Ragıp Zarakolu
Son dengbêj
Yıkıntılar arasında dans
Stockholm. Sasonlu Boğos Tomasyan’ı "son dengbêj" diye anarım kafamın içinde. Şu sıralar elimde Hayların "Sason Yiğitleri" destanı var, geçeri uyumadan önce onu okuyorum keyifle, Sason dağlarını görüyorum rüyalarımda… Hey gidi fedailer! (1)
Ve birkaç yıldır baskıya hazırlanması ve baskısı sürüncemede kalan "Kengerler" kitabını yeniden karıştırıyorum yine keyifle. Kolay değil yeni yetmelerin bir dengbêjin, mitik dili, söylemi ile boğuşması. Hala bitiremediler redaksiyonu.
Ki Muşlu Prefesör hemi de doktor tarihçi Anahid Ter Minasyan, Boğos’un kızından "son dengbêj" tanımlamasını duyunca, onu İsviçre'lerden Paris’lere davet edip, saatlerce Gülüzar’ın hikayesini söyletip banda almıştır. Onun ailesi de Muşludur zaten. Onun kitaplarını okumadan, Muş’ta ne olduyu anlayamazsınız.*
Sason'un başka bir efsanesi fedailer...
Geçen yıl Cenevre Kitap Fuarı vesilesiyle, Yasak Kitaplar sergisi açtığımda, koşup gelmiştir. Ama orada çok dilli genç Ermeni entelektüeller de farketmemiştir, karşılarında canlı bir tarih olduğunu.
Gidenler gitti de kalanlar nasıl yaşadı, bu kıyametler coğrafyasında nasıl ayakta kaldı?
Yine Sasonlu dost Ferman vardır. Anlatılarına doyum olmaz. Ferman, bildiğiniz gibi Sultan’ın buyruğudur. "Tiz ola boynu vurula". 1915 yılında Sultan bunaktı, onun yerine "Enveri" Paşalar verdi fermanı, tüm bir halkın boynunun vurulmasına. Ferman işte o fermandır. Acaba adı Seyfo olan var mıdır? 1936 yılında Siirt’in Mutki ilçesinin Kerho köyünde doğduğunda, vahşete çocuk tanık olan anası ona bu adı vermiştir. 38’de Çorum’a, sonra Tel Armen’e (Kızıltepe) sürgün edilirler. Sonunda eksprese binip coğrafyayı terk edecekleri Kurtalan’a yerleşirler. Hadi sonra yeniden Diyarbakır ve sonra Yeni Dünya! "Kılıç artıklarının" öykülerini anlatan Adıyamanlı Sırrı Özbek sayesinde tanıdım Ferman’ı. Aras Yayınları ne iyi etti de yayınladı Ferman’ın epik yaşantısını (2)
Ne biçim coğrafyadır bu, bir bakıma Kafkasya gibi, Balkanlar gibi, diller, dinler, etnisiteler, aşiretler, kadim cemaatler… Ne biçim iştir ki, Türkçesi Kürtçesi önemli sayıda hay saz şairleri vardır. Ve dengbejler… Ermenistan’ın son dengbeji Karapetê Xaço ve Gulê… Diyarbakır’a gömülmeyi vasiyet eden, Newroz’da bir milyonu aşkın insanın dinlediği Aram Tigram.
Kamışlılı Aram Tigran
Nasıl bir coğrafya ki, Silopi Ermenileri Kürtçe konuşur, Batman'ın kimi Kürtleri Arapça, Zaho Yahudileri Aramice, Süleymaniye Yahudiler Kürtçe, Antep Ermenileri Türkçe... Ve hepsi birbirinin diline vakıf. Varto aşireti İstanbul'a, deprem sonrası devlet yardım vermediği için gelmek zorunda kaldıklarında Kumkapı'da kilisede zılgıt çekeceklerdi. Sason dağlarında sağ kalmayı başarmışlardı.
İsveç’te Süryani düğünlerine gittiğimde zılgıt çekiliyor, Kürdü, Ermenisi, Süryanisi aynı dansları oynuyor tutkuyla. Bağlasan tutamazsın kimseyi. Ama kıyım yapılırken, davul zurna ile halay çekildiğini Peder Abraham Garis’in kitabından okuduğumda beni en çarpan anlatılardan biri olacaktı. (3) İnsanlar kesilirken halaya durmak!
Kim bilir Erzurum barının Ermeni dansı olduğunu? Barer (bar), bari yerker (türkü söyleyerek dans), tahul (davul), mey, zurna, daf (tef), kemençe, aşug…(4)
Aras’ın sireli Sarkis Seropyan’nın tutkuyla derlediği "Aşiq u Maşug"u, Rober Koptaş ve Karin Karakaşlı’nın usta editörlüğü ve nefis bir kapakla yayınlaması beni çok mutlu etti. (5)
Her neyse… Ben size şimdi Boğos Torosyan’ın kitabının başından bir tadımlık vereyim:
FALOHÊ VEYA FILLE NE DEMEKTİR?
Elinizdeki bu eseri kaleme alırken öncelikle önünüze çok kez gelecek olan "Fılle" kelimesinin ne anlama geldiğini açıklamaya çalışacağız. İlerdeki sayfalarda sık sık geçen bu kelimenin anlamını bilmek okuyucuya kolaylık sağlayacaktır.
"Fılle" sözcüğü nasıl ortaya çıktı ve bazı halkların diline nasıl yerleşti?
"Fılle" sözcüğü, Kurmanci dili ve lehçesi konuşan Zerdüşti Kürtlerin diline ana dillerinin kökeni olan Zerdüştceden girmiştir. Zerdüştlerin diline nasıl girdiği ve Ermeni halkına verilen ikinci bir isim haline nasıl geldiğini anlayabilmek için Süryanilerin dili Aramiceye başvurmanın daha doğru olacağına ve meseleyi daha kolay çözeceğine inanıyorum. Eski Süryaniceyi bilenler bu sözcüğün anlamını kolayca anlayabilir, ama Süryaniceyi bilmeyenler için sözcüğün dil kökeni zor çözülür.
Değerli okuyucular, "Fılle-Falohê" Süryanice günlük konuşmalarında sık sık geçmese de eski yazılı Aramice dilinde vardır. Çünkü Süryanice dili köken olarak Aramiceden doğmuştur. "Fılle" veya "Falohê" kelimesi de, önce Aramice Süryaniceden doğmuş, daha sonra Farısi Farısçaya (Persçe) geçmiştir; Kürtlerin bugün konuştukları dil ve lehçenin de kökeni olan ve Zerdüştlük döneminde konuşulan Farısçadan günümüze kadar gelen bir sözcüktür. Aynı zamanda Süryani dili çok eski bir dil olduğundan bir dilin (kelimenin) kökeni çözülemediği zaman Süryani dili, sesli veya yazılı dilleri çözen bir anahtar gibidir.
Dillerin kökenleri iki yöntemle ispatlanabilir. Bunlardan biri, aynı dili kullanmayan ve aynı ırktan olmayan komşuların günlük alışverişlerinde kullandıkları dildir. Örneğin bugün Arapların sınırlarında yaşamakta olan ama Arap olmayan Kürtlerin Arapçayı kullanmaları gibi… Bu nedenle geçmişte yalnız Acemler, Zerdüştler, Kürtler, Persler, İranlılar, Ermeni halkına "Fılle" diyorlardı. Onların dilinde Ermenilere "Fılle" denmesinin bir nedeni vardı. Kürtler de Hıristiyan Ermeni ve Süryanilere "Fılle" demekteler. Ancak bu "Fılle" sözcüğü diğer ecnebi Hıristiyanlara söylenemez. Yani tüm İsevi, Mesihi xaç’a, "Haç"a tapanlara "Fılle" denmez. Misal olarak Araplar, Hıristiyan Süryani ve Hıristiyan Ermenilere "Fılle" demezler, "Nısrani" veya "Mesihî" derler.
Bir diğeri de şudur: Yazılı Süryani sözlüğünde "Falohê" ziraatçı, çiftçi, işçi, çalışan anlamına gelir. Almancada da "wirtschaft" (ziraatçı: Ökonom) yani Türkçede -çı yapım ekiyle türetilen "ziraatçı" anlamındadır.
Bu sözcüğün yazılış şekliyle söylenişi Süryanice ve Farısçada birbirine çok yakındır.
Süryanicede "Faloh-Falohê", Farısçada "Falleh-Fılle".
"Falohê" ya da "Fılle" ta eskiden günümüze kadar varlığını sürdüren Almancadaki "Wirtschaft" gibi ziraatçılıktır. Yalnızca toprakla uğraşma anlamında buğday, mercimek, darı vb. bitkilerin ekildiği anlamına da gelmez, aynı zamanda ağaç diken ve ağaç budayan anlamına da gelmektedir…
Arada bir tadımlık vermeye devam edeceğim, eğer sevdiyseniz…
(*) Anahid Ter Minasyan ünlü Gülüzar'ın torunudur. Aşiret reisi Musa Beyin kaçırdığı Gülizar'ın haklarını İstanbul'da genç avukat Zohrap savunmuştur. Bk: Arménouhie Kévonian, Gülizar'ın Kara Düğünü, Aras Yayınları 2015. Gülizar hikayesi ilkin rahmetli Sarkis Çerkesyan tarafından Ermeniceden tercüme edilmiştir. Teotig'in "Huşartsan/ 11 Eylül Anıtı" kitabının da yer aldığı Hrant Dink'in bilgisayarının çökmesi sonucu ne yazık ki kaybolmuştur. Türkiye sol tarihinin arkeoloğu olan Mete Tunçay'ın tercüme ettiği ve Türkçede Ermeni Devrimci hareketine ilişkin ilk akademik yapıt olan Ermeni Devrimci Hareketi Anahid Ter Minasyan'ın kitabıdır (İletişim Yayınları 1992).
- Avetis Ahoranyan , Fedailer, Türkçesi Figen Yılmaz, Belge Yayınları 2001.
- Sırrı Özbek, Kökünü Arayan Çınar, Belge Yayınları 2012; Ferman Toroslar, Sürgün, Aras Yayınları 2013.
- Peder Abraham Garis, Bote / 13 Günlük Cehennem, Belge Yayınları, 2017.
- Mehmet Bayrak, Mazlum Halk Tarihçisi Ermeni Aşuğlar, Öz-Ge Yayınları 2017.
- Aşiq û Maşûq, Ermenice Kaynaklardan Kürt-Ermeni Aşk Masalları, 1 ve 2. Baskı 2017.