Son Durak diyor, inmiyoruz!

Ayşe öğretmen hadisesi de gösterdi ki bu ülke artık insanlıktan çıktı. Batı akademi dünyasında, medya ve toplumbilim uzmanları insansonrası dönemden sözediyor.

Önce ‘Posthuman’ın anlamı: ‘’İnsansonrası’’ ya da ‘’İnsanötesi’’ diye çevirebiliriz. İlkler ve sonlar her zaman ilgi çekici. İlk İnsan ya da Son Mohikan’da olduğu gibi. Neoliberal tek düşünce zaten daha önce, ‘’İdeolojiler bitti’’ ve ‘’Tarih bitti’’ tezlerini öne sürmüştü. Şimdi de ‘’İnsansonrası’’na geldi sıra. İnsan Bitti’nin teorik hazırlıkları başlamış bile.

Jussi Parikka’nın ‘’Medya Arkeolojisi Nedir?’’ (Koç Üniversitesi Yayınları, Çeviren: Ebru Kılıç) başlıklı kitabında rastladım bu deyime.

Saffet Murat Tura’nın başlığı bile başlı başına kocaman bir program olan son kitabı (Zor Problem: Bilinç - Bilinç Nörobiyolojisinin Fenomenal Dünya Yorumu) hakkındaki söyleşisinde de (Bkz. Devrimci bir teori: Neden zombi değiliz?)  posthuman konusuna değiniyor. Tura, konuyu psikiyatrik ve felsefi açıdan irdelerken, "Post-human,’ ‘insan sonrası’ bir döneme gidiyoruz. Bu da bir tür teorik anti-hümanizma’’ diyor. Velhasıl derin ve karmaşık bir mesele. Psikiatri ve felsefe bilmeden kolay anlaşılabilecek bir mevzu değil.

Daha önce Fransız filozof Etienne Balibar, İstanbul’daki konferansların birinde ‘’L’Homme Jettable’’dan (Atılabilir İnsan’dan, Tek Kullanımlık İnsan’dan) söz etmişti. Bu deyimi geliştiren Bertrand Ogilvie’nin aynı başlıkta bir kitabı var, alt başlığı: ‘’Essai Sur l’Exterminisme et la Violence Extrême‘’ (İmha etme/Ortadan Kaldırma ve Aşırı Şiddet Hakkında Deneme).

Pink Floyd’un ikinci kaptanı Roger Waters, albümlerinden birinin başlığını, Neil Postman’ın kitabından (Amusing Ourselves to Death) esinlenerek ‘’Amused To Death’’ (Öldüren Eğlence) koymuştu. İnsan, kendi kendini mahveden/öldüren/yok eden bir yaratıktı, üstelik eğlenerek…

Anlaşılan bir sonraki aşamaya geçilmiş ve ‘’İnsansonrası’’ dönemi üzerine düşünmeye/tartışmaya başlamış Batılı akademisyenler. Tabi onlar, KHK ile akademiden ihraç edilmedikleri için böylesine ilginç konularda çalışmalarını sürdürebiliyor.

Bizde ise, yurttaşlık bilinci, şahsiyet ve vicdan sahibi insanların, ‘’Çocuklar Ölmesin’’ diyen Ayşe öğretmenin suç işlemiş gibi hapse gönderilmesi karşısında sinir krizleri geçirip kendilerini çaresiz hissetmeleri, insanlık döneminin sona erdiğini kanıtlayan son örnek.

Ayşe öğretmeni bebeği ile hapse gönderen iktidardan bir kişi de çıkıp bir tek söz edemedi, değil mi? Mafya babası kılıklı insan benzeri kişi ‘’Akademisyenleri kan banyosunda boğacağım’’ dediğinde de çıt çıkmamıştı o cenahtan. Suskunluk bazen suç ortaklığı.

Parikka’nın son derece orijinal, yeni her halükarda benim bilmediğim alan ve konulara dalan kitabında Medya Arkeolojisi derken sadece geçmiş değil olası gelecek hakkında da öngörüler, değerlendirmeler, tezler var.

Biz, güdük ve engelli ülkemizde, ‘’Doğan Medya, Demirören Grubuna satıldı’’ ya da ‘’Adam ÖSO’nun vahşetinden bahsediyor çevirmen YPG diyor’’ türünden sıradan, geri, boş işlerle uğraşırken, Batılı ülkelerin medya akademisyenleri, toplumbilimcileri neredeyse fütüristler gibi, geçmişi deşip geleceği anlamaya/kavramaya çalışıyor.

Yapay Zeka ya da algoritmalar konusu özellikle Facebook skandalı vesilesiyle ilgili ve meraklıların gündemine girmişken, sözkonusu kitabın sadece giriş bölümünde ve kaynakçasında bana acayip gelen sözcük ve kavramlarla karşılaştım. Cehaletim affola ama, mademki içindekiler listesiyle akademik tez yazılıyor ve kabul ediliyorsa bu ülkede, izin verin ben de, bir yazıda kısa bir İçindekiler ya da bir Sözlükçe ve bazı kitap başlıklarıyla ile meram ve merak konularımı bazen italik kısa yorumlarla, başlıklar halinde aktarayım:

  • Ölü Medya ya da Zombi Medya! Canlısı bir sorun, ölüsü hiç çekilmez!

  • Merak Kutuları, Kediyi Öldürür derler ama İnsanı da Diriltir

  • Medya Kapitalizmi

  • Imaginary Media (Hayali Medya) Hakikisi var mı ki?

  • Fine and Useful Arts (Güzel ve Yararlı Sanatlar)

  • Research Center For Augmenting Human İntellect- 1968 (İnsan Zekasını Geliştirmek İçin Araştırma Merkezi) Bizde her ilçeye en az on merkez gerek!

  • Merak’ın Geri Dönüşü: Bir Merak Müzesi olarak www.

  • Mekanizmalar: Yeni Medya ve Tahayyülün Adli Tıbbı

  • Spectatorship: İzleyicilerin Diktatörlüğü

  • Medya Ekolojisi

  • Perilerin Hortlakların Medyası. Nerede yetişip geliştiği yazılmamış ama biz biliyoruz!

  • Viktorya Çağı İnternet’i (1837-1901) Abdülhamid’in bilgisayarı değil!

  • İletişimin Matematik Teorisine Yeni Katkılar (1949)

  • Silicon Vadisi Sosyolojisi ya da Hegel’in tahtında İki Kral

İnsansonrası derken nerelere geldik? Parikka’nın kitabında sık sık Foucault göndermeleri mevcut. Çünkü zaten son dönemde ilk Foucault, Bilginin Arkeolojisine girişmişti.

Meraklısı kitabın tümünü okuyup bitirdiğinde Medya Arkeolojisinin, özellikle görsel kültürle, dolayısıyla sanatla ve hayatla bu arada teknolojiyle olan ilişki ve çelişkilerini de görecek/anlayacak. Kitapta İslami dünyaya ilişkin ilginç saptamalar da var.

Okur, belki de bizi bekleyen korkunç, karanlık, tamamen mekanik, akılsız ve duygusuz gelecek endişesiyle telaşa kapılacak. Bense neoliberal tek düşünceye ve insanı hor gören her türlü fikriyata karşı somut olarak mücadele edilmesinden yanayım. Tura’nın anti-hümanizma tanımı bu açıdan değerli.

Nazım Hikmet yıllar önce, henüz 1923’de, biraz da kaba materyalizmin etkisiyle olsa gerek, ‘’Makinalaşmak İstiyorum’’ demişti. Dinleyelim:

trrrrum,
trrrrum,
trrrrum!
trak tiki tak!
makinalaşmak istiyorum!

beynimden, etimden, iskeletimden geliyor bu!
her dinamoyu
altıma almak için çıldırıyorum!
tükrüklü dilim bakır telleri yalıyor,
damarlarımda kovalıyor
oto-direzinler lokomotifleri!

trrrrum,
trrrrum,
trak tiki tak
makinalaşmak istiyorum!

mutlak buna bir çare bulacağım
ve ben ancak bahtiyar olacağım
karnıma bir türbin oturtup
kuyruğuma çift uskuru taktığım gün!

trrrrum
trrrrum
trak tiki tak!
makinalaşmak istiyorum!

İnsansonrası dönemde herhalde insan değil ama makinalar bahtiyar olacak sanki.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi