Fehim Işık
Sonucu, direnenler ile dostları belirleyecek
Afrin, korkunç bir saldırı altında. TSK ve ÖSO, kent merkezi de dahil neredeyse Afrin ve kasabalarının her karış toprağını acımasızca bombalıyor. Yaşamını kaybeden, aralarında çocuk, kadın, yaşlıların bulunduğu sivillerin sayısı 300’ü aştı.
Avrupa sokakları başta olmak üzere dünyanın birçok önemli merkezinde, totalde yüzbinlerce Kürt ve Kürt dostu saldırıya sokakta tepki gösterip ikiyüzlülüğü utanmazca sürdüren dünyanın yöneticilerini sorumluluğa davet ederken Türkiye’de neredeyse tek bir sokak tepkisi yok.
Ağır baskı altındaki Türkiye halklarının kapalı salonlarda gösterdikleri tepkiler ile partiler ve sivil toplum kurumlarının yaptıkları basın açıklamalarına yansıyan tepkiler var, sadece. Tartışacağımız, konuşacağımız çokça nedeni olabilir ancak bu tepkilerin neredeyse hiçbiri henüz sokağa yansımış değil.
Türkiye’de saldırganlığı, katliamı alkışlayanların sesi daha fazla çıkıyor.
Hükümetten yüz alan faşist güruh çocuk, kadın ve yaşlı ölümlerini alkışlamakla kalmıyor, bir soykırımdan, Kürtlerin kökünü kurutmaktan söz ediyor. Afrin’le kalınmayacağını, Mınbiç’ten Kamışlo’ya oradan Diyarbakır, Hakkâri, Kerkük ve Şengal’e kadar gidilip tüm coğrafyanın işgal edileceğini, bu coğrafyanın binlerce yıllık yerleşik halkı Kürtlerin teslim alınacağını, teslim olmayanların katledileceğini rahatlıkla söyleyebiliyorlar. Savaşa karşı çıkanlar tek tvit nedeniyle tutuklanırken AKP iktidarının gazına gelip milyonluk bir halkın kökünü kurutmanın propagandasını yapanlar bizzat ülkeyi yönetenler tarafından el üstünde tutuluyor, destekleniyor.
Bu saldırgan, ırkçı, faşist dile TBMM’de temsil edilen HDP dışında, tepki gösteren, karşı çıkan, "Durun, ne dediğinizin farkında mısınız?" diyen bir muhalefet partisi de yok. Bu muhalefet AKP’nin yönetim tarzına, politikalarına karşı çıkarken Afrin saldırısında AKP’nin arkasında saf tutmaktan geri kalmıyor. CHP’nin en sol kanadı bile Seçim İttifakı Yasası’nın TBMM’de kabul edilmesi tarzına gösterdikleri tepkinin onda birini sivil ölümlerine karşı göstermedi.
Tüm acımasızlığına, eşitsiz koşullara, ırkçılığın en üst düzeyde seyretmesine ve dünyayı yönetenlerin ikiyüzlülüğüne rağmen Afrin’in yok edilmek istenen halkını, her karış toprağını, her bir zeytin dalını ölümüne savunanlar da var, elbet. Neredeyse iki aydır bu kenti yok etmeye kalkanlar en çok istedikleri şeyi başaramadılar yani direnişi kırıp direnenleri teslim alamadılar.
Özellikle son 8-10 günde saldırıların bu kadar acımasızlaşmasının bir nedeni hiç kuşku yok, bu direniştir. Direnişi kırmak için sivilleri katlederek korkutmak ve böylece kent halkını savunan silahlı güçleri yalnızlaştırmak derdindeler.
Tüm bu yaşananlar bize geleceğini direniş üzerinden kurmak isteyenlerin varlığını ve etkisini gösterdiği gibi hesapsız, plansız hareket eden bir Türkiye olmadığı gerçeğini de gösteriyor.
Hesaplarının, planlarının tutmayacağı çok açık olsa da Türkiye’yi yönetenler planlarını sadece Afrin üzerinden yapmış değiller. Önümüzdeki dönem planlarında ilk etapta Rojava’nın tamamında, akabinde Kandil, Şengal derken Kürtlerin yaşadığı her karış toprakta öncelikle saldırganlığa teslim olmayanları yok etmek var. Böylece teslim olanları yok edip diğerlerini teslim alarak 2011’de baş gösteren Suriye krizi üzerinden gerçekleştiremedikleri hegemonik bölge gücü olmayı bu kez Kürtler üzerinden yaşama geçirmeyi amaçlıyorlar. Bir diğer deyimle Türkiye, "Yeni Stratejik Derinlik" planını Kürtler üzerinden gerçekleştirmek istiyor.
Bu planı, "İstanbul merkezli bağımsız bir düşünce kuruluşu" olduğunu iddia eden Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi (EDAM) hükümet söylemleri üzerinden formüle ettiği bir raporla kamuoyuna yayınladı. EDAM, Türk Dışişleri’nin, AKP yöneticilerinin zaman zaman dillendirdiği, HDP dışındaki parlamento muhalefetinin de destek verdiği 4 aşamalı planın nasıl yürütüleceğini internet sitesinde yayınladığı raporla aktardı. Bu raporda 4 aşamalı bir plandan ve bu planın olası sonuçlarından söz ediliyor.
Plana göre AKP iktidarı, 1. aşamada Afrin’i çevrelemeyi –ki EDAM’ın raporuna göre bu aşama henüz tamamlanmış değil–, 2. aşamada Afrin kent merkezini ele geçirmeyi, 3. aşamada Mınbiç’i almayı, 4. aşamada ise Fırat’ın doğusuna geçerek Rojava’nın tamamını YPG ve YPJ’nin kontrolünden çıkararak kendi hegemonyasını kalıcılaştırmayı amaçlıyor.
EDAM, Türkiye’nin sahada yaşaması olası zorlukları da aktarıyor. Örneğin 2. aşama olarak yürütüleceği belirtilen kentin teslim alınması aşamasının kolay olmayacağı, raporda açıkça olmasa da ifade ediliyor.
Onlar açık yazmasa da biliyoruz ki, Türkiye’nin onca saldırı ve bombalamaya, açlık ve susuzluğa rağmen Afrin’de kıramadığı direniş Türkiye’nin en önemli açmazıdır ki bu açmaz öyle kolay aşılacak bir açmaza da benzemiyor. Hiç kuşku olmasın, tüm zorluğuna rağmen sonucu belirleyecek olan da bu direniştir.
Artık çok belli. Herkes açısından geri dönüşsüz bir noktaya gelindi. Erdoğan iktidarı, Kürtler arası çelişkilerden, Rusya-ABD-Batı rekabetinden yararlanarak hegemonik iktidar kumarını bugünkü noktaya getirdi. Ne o geri adım atabilir, ne de kendilerine direnmekten başka tek yol bırakılmayan, dünyanın ölümüne sessiz kaldığı Kürtler geri adım atabilir.
Birileri, "Dünya birçok katliama sessiz kaldı, nihayetinde Kürtlerin katledilmesine de sessiz kalacak ve yenilen Kürtler olacak" diyebilir.
Doğrudur, Suriye’de, Yemen’de, dünyanın birçok ülkesinde milyonlarca insanın katline sessiz kalındı, katledenler –en azından kısa vadede– katlettikleriyle kaldılar. Ancak bu kez öyle olmayacak.
Kürtler, dostları dünyanın dört bir yanında ayakta...
Sahada direnenler, bu direnişin yanında duranlar, hiç kuşku duyulmasın sonucu da belirleyecekler.