ayşe düzkan
sosyalist neye benzer?
italya’da belli yaşın üstünde ve kurtulma ihtimali az olan hastalara bakım hizmeti verilmediğini okuduk; britanya’nın virüsle mücadeleyle ilgili tercihleri benzer bir şeyi akla getiriyor. her yerde, salgın yayıldıkça sağlık personelinin eldeki sınırlı kaynakların kimin için kullanılacağı konusunda karar verme durumunda kalacağı söyleniyor. yani örneğin eldeki tek solunum cihazının beş hasta içinde kurtulma ihtimali yüksek olan için kullanmak gibi tercihler.
yanlışım varsa eminim ki düzeltenler olacaktır, benzer bir yaklaşıma açıkça ve kitlesel anlamda başvurulduğunu bildiğim son yer ikinci dünya savaşı sırasında toplama kampları. orada, özellikle yiyeceğin yaşama ihtimali daha yüksek olanlara ayrıldığı anlatılıyor. o koşullarda dayanışma, ölüme kendisinden daha uzak olan, mücadeleyi sürdürebilecek biri için fedakârlıkta bulunmak anlamına gelmiş olabilir.
ama bu bile bize önümüzdeki krizin ne kadar büyük olduğunu gösteren şeylerden biri. insanlık, insanlıktan çıkmanın zaten kıyısına itildi, bu kıyıdan, vahşetin, orman kanunu dediğimiz ama aslında insanların mesken tuttuğu yerlerde ormanlardan daha fazla rastladığımız hukuksuzluk denizine açılabilir.
bu noktada türkiye ile ilgili iki gözlemimi paylaşmak istiyorum. bunlardan bir tanesi bu ülke vatandaşlarının bir toplum olmaması, bir arada yaşayan çekirdek ya da geniş ailelerden, topluluklardan oluşuyor olması. herkes kendi ailesinin, kendi "klan"ının iyiliğini istiyor, kendi ailesini, kendinden saydıklarını savunuyor ama toplu çıkar ve herkesin yararına olacak olan kurallara uyma fikri çok zayıf. (bunun sınıf mücadelesiyle ya da başka herhangi bir mücadeleyle alakası olmadığını söylemeye bile gerek yok, hatta onların da önünde engel olduğu vaki.) o kurallar, lise yıllarındaki kısa saç,. uzun etek mecburiyeti gibi görülüyor. dolayısıyla insanlar kendileri sevap kazanmak için umre’ye gidip binlerce insanın hayatını riske atmakta sorun görmüyor, böyle yapınca günaha girme ihtimali olduğunu zaten aklına getirmiyor, hiçbir dini otorite de bu yönde bir açıklamada bulunmuyor; günah deyince varsa yoksa seks pratikleri. burada ikinci gözlemimden bahsetmek istiyorum, yetkililer için her şey araçsallaştırılmaya müsait. millet hastalanmaktan mı korkuyor, bunu neden onları yapmamaları gereken şeylerden uzak tutmak için kullanmayalım?
ama bu araçsallaştırma âdeti maalesef onlara mahsus değil, kitap okumanın önemine inanan sosyal medyada bu günlerin kitap okunarak geçirilmesini tavsiye ediyor, sosyalistler bu vesileyle, sosyalizm olsa bunların olmayacağını anlatıyor. kadın erkek "öğreten adam" olmak belki nadir ortak noktalarımızdan biri.
ama iktidarın kriz yönetimini oy hesaplarını göz önünde tutarak yürütmesini bundan ayrı tutmak gerek. her yer kapatıldı, avm’lerle camiler bir türlü kapatılamıyor! ikisinin riski de içkili içkisiz sosyalleşilen mekânlardan az değil. ama işte akp, kendisine "cami kapattı" dedirtmek istemiyor, "hemen kulüpleri, pavyonları kapattı" olarak bilinmek istiyor. hem belki oralarda işlenen günahlar çağırmıştır hastalığı! taşrada, artık birer kahvehaneye dönmüş olması muhtemel ilçe binalarında bunların konuşulmaması ihtimali var mı?
şunu hatırlatmak istiyorum, bugün insanların güvenerek takip ettiği birçok muhalif medya, gezi sürecinde anaakımın haber vermemesi üzerine ortaya çıkan ihtiyacı karşılayarak bu noktaya geldi. benzer bir ihtiyaç bugün sağlık alanında var. kameraları görünce, "ben inanmıyorum öyle bir şey olduğuna" diyenlere bakmayın, onlar çoğunlukta olsa market rafları neden boşalsın? herkes korkuyor ama bilgi alamıyor. bugün iktidar partilerinin seçmeni de dahil olmak üzere kimse virüsle ilgili resmi açıklamalara güven duymuyor. o yüzden sağlık emekçileri örgütlerinin oluşturacağı bir bilgi ağı ve odak çok büyük önem taşıyor.
dünyada tek bir felaket yok ki herkesi aynı şekilde etkilesin. sağlık hizmetlerinin yaygınlığı, ücretsiz olması bu farkı bir dereceye kadar ortadan kaldırabilir ve mutlaka talep edilmeli. türkiye’de vaka sayısının yapılan testle orantılı olarak düşük olduğu, bu konuda en önemli önlemin test yapmak olduğu bu kadar açık biçimde bilinirken yaygın test de önemli bir talep. sosyal güvenliğin doğrudan bir kamu sağlığı meselesi olduğu andayız, sigortalı sigortasız herkesin ücretsiz sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesi, hepimizin can güvenliği açısından gerekli.
ama burada tedbirlerin de herkesi aynı şekilde etkilemediğini görüyoruz. türkiye bu krize ağır işsizlik ve ekonomik kriz koşullarında girdi. binlerce evin hiçbir geliri yok. bunlara, hizmet sektöründe çalışanların ciddi bir kısmı da eklenecek. çünkü kapatılan işletmelerde çalışanların önemli bir kısmının esas geliri bahşişe dayanır, sigortasız çalışmanın çok yaygın olduğu bu sektörde insanların ücretlerini alabilecekleri de şüpheli, işletmelerin ne kadar ayakta kalabileceği de. bu koşullarda, elektrik, su, doğal gaz hizmetlerinin ücretsiz sunulması, her türden kredi ve kredi kartı borçlarının faizsiz ötelenmesi biraz olsun ferahlama sağlar. işsizlik yardımının yaygınlaşması konusunun sendikaların gündeminde olduğuna inanmak istiyorum.
ayrıca, salgın sebebiyle gündemden düşen, suriye –ve tabii libya- ile ilgili bütün konuların ve yunanistan sınırındaki göçmenlerin takip edilmesi ve bunlarla ilgili salgını da göz önünde bulunduran talepler üretilmesi gerekiyor.
aynı şey hapishanelerdeki insanlar için geçerli. siyasal mahkumlara özgürlük’le sınırlı bir talebi kendi adıma toplumcu bulamıyorum. hapishanelerde, toplumsal sebeplerle bulunan, kapitalizmin ve patriyarkanın kurbanı binlerce insan var. cezaevleriyle ilgili çalışma yürüten bu kadar çok örgüt ve yapı varken bütün bu insanların sağlığını ve can güvenliğini gözeten ama aynı zamanda toplumun geniş kesimleri için de kabul edilir olan bir talep geliştirmek mümkün olmalı.
bu konularda özellikle muhalefet partilerine büyük iş düşüyor, bence. aynı zamanda, kendisini solcu, muhalif, sosyalist olarak tanımlayan, herkese. sosyalizmin nasıl bir şey olduğunu anlatmak kolay olmayabilir ama sosyalistlerin en dar zamanda, en yararlı şeyleri savunan insanlar olduğunu anlatmak o kadar zor değil. hem hep bugünkü denetim koşullarının bu tehlike geçince kalıcılaşmasından söz ediliyor ya, belki bu haklar, örneğin elektrik, su, doğalgaz gibi hizmetlerin ücretsiz olmasını kalıcılaştırırz!