sosyalizmin tanımlarından birini seçmek

eğer öngörüm doğruysa, o tercihi yaptıktan sonra 'yaşasın devrim, yaşasın sosyalizm' sloganını kullanmaya devam etmek yersiz.

ödp sol parti adını aldı.

bu konudaki haberlerin, yazıların çoğunu okumaya çalıştım. isim değişikliği dışında. anlayabildiğim somut hiçbir bilgiye rastlamadım. partili kamuoyu ve onlardan bilgi alabilenlerin anladığı ama bizlere sır olan başka gelişmeler olduğunu da tahmin edebiliyorum.

yanlış anlaşılmak istemem, bunun ödp/sol parti’ye mahsus bir şey olduğunu iddia etmiyorum. bütün kanatlarıyla siyaset, şeffaflıktan uzak ancak bu isim değişikliğiyle simgelenen sürecin alışıldıktan biraz daha kapalı olduğunu düşünüyorum.

örneğin konuyla ilgili birçok metinde özeleştiri terimi geçiyor. merak ediyoruz, hangi konuda, nasıl bir özeleştiri yapıldı? örneğin sol parti, ödp’nin 2006’da kabul edilmiş olan programında bir değişikliğe mi gidecek? açıklanan 12 maddeye baktığımda bazı ipuçları görüyorum: örneğin, "tüm varlıklar yeniden kamulaştırılmalı" başlığı altındaki "bütün bir ekonomi, rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçiş perspektifiyle ve kamu çıkarını gözeten bir anlayışla baştan aşağı yenilenmelidir" cümlesi, ödp programındaki "ödp, özgürlükçü, özyönetimci, enternasyonalist, demokratik planlamacı, ekolojist, militarizm karşıtı ve feminist bir sosyalizm doğrultusunda, sermaye güçlerinin egemenliğini ve emperyalizmin tahakkümünü ortadan kaldırarak emek güçlerinin siyasi iktidarının kurulmasını amaçlar" cümlesinden farklı bir yönelime işaret ediyor çünkü üretim ekonomisi sermaye güçleriyle yürütülebilir.

"sosyalist" terimini sorunlu buluyorum çünkü iki farklı şey için kullanılıyor; bunlardan biri zaman zaman herhangi bir kamulaştırma programı dahi içermeyen, daha çok demokratik haklar ve özgürlüklere dayanan sosyal demokrat politikalar, diğeri de bir komünizme geçiş süreci olarak sosyalist politikalar. sol parti’nin 12 maddesi bana sermayenin egemenliğini ortadan kaldırmaya yönelik sosyalizmin yerini eğitim, sağlık hizmetlerinin kamu tarafından sağlanacağı, geniş kamulaştırmalar gerektiren ama sermayenin varlığının ve egemenliğinin sürdüğü bir sosyal devlet projesini ve özeleştirinin merkezinde bu geçişin olduğunu düşündürdü ama bunu açıkça ifade etmedikleri için emin olmak da zor. ama eğer öngörüm doğruysa, o tercihi yaptıktan sonra "yaşasın devrim, yaşasın sosyalizm" sloganını kullanmaya devam etmek yersiz çünkü "sosyalizm"le birlikte kullanılan "devrim" kavramının işaret edeceği siyasal dönüşümü gerektiren bir ekonomik model önerisi yok.

neoliberal dönemin, kapitalizmin işleyişi açısından en ayırt edici özelliklerinin başında, insanın temel ihtiyaçlarını sağlayan sektörlerin dahi kamu eliyle, kâr elde etme amacıyla değil, toplumun ihtiyaçlarını merkeze alarak düzenlenmesine dayanan sosyal devletin imkânsız hale geldiği bir yayılmaya dayanması geliyor. ranta değil üretime dayanan bir ekonominin bugünün türkiye’si açısından önemli değişikliklere sebep olacağını ben de düşünüyorum ama bunu savunmak için ayrı bir partiye gerek var mı emin değilim. bunu chp’nin, hatta akp’den kopacak partilerin dahi savunması mümkün. toplumun temel ihtiyaçları doğrultusunda, sınırlı -yani 12 maddede ifade edildiği gibi eğitim ve sağlık alanında- kamulaştırmaya gidilmesi, bütünlüklü bir kamulaştırma yani sermayenin üretimin her alanından kovulmasından daha gerçekçi değil. kaldı ki, kamunun sübvanse ettiği alanlara eğitim ve sağlığın yanında tarımın da eklenmesi, yine 12 maddede yer alan "kooperatifçilik, küçük üreticilerin desteklenmesi, yerel tohumların korunması vb. önlemler"den daha önemli. tarım, kâr etmese dahi sürdürülmesi gereken bir üretim, sürmeli ki açlık baş göstermesin.

sol parti’nin 12 maddesi içinde dikkatimi çeken birkaç şey daha var. bunlardan ilki, maddelerin de ilki, emperyalizm üzerine. şöyle diyor: "emperyalizmle yapılmış bütün açık ve gizli antlaşmalar iptal edilmeli, nato gibi emperyalist ittifaklardan çıkılmalı, başta incirlik olmak üzere yabancı üsler kapatılmalıdır. dış politikanın üzerinde yükseleceği zemin daha çok silahlanmak, daha çok militarizm değildir." bu cümle bugünün gerçekliğini ifade etmiyor. bugün, nato, örneğin 1990’larda olduğu gibi tek uluslararası güç odağı değil, türkiye’nin güncel dış politikası bu güçler arasında gidip gelmeye dayanıyor ve incirlik kapatılsa dahi aynı şekilde sürebileceğini, f16/s 400 meselesinde görebiliyoruz. ayrıca emperyalizm, bir ülkenin kendi kaderi, üretimi vb. kararları kendisinin almasını engelleyen bir ilişki, daha fazla silah ya da asker bulundurmakla ilgili değil.

ayrı bir başlık olarak ele alınan "siyasal islamcı hayaller" iddia edildiği gibi, ortadoğu’ya mahsus bir mesele değil; dünyanın her yerinde silahlı tekfircilerin örgütlendiğini, dünyanın her yerinde eylemler yaptıklarını hatırlatayım. daha önemlisi, bunların emperyalist odaklardan bağımsız ele alınması mümkün değil. siyasal islam’ın, bir fikir akımından kanlı çetelere dönüşmesinde emperyalizmin rolü belirleyici.

cinsiyet, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelime dair meseleler konusunda sol parti de kadın kurtuluş hareketinin birikiminin çok gerisinde bir şey söylemiyor; bunun garantisi parti içindeki feminist arkadaşlarımız. ama partinin "yüzü" olan ve samimi, dürüst bir insan ve devrimci olduğunu bildiğim alper taş’ın medyascope’a verdiği röportajda kullandığı ifadeler sorunlu, bence. "kadın solu" ne demek mesela? yeni devrimci hareketin kadınların, gençlerin ve emekçilerin eseri olması ne anlama geliyor? bugüne kadar bütün devrimci hareketler, belki sıralamayı değiştirerek, emekçilerin, gençlerin ve kadınların eseri oldu.

gençliğin kadınlar gibi, emekçiler gibi, ortak sömürü ve baskı yaşayan bir toplumsal kategori olmadığını düşünüyorum. çünkü bu topluluğun sınıflara, cinsiyetlere bölünmüş olmasının yanı sıra "genç" kavramının kendisinin de cinsiyete ve sınıfa dayanan sebeplerle farklılaşabileceğini görüyorum. örneğin 28 yaşında bir doktora öğrencisinin hayatıyla aynı yaşta bir inşaat işçisinin, aynı yaşta, ücretli çalışmayan üç çocuklu bir kadının hayatı bambaşka.

ücretli emek ve onun sömürülmesine son verilmesi, sol hareketlerin programlarının merkezinde yer aldı, almalı da. peki, kadınların yeni devrimci hareketleri büyütmesi için, geçmişten farklı, yeni ne öneriyor sol parti? kadına yönelik şiddetin önlenmesinden bahsetmek bunun için yeterli olabilir mi? başka programatik talepler, öneriler gerekmez mi? hadi bunları bir kenara bırakalım, kadın kotasının da ödp’deki yüzde 30’dan daha yüksek bir orana çıkacağını umalım. yine de partinin bir de kadın "yüzü" olmasını beklemek hakkımız değil mi?

"kürt sorununa barışçıl çözüm" başlığı altında yer alan "kürt sorununun barışçıl bir temelde ve halkın nasıl yaşamak isterse öyle yaşamasını kabul eden bir yerinden demokrasi anlayışıyla çözülmesi gereklidir" cümlesinin ne anlama geldiğini, yasal endişeleri gözönünde bulundurduğumda bile anlamakta güçlük çekiyorum. bu cümle kürt sorunuyla ilgili sahada herhangi bir siyasal güç, hareket ve temsilci yokmuşçasına kurulmuş ve bu gerçekçi değil.

ama tabii en önemli mesele, söz konusu değişimin, partinin pratiğine, sloganlarına, kampanyalarına nasıl yansıyacağı. onu zamanla göreceğiz. sol parti’nin, 1970’lerden gelen geleneğin neresinde olduğu da başka bir yazının konusu olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi