Ragıp Zarakolu
Soykırımı tartışmak
Araştırmacı Aziz Tunç, önemli bir tartışmanın önünü açıyor, yeni çıkan “Soykırım ve Maraş Kıyımı” adlı yeni çıkan kitabı ile. (Pel Yayınları, İstanbul 2022).
Tunç, 12 Eylül 80 darbesinin aslında başlangıç fişeği olan 1978 Maraş Kıyımı, soykırım olarak tanımlanabilir mi sorusunu, 1948 BM Uluslararası Soykırım Sözleşmesi’nin maddeleri özelinde enine boyuna sorguluyor.
Kitabın ikinci bölümünde, Aziz Tunç’un konuya ilişkin çeşitli süreli yayınlarda çıkmış olan makaleleri ve kendisi ile yapılan söyleşilerin de derlenmesi iyi olmuş. Kapakta kullanılan Arnavut sanatçı Gjerji Kola’nın deseni, Selanik’te açılan sergisinde yer almıştı. Bu desenin orijinal kaynağı ise Ermeni tehcirinde acı içindeki Ermeni çocuklarının bir resmidir.
MARAŞ KIYIMININ HEM TANIĞI HEM SANIĞI OLDU
Aziz Tunç’un kendisi de Maraşlı. Ayrıca Maraş Kıyımının tanığı ve sanığı da olmuş. Aslında olayın rejisini yapan TC rejimi Maraş Kıyımını iki kesim arasındaki çatışma olarak göstermeye çalışmış, gelişi güzel toparlanmış 800 küsur sanıklı bir sıkıyönetim davası açılmıştı. Tunç da, Halkın Birliği adlı sol bir grupla olan ilişkisi nedeniyle 5 ay tutuklu kalmıştı.
Aziz Tunç, Maraş Kıyımına ilişkin bir sözlü tarih araştırmasını, “Beni Sen Öldür” başlığı altında yayınladı. (2014, İstanbul Fırat Yayınları). “Beni Sen Öldür” sözü, kıyım sırasında yaşanan vahşet nedeniyle bir kadının eşinden kendisi öldürmesini istemesinden alınmıştı.
“Maraş Kıyımı / Tarihsel Arka Planı ve Anatomisi” ise konuya ilişkin kapsamlı ilk çalışmasıdır. (Belge Yayınları, 2011). Aziz Tunç 2011 yılında, bu kitabın yayınlanmasından sonra KCK davasından tutuklandı ve hala devam etmekte olan bu davadan dolayı 2 buçuk yıl tutuklu kaldı. Bu, bir anlamda Maraş kıyımına ışık tutmasından dolayı ödediği bedeldi. Bu kıyımda sadece Alevi Kürtler değil, CHP’liler, yasal kitle ve meslek örgütleri de hedef alınmıştı.
2015 Haziran seçimlerinde HDP’den Maraş milletvekili adayı oldu. Bu aslında bir meydan okuma sayılabilir. Maraş’ta kıyımın yarattığı suskunluk ve travma ortamının kırılmasında yürütülen seçim kampanyasının büyük etkisi oldu.
2020 Haziran’da Aziz Tunç hakkında Vatan Partisi lideri Perinçek’e hakaret iddiası ile dava açıldı ve yakalama emri çıkarıldı. 2016 yılında konferans vermek için gittiği Almanya’da iken pasaportu KCK davası nedeniyle iptal olundu. 2018 Ocak ayında ise eşi Fatma Tunç’un pasaportuna hava alanında el konuldu. Rejimin aile kurumuna saygısızlığının ifadesi de sayılabilir bu. Yılbaşı öncesi oğlum Deniz’in pasaportuna çıkış yaparken el konulmasını hatırlattı bu bana.
MARAŞ KIRIMI BİR ALEVİ KIRIMI OLARAK TANIMLANABİLİR
Rusya’da Karayüzlerin Yahudilere yönelik yaptığı pogromlarını anımsatan Maraş Kırımı aslında bir Alevi kırımı olarak da tanımlanabilir.
Alevi kırımı da aynı Yahudi pogromları gibi kökleri Osmanlı dönemine uzanan bir olgu.
Maraş’tan önce, 37-38 Dersim Kırımı, ve 60’lı ve70’li yıllarda yaşanan Alevi kırımı girişimlerine tanık olduk.
Alevi kırımı olgusu da, Ermeni vd. soykırımı olgusu gibi akademik araştırmacıların ilgisine mazhar olmalı.
Çünkü bugünkü otoriter rejimin şifreleri buralarda yatıyor.
Türkiye toplumunda soykırım gerçekliği ile yüzleşmemiş olmasının en tehlikeli sonuçlarından biri de, soykırım tehdidinin otoriter rejimler tarafından, toplumu teslim alma amacıyla bir tehdit unsuru olarak masa altında tutulmuş olmasıdır.
12 Eylül darbesi öncesi yaşanan fiili iç savaş durumu, Kenan Evren cuntasının sözde “tarafsız bir müdahale” oyununa olanak sağlamış, General Kenan Evren kendini tehdit altında hisseden halk kesimlerinin pasif desteğine mazhar olmuştur. Bu senaryo çerçevesinde Türkeş de tutuklanmıştı kısa bir süreliğine. O da “Fikrimiz iktidarda biz ise hapisteyiz” diye ifade edecekti tepkisini. Bu kısa tutuklamadaki amaç o zamanki güçlü CHP tabanının pasif kalmasını sağlamaktı. 1981 Anayasası’nın yüzde 90 gibi yüksek bir oranda halk tarafından onaylanmasının ana nedeni iç savaş ortamının yarattığı kitlesel korkuydu. Tıpkı ISIS/DAEŞ terörünün, 2015 yılında RTE’nin kendi otoriter rejimini oluşturmasının önünü açması gibi.