Ragıp Zarakolu
Stockholm'den Simon Bolivar geçti!
Bir zamanlar Simon Bolivar orkestrası vardı
Stockholm... Geçen gün Konserhuset’te geleneksel Nobel Ödülleri konserindeydik. Anlamlı bir seçim yapılmıştı bu yılki konser için. Mozart’ın 41 Nolu Jupiter senfonisi ve Richard Strauss’un, son derece etkilendiği Nietzche’nin şiirsel poetik kitabı "Zerdüşt Böyle Söyledi"si yorumlandı. (Eyvah, yine mi Zedüşt çıktı karşımıza!)
Venezuelalı genç harika yönetmen Gustavo Dudamel, Stockholm Kraliyet Senfoni Orkestrası ile... Mozart’ın son senfonisi, Beethoven’den Mendelshon’a, Wagner’e, gençlik dönemlerinde etkileyici ve yol açıcı olmuştu. Woody Allen da Manhattan adlı filminde hayatı yaşanır kılan şeyler listesinde Roma tanrısı Juiter’e adanan bu senfoninin ikinci bölümüne yer vermişti.
Kral ve ailesinin ve yanındaki locada ödül sahiplerine ve izleyicilere hitaben Dudamel nefis bir konuşma yaptı, gittikçe kararan bugünkü dünya genelinde. Umuda ve barışa ve kültürün genç kuşaklara ulaşarak, onlar aracılığıyla kitleselleşip günlük hayatın parçası haline gelmesine ilişkin.
Bir gün sonra ise Stockholm City Hall’un, kuzeyin esrarengiz buzul ihtişamını ve kuzey ışıklarını yansıtan muhteşem bir akşam yemeği verildi, müzik ve bale eşliğinde…
Barış Ödülü ise, son derece yerinde bir karar ile Oslo City Hall’da aynı gün düzenlenen paralel törenle Nükleer Silahların Tamamen Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Kampanya (ICAN) örgütüne verildi. ICAN adına Beatrice Fihn, ödül töreninde yaptığı konuşmada "Ya nükleer silahların sonu gelecek ya da bizim sonumuz" dedi. Ödülü Hiroşima saldırısından kurtulan Setsuko Thurlow ile birlikte alması son derece anlamlı idi.
Ödülü alırken yaptığı konuşmada "Ya nükleer silahların sonu gelecek ya da bizim sonumuz" dedi.
Dudamel, 2011 yazında İstanbul’da Haliç Kültür ve Sanat Merkezinde, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı aracılığı ile konser vermişti. Londra’da, Salzburg’da, dünyanın birçok merkezinde hayranlık uyandırmıştı Simon Bolivar gençlik orkestrası.
Bu deneyim bana, İsrailli ve Filistinli genç müzisyenleri bir araya toplayan ve etnik, dinsel, siyasi ve kültürel Nobel ayrılıkları yok sayan maestro Daniel Barenboim’ın Edward Said tarafından işte bu tabuları yıkmak için desteklenen Doğu-Batı Divanı orkestrasını hatırlatmıştı bana.
Bizim "Başkan’ın, Fazıl Say ile takışması gibi, Venezüela’nın popülist, yeteneksiz muhteris yeni "Başkanı" Madura da Dudamel’e taktı bu yıl.
Hugo Chavez’in siyasal mirasını kısa zamanda harcamayı başaran Madura ile bizim "Başkan" zaten çok hoşlandılar birbirlerinden.
Brezilya’da da Lula’nın siyasal mirası böyle harcanmadı mı?
Galiba sol popülist hareketlerin kaderi bu.
Zaman içinde sistem ile uzlaşma ve yozlaşma.
Ataşehir Belediye Başkanı yolsuzluk gerekçesi ile görevden alınırken, Ataşehir arazisinin eski sahibi Ermeni aile geldi aklıma. Ne "katakulliler" ile, sözde mahkemelerin katkısı ile bu araziye nasıl el konulduğu.
Adliye yeni mi bu hale geldi sanıyorsunuz?
Yok, aslında birbirinden farkımız derken, biri "ama biz Osmanlı Bankasıyız", öteki ise biz Kemal’in kurduğu İş Bankasıyız" diyor!
Venezüella Simon Bolivar Senfoni Orkestrası, çalışmalarını günümüzün en parlak şeflerinden Gustavo Dudamel yönetiminde yürütüyordu.
Dünyanın en iyi ilk beş gençlik orkestraları arasında gösterilen ve en seçkin festivallerde ve salonlarda konserler veren bu orkestra, Venezuela da kurulan El Sistema’dan yetişen en yetkin müzisyenleri bir araya getiriyor. Gençleri müzikle kucaklayan, yoksulluğun ve suçun dünyasından uzaklaştırarak onları üreten bireyler haline getiren, özellikle Chavez’in döneminde büyüyen El Sistema, sonunda 280 müzik merkezinde 350.000 gence ulaşan, bünyesinde 150’yi aşkın gençlik, 70 çocuk ve 30 senfoni orkestrası barındıran geniş çaplı bir sosyal sisteme dönüşmüştü. Chavez’in ölmesinden önce Venezüella’da bir milyon çocuğa ulaşmayı hedefliyordu.
Daha 23 yaşındayken Gustav Mahler Uluslararası Orkestra Şefliği Yarışması’nı kazanıp tüm dikkatleri üzerine toplayan Gustavo Dudamel müzik yaşamına El Sistema’da keman öğrenerek başlamıştı. Hem orkestrasına hem de dinleyicilere verdiği müthiş enerjisiyle Dudamel, günümüzün en başarılı şeflerinden biri olarak kabul ediliyor ve bu Nobel Konserinde bu sihrine ikinci kez tanık olduk.
Geçtiğimiz Eylül ayında dünya basınına şöyle bir haber düştü: "Dünyaca ünlü Venezuelalı şef Gustavo Dudamel'in ülkenin gençlik orkestrasıyla çıkacağı ABD turu, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro tarafından eleştirilmesinden sadece birkaç gün sonra iptal edildi."
Venezuela'da hükümet ve muhalifler arasında aylardır süren gerilim hakkında Mayıs ayına kadar sessiz kalan Dudamel, son aylarda 'hükümetin halktan gelen sesi dinlemesi' çağrısı yapmıştı.
Bunun üzerine ise Maduro ise, "Tanrı seni aptal yerine konulmana izin verdiğin için affetsin" açıklamasında bulunmuştu.
Dudamel, ise yaptığı açıklamada, turun iptal olmasını 'kalp kırıcı' olarak tanımlarken, "Bu sefer bu şahane genç müzisyenler ile beraber çalma hayalim gerçek olmayacak. Daha iyi bir Venezuela ve dünya için mücadele etmeye ve çalmaya devam edeceğiz" dedi.
2010 yılında Günay’ın çabası ile AKM restore edilerek halka açılacaktı. "Kültür Merkezinde lokanta mı olur" gerekçesi ile bunu engellemeyi başaranlar da bizim "sol" popülistlerimiz değil miydi?
Beğen beğen al, günümüz dünyasında, "sol popülist" mi "sağ popülist" mi, istersiniz?
İlk başkanlığını salak "sosyal demokratlarımızın" birbiriyle kapışması sayesinde kapan RTE’nin (aynı Ankara’yı Melih Gökçek’in kapması gibi) ilk hedefi eski İstanbul’un kültür mirasına sahip çıkan Yeşil Evden, Fenerbahçe Parkına bir çok kültür mirasını kazandıran Çelik Gülersoy’un olmasını hatırladım her nedense şimdi.
Madura sayesinde de bakalım Venezuela bu kez de sağ popülizmin eline düşmez umarım.