Suikastlar dünyayı değiştirir mi?

Narodnik tadında suikastlar, her zaman dünyayı etkiledi ve etkilemeye devam ediyor. İmparatorların, kralların, devlet başkanlarının filan da buna çok bozulmaması lazım aslında, nasıl derler bu işin fıtratında var, mukadderat diyebiliriz.

Amerikan filmi seyrettik yine geçen hafta; Trump’a suikast düzenlendi. Film derken bütün komplocuların iştahla sarıldığı gibi, ‘gerçekte suikast yoktu’, ‘kulağını kurşunun sıyırması filmin bir parçasıydı’ filan demiyorum. Olabilir ya da olmayabilir, benim söylemek istediğim, ‘suikast’ın mutlaka dünyayı değiştiren bir şey olduğu. Yani bu bir ‘tezgah’ eylem ya da gerçek bir eylem olması, bir şeyi değiştirmiyor. Hızla ve dönerek yaklaşan bir kurşun ya da bunu yapıyormuş gibi yapan bir kurşun ya da bir şarapnel parçası filan her neyse, olumlu ya da olumsuz dünyayı değiştiriyor. Bu yüzden Narodnik tadında suikastlar, her zaman dünyayı etkiledi ve etkilemeye devam ediyor.

İmparatorların, kralların, devlet başkanlarının filan da buna çok bozulmaması lazım aslında, nasıl derler bu işin fıtratında var, mukadderat diyebiliriz. Ancak bu mukadderatın vuku bulması oldukça ilgi çekici olmuştur benim için her zaman. Şili devrimci hareketlerinden biri FPMR’liler ile Şili’de, diktatör Pinochet’e suikast düzenledikleri yerde konuştuğumuzda da öyleydi tabii ki.

Yolun tam daraldığı bir yerde, bir dönemeçte, Pinochet’e bazuka ile tam ateş açıldığı yerden bakıyorduk. Pinochet’in zırhlı arabasını sıyırıp geçmişti mermi ve arkadaki korumaların arabasına isabet etmişti. Durduğumuz yerden korumaların mezarları da görünüyordu ya da anmak için yapılmış dört haç vardı, taştan. Korumaların cesetleri orada mıydı tam hatırlamıyorum doğrusu.

Suikastçıların ellerindeki otomatik tüfekler, bu bazuka mermisinin sıyırmasının eksikliklerini giderememişti. Başkan diktatörün arabası, hızla uzaklaşmıştı oradan. Suikastçılar da otomobillerinin üzerine taktıkları, polis lambası ile rahatça olay yerinden ayrılmışlardı, öyle anlattı arkadaş. Daha sonra Pinochet, büyük bir tutuklama operasyonu ile bir çok gazeteci, aydın, muhalifi toplatmıştı. İşkencede ve cezaevinde öldüler bir çoğu.

Mesela Pinochet ölseydi bir çok şey değişecekti Şili’de, hatta dünyada. Çünkü birçok diktatör gibi o da yanında bir ikinci adam barındırmıyordu. Bu, bir iki santimlik sekme-sıyırma, Şili’de milyonlarca insanın ve Şili dünyada neoliberalizmin ilk laboratuvarı olduğu için, belki de bütün dünyanı kaderinin sekmesi olacaktı.

Arjantin uluslararası terörizm cezaevinde, FPMR’nin lideri ‘Kumandan Salvador’la konuşurken, o da aynı kanıdaydı, 3-4 metre genişliğindeydi o hücre, tek yatağa oturmuş, kahve ve mate içiyorduk…

ETA’nın, Franco hasta yatağında iken, onun tek varisi hükümet başkanı Luis Carrero Blanco’yu öldürmesiyle, Franco rejimi sona erdi aslında. Eğer bu suikast başarısız olsaydı, İspanya’da faşist rejim, bir ömür daha sürebilirdi tabii ki.

Bizim tarihimizle, ilgili ise çok söylemek istediğim şey var ama bunu başka bir zamana bırakıyım ve bugünkü yazıma Narodnik bir şarkı ile veda edeyim; Cem Karaca’dan ‘Ben feleğin tekerine çomak sokarım’…


Metin Yeğin kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; Gazeteduvar, dünyada, Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Metin Yeğin Arşivi