Dünyayı değiştirecek olan, gündelik hayattır. Şimdi bu hayat, faşizmin estetiğinin gölgesinde, daha da karanlık görünüyor ve bu yüzden, bu karanlık dünyada, birbirimize tutunarak yürümekten başka çaremiz de yok..
Ah biz ütopyacılar o zaman öncelikle yürümeyen şeylerle sormaya başlayalım. Madem bir ya da iki kooperatif yürümüyor diye ondan ve birlikte bir şey yapmaktan vazgeçiyorsanız mesela neden kapitalist şirketten bahsetmiyorsunuz?
Venezuela'da altın madenlerini dolaşıyordum. Bir evin bahçesinde karı-kocanın kendi kuyuları vardı. Hiçbir şey yasal değildi ama zaten bu gerekmiyordu da.
Birisi tökezlediğinde tepesine biniyoruz, yarasını gagalıyoruz, kan tutuyor, biz dikiş tutmuyoruz. Ciğerini sök çıkar en yakınının, parçala parçala at ve ‘ben demiştim’ de, büyük bir keyifle ama sakın ha sakın, kimseyi sevme…
Biz de muasır mafya düzeyini yakaladık. Bizim mafya gruplarının da kendileri için yazılmış özel rap parçaları, otomatik tüfeklerle Instagram paylaşımları, hepsinin dört çeker cipler ile peş peşe geçtikleri temaşaları var artık.
Pazar günü neşeli bir yazı yazmak istedim. Yoksa hava gri, ortalık umutsuzluktan geçilmiyor, Herkesin sadık yâri cep telefonu bile, biraz uzakta masada duruyor artık, ne olur ne olmaz patlar matlar diye.
Bırakın artık 12 Eylül ve mahana (bahane) artık geride kalsın, yeni bir ‘yurttaşlık temsili’ biçimi yaratma zamanımız gelmedi mi?
Arjantin’de bir işgal fabrikasında, genç kadın bir işçiye sormuştum; ‘Patronsuz çalışmak mümkün mü?‘ diye. Bir an duraklayıp, yüzüme baktı. ‘Bana bu soru garip, geliyor. Ben hep işgal fabrikasında çalıştım. Patronla çalışmak mümkün mü’ diye sordu, güldü…
Hani telefonun şarjı biterken, bir yazı çıkıyor ya ‘Düşük güç modu’ diye, kaç gündür İstanbul’da böyle yaşıyorum. İçki içmiyorum, dışarı gidip bir yerde oturmuyorum, az yiyorum filan.
Eğer insan ilişkilerinden şikayetçi iseniz ve eğer, çürümenin ortasında, insan ilişkilerini değiştirmek istiyorsak, nesneler ile olan ilişkimizi değiştirmek zorundayız.
Kentin kuruluşu ile okul sisteminin kuruluşu, çok doğaldır ki aynıdır. Gittikçe birbirini andıran evlerin inşası ile gittikçe birbirine benzeyen genel eğitimin yaygınlaşmasının tarihi de aynıdır.
Herkes kendi arabasını yaksın, budur bizi bugün uslu yapan ve sessiz, isyansız, kendi benzininizi, kendi lastiklerinize dökün, paslarımız silinsin üstünden, parıldasın cüretler, şenlikli mülkiyet koksun sokaklar, kaldırımın altında kumsal var…
Yoksulların bu mutena kente, alışveriş merkezine girememesi daha da fazla iki yanlı çekim merkezi haline sokar orayı; girebilen ayrıcalıklılar ve onlar gibi olmaya çalışan yoksullar. Bu durum plazaları, alışveriş merkezlerini bir ibadethaneye dönüştürür.
Kenan Evren korumalığını yapan eski bir emniyet müdürüyle aynı masaya oturduk. 'Hiç suikast girişimi oldu mu?' diye sordum, 'Yok' dedi. Bir kurmaca romanda yaratılmış, yasal kekleriyle yaklaşan yaşlı bir teyze dışında, hiç kimse yok muydu?
Narodnik tadında suikastlar, her zaman dünyayı etkiledi ve etkilemeye devam ediyor. İmparatorların, kralların, devlet başkanlarının filan da buna çok bozulmaması lazım aslında, nasıl derler bu işin fıtratında var, mukadderat diyebiliriz.
Bu zamanda kolay bulunmuyordu banka soyguncusu. Ortadan kaybolan meslekler arasına giriyordu artık. Bu da üzücüydü. Bir kültürün ortadan kalkması, her zaman hüzünlüdür.
Hangi ülkede bütün reklamlar, sadece milli futbol takımına ilişkin bugünlerde? Ve hangi ülkede basketbolcular, '12 Dev Adam'; voleybolcular, 'Filenin Sultanları'; okçuluk şampiyonu 'Cengaver Okçu' gibi isimlerle anılıyor?
Bolivya'da geçen hafta yine darbe oldu. Halk yüksek yüksek tepelerden, yine aşağıya indi. Sonra darbeci general, gözaltına alındı. Demokrasiyi kurtaracaktı. Öyle diyordu. Kahraman olmakla soytarı olmak arasında her zaman bir ince çizgi vardır zaten…
Ciudat Guatemala’nın kenar mahallerinden birinde URNG-Maiz merkez ofisini arıyordum. Eski bir gerilla hareketiydi URNG ve şimdi yasal parti. Barışı nasıl yaptıklarını soruyordum onlara. Belki bizde işe yarar diye düşünüyordum. Saflık galiba benimkisi.
Bardağını ağacın üstüne bıraktı Juliana. Bir arı kuşu geldi. Zaten çoktular. Havada durdu, bardağın üstünde. Göçükleri seyreder gibiydi. Çok hızla kanatlarını çırpıyordu. O kadar küçüktüler ki. Bardağın kenarına bile konmadan, uzandı içmeye başladı.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.