12 Eylül mü? Hadi canım sen de...

Bırakın artık 12 Eylül ve mahana (bahane) artık geride kalsın, yeni bir ‘yurttaşlık temsili’ biçimi yaratma zamanımız gelmedi mi?

Özellikle kendimize acımasız bir gerçeklikle saldırmalıyız. Yoksa her şeye ‘Mahana’ (Bahane) bularak takındığımız mahanist(!) tavır, sadece uyuşukluğa terk ettiğimiz kendimizi teselli etmekten başka bir şey değildir.

Bu mahanalardan en kullanışlı olanı ‘12 Eylül’, bu kadar yıldan sonra. kendi sessizliğimizin, yılgınlığımızın ve umutsuzluğumuzun üstünü acele ve el çabukluğu ile örttüğümüz bir şaldan başka bir şey değil artık.

44 yıl, evet bir kez daha hatırlatayım ki tam 44 yıl geçti üstünden ama memlekete ‘uzan ve bize çocukluğunu anlat’ dediğimizde yine ilk akla gelen şey 12 Eylül. Eğer yazı ile kırk dört yıl, hala biz bundan kurtulamamışsak zaten bizden bir şey olmaz, demek geliyor insanın içinden.

Eğer kendimize acımasız bir gerçeklikle saldıracaksak dünyanın en ‘light’ cuntalarından biri aslında 12 Eylül. Bu cuntacıların çok iyi olmasından kaynaklanmıyor tabii ki. Daha az direniş ve etkili bir karşı çıkış örgütleyemediğimizden…

Katledilen her bir insanın değerini tartışılır kılmıyor bu dediğim, aksine kalanları masumiyetten sıyırıyor. Bana inanmıyorsanız dünyadaki diğer cuntalarla karşılaştırın. Kaybedilenleri, katledilenleri, cuntanın doğrudan iktidarı elde tutuşuna filan kaba olarak bakın, bu zaten apaçıktır.

Yani sevgili Mahanist arkadaşlarım, 12 Eylül artık yeterli bir Mahana olma ömrünü çoktan doldurdu, maalesef..

Bu faşist cuntalardan, mesela, Pinochet cuntasına bakalım.

1973 yılından 1990 yılına 17 yıl doğrudan bir iktidar olarak var oldu. Ondan sonra da pek bir yere gitmedi aslında. Önce genel kurmay başkanı, ordusu ve gölgesi, yasaları, inşa ettiği kurumsal faşizm ile Şili’de iğrenç bir deri hastalığı gibi duruyor hala.

Katledilen insanların, işkence görenlerin, stadyumlara doldurulanların sayılarına filan girmiyorum. Yani biz mahanistler için mahana dolu bütün Şili.

Ancak Pinochet diktatörlüğünün bu baskısı altında bile birçok şey yeniden ve kendini yenileyerek doğdu.
Liseler ve üniversiteler de her şeyi öğrencilerin karar verdiği yıllarca süren boykotlar oldu. Neoliberalizme karşı barikatlar doluydu mahalle sokakları ve dünyanın en özgürlükçü anayasa önerisi bu sokaklardan doğdu.

Anayasa reddedilmiş olsa da, ellerinde bolca bulunan mahanaların arkasına sığınmadılar.

Ve işte o sokaklardan yeni bir demokrasi önerisinden bir parça aktarayım size;

Neoliberal 90'ların demokrasisi sadece zaman içinde uzadı.

Her neyse, Şili değişti ve iki aylık seferberlikten sonra, yurttaşlar meydanlarda ve yerel topluluk merkezlerinde bir araya gelerek, mevcut siyasi krizi ve Devlet’in yeni bir Anayasa'sında yer alması gereken içerikleri tartışıyorlar. Aynı zamanda, acil sosyal önlemlerle asgari düzeyde sosyal adaleti yeniden tesis etme ihtiyacı da gündemde. Şu günlerde, daha önce görülmemiş bir kurucu süreçteyiz; yeni bir yurttaşlık ahlakı, kendimizi yurttaş olarak kavrayışımızın yeni bir şekliyle ilgili 'etik asgari düzeyde' düşünceler, tartışmalar ve müzakereler yapıyoruz.

Bunların hiçbiri önceden belirlenmemişti; aksine, sokaklara birlikte çıkmaktan, paylaşmaktan, karşılıklı dinlemeden ve bu farklı buluşma ve meclislerde yer alan kişilerin düşüncelerinden doğan bir seferberliğin ürünüydü. Elbette her aşamada zorluklar arttı veya yeni boyutlar kazandı. Şu anda, Parlamento'da Barış Anlaşması ve Yeni Anayasa'nın kabul edilmesinden sonra, bu hem biçimi hem de içeriğiyle yurttaşlar arasında reddedilme ve güvensizlik yarattı, çünkü yurttaş hiçbir zaman danışılmamıştı. En büyük zorluk, Yerel Meclislerle İl Meclisleri (bazıları zaten yoluna girmiş durumda) arasında koordinasyonlar oluşturarak, yeni 'yurttaşlık temsili' biçimlerini yaratmaktır.

Bu yurttaşlık ve sosyal öz-doğrulama adımı temel önemdedir, çünkü bu, toplumsal değişimi sağlamanın tek yoludur.

Bırakın artık 12 Eylül ve mahana artık geride kalsın, yeni bir ‘yurttaşlık temsili’ biçimi yaratma zamanımız gelmedi mi?


Metin Yeğin kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; Gazeteduvar, dünyada, Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Metin Yeğin Arşivi