Ragıp Duran
Taciz, tecavüz ve ensest çok siyasi çok iktidar…
MeToo hareketiyle başladı ya da ivme kazandı son dönemde kadın hareketi. Kıvılcımı hatırlayalım: Hollywood’un ünlü prodüktörü Harvey Weinstein, başrol oynayan ünlü yıldızlardan 3. sınıf rol kapabilen kadınlara kadar çok sayıda mağdurun şikayeti üzerine yargılandı ve mahkum oldu. Cesaret bulaşıcıdır derler ya, işte bu sayede uzun zamandır sektörden dışlanma, iş alamama korkusuyla ağızlarını açamayan kurbanlar, dev prodüksiyon şirketini yerle bir etti. Weinstein, prodüktör olarak, yetkisini, gücünü, olanaklarını daha iyi bir film yapmak için değil kendi özel çıkarı, keyif ve zevkleri için seferber etmişti. Weinstein sinema sektöründe iktidardaydı hatta iktidarın bizatihi kendisiydi. Çünkü parayı yönlendiriyordu, çünkü konu, oyuncu, bütçe gibi tayin edici unsurları yönetiyordu.
Kadınların şikayetini ciddi bir şekilde ele alan Amerikan yargısı da, çok üst düzeyde korucuları olan bir başka kadın düşmanı, taciri, sapık Epstein olayından farklı olarak, Weinstein davasında hukukun gereklerini yerine getirdi.
Hollywood’da başlayan MeToo hareketi akademi ve medya dünyasına da güzel bir şekilde sirayet etti. Hareketin gücü, yaygınlığı, meşruluğu sayesinde bu iki alanda çok sayıda sanık, yargılamaya gerek kalmadan görevlerinden/makamlarından ya istifa etmek zorunda kaldı ya da kurum tarafından dışlandı ve iktidarlarını kaybettiler.
Örneklerin çoğunda ortak bir nokta var: Tacizci, tecavüzcü erkek iktidar konumundan yararlanarak gerçekleştiriyor saldırısını. Patron, yönetici, kurbanına göre hiyerarşide üst konumda olan saldırgan bu konumu sayesinde cüretkar davranabiliyor hatta kendisini dokunulmaz sanıyor.
Hiç yoktur, olmaz, olamaz denemez belki ama, kadın patronun işlettiği bir lokantada mesela garson delikanlı, komi ya da bulaşıkçı çocuk, kadın patrona sarkıntılık yapamaz herhalde değil mi? Zaten kadınların yönetici olduğu birim ve kurumlarda taciz olayları daha az.
Bu aralar Fransa’yı çalkalayan Duhamel ensest skandalında işin bu iktidar yanı çıplak gözle görülebilecek ve sağ duyu sahibi herkesi çok rahatsız edecek düzeyde. Duhamel hadisesi aynı zamanda burjuvazinin iğrenç yüzünü faş etmesi açısından da ibretlik bir örnek. Hele iktidar mekanizmasının, son derece yerinde bir deyimle, omerta kanununu işletmesi, ensest-iktidar-burjuvazi üçlüsünün pespaye oyununu sahneledi.
Hadisenin kahramanları, kamuoyunun yakından tanıdığı ‘’önemli’’ çünkü medyatik ve iktidar sahibi şahsiyetler: Bir Anayasa Hukuku profesörü, bir Vali, bir Yüksek Okul Müdürü, eski bir Bakan, çok zengin bir CEO ve eşi, birkaç meşhur avukat… Bu insanların neredeyse hepsi Paris’in lüks semtlerinde oturuyor, güneyde yine lüks yazlıkları var, ve neredeyse küçük bir tarikat gibi sık sık bir araya geliyorlar. Evde, işte, okulda, siyasette, atamalarda kendi aralarında adeta mafyatik bir dayanışma var. Kötücül bir dayanışma yani.
Olivier Duhamel (70), Paris Siyasal Bilgiler Okulu Vakfı'nın Başkanı, Pouvoirs (İktidarlar) dergisinin kurucusu ve yöneticisi, kaymak tabakanın düşünce kuruluşu Le Siècle’in Başkanı, çeşitli önemli siyasi vakıfların yönetim kurulu üyesi, radyo ve TV’lerin düzenli/kadrolu uzmanı.
Üvey oğluna 14 yaşına kadar tecavüz etmiş. Ama kendisi ve çevresi o kadar güçlü ki, ne çocuk ne de yakın çevresi bu rezaleti teşhir edememiş, bu suçu adalete yansıtamamış. Çocuğun babası da Sosyalist Partinin kıdemli bir bakanı. Neyse ki ocak başında çocuğun ikiz kardeşi, avukat bir kadın, Camille Kouchner (46) ‘’Büyük Aile’’ diye bir roman(?) yazdı da pislik, kamuoyunca duyuldu. Uzmanlara göre, Duhamel, son 2-3 yıl içinde, kirli geçmişini bilenler tarafından hep ödüllendirildi, yeni mevki ve makamlara atandı ya da seçtirildi. O da kendini belki de arkasındaki bu güçlere güvenerek dokunulmaz sandı.
Rezaletin kahramanlarının neredeyse hepsi Paris burjuvazisinin ‘’hayvar solcuları’’ tabir edilen kesiminden. Duhamel, hem siyasi hem de akademik mekanizmada, bir çok alanda suyun başını tutan adam olduğu için, yakın çevresindeki bir çok kişi, akrabalar dahil, bu seri tecavüz hadisesini bildiği halde yıllarca ağzını açamamış. Bunların arasında bir vali var, bir sürü profesör var, bir sürü eski Bakan var. Tabi şimdi hepsi ‘’A bilmiyordum, yeni öğrendim, ay ne ayıp şey yani, kınıyorum’’ filan diyor.
Naylon bir filozof, Alain Finkielkraut, kadrolu uzmanı olduğu bir TV kanalında, konu hakkında ‘’Mağdurun rızası var mıydı acaba, ona bakmak lazım’’ dediğinde, önce sunucu, mealen, ‘’14 yaşında bir çocuktan söz ediyoruz, ne rızası?!…’’ diye karşılık verdi. Program bittiğinde TV yönetimi Finkielkraut’un sözleşmesinin tek yanlı olarak iptal edildiğini duyurdu.
Duhamel ve olaya adı karışan çok sayıda yetkili, artık suçu kabul etme anlamına mı geliyor, yoksa vicdanlarını temizleme operasyonu mu belli değil, çeşitli görevlerinden istifa etti. Paris Siyasal Bilgiler okulunun müdürü, öğrencilerin talebine rağmen henüz istifa etmedi. Ama o da herhalde fazla direnemez. Duhamel’in kendisi, kitap çıkmadan birkaç gün önce bütün görevlerinden istifa etti. Sessizliğe büründü.
Fransız medyasında, hem de sola yakın medyada, yakın zamana kadar Duhamel’i yere göğe koyamayan çok sayıda yazar ve programcı vardı. Şimdilik pek ses seda yok o kesimden. Le Monde ve Libération, muhabirleri aracılığıyla olayı şimdiye kadar iyi bir şekilde izledi ve aktardı. Le Figaro, pis kahramanların Sosyalist Parti’yle ilişkilerine vurgu yaparak aktardı gelişmeleri.
Duhamel hadisesi Amerikan ve İngiliz medyasında da geniş yer buldu.
Rezaletin tek olumlu yansıması, Fransa’da ‘’MeTooİncest’’ hareketinin başlaması oldu. Binlerce insan, İnternet’te, bazen kendi açık isimlerini vererek çoğu zaman anonim bir şekilde, bazen ailedeki tacizci/ tecavüzcünün kimliğini açıklayarak bazen de gizleyerek başlarından geçen ensest olaylarını yazdı, yaygınlaştırdı, paylaştı.
Taciz, tecavüz, ensest kimilerinin iddia ettiği üzere mahrem, gizli kalması gereken bir konu değil. Çünkü bütün bunlar çok siyasi konular, doğrudan genel anlamda iktidarla ilgili meseleler. Bu nedenle de tacizcinin, tecavüzcünün, ensest yapanın kimliği hiç önemli değil. Derhal teşhir edilmeli, hukuk devleti olan ülkelerde sanık derhal yargılanıp hak ettiği cezaya çarptırılmalı.
Bu suçların kesinlikle hiçbir hoş görülebilir yanı ya da gerekçesi olamaz. ‘’Osmanlı geleneğinde vardır’’, ‘’Karşılıklı rıza mevcut ise sorun yok’’, ‘’Bir kereden bir şey olmaz’’, ‘’Kutsal ailenin birlik ve beraberliği bozulmasın’’, ‘’Foucault da Antik Yunan’da bu durumun olağan olduğunu’’ yazmıştır…filan demesin kimse. Suç ortaklığına girer!