Ragıp Zarakolu
Tarihin şamarını yemedikçe
BEREMEN- Dersim Jenosidinin 80. Yılını anmak üzere Alevi Kültür Merkezindeyiz.
Her 9 Mayıs’ta İnsan Hakları Derneği’nin İstanbul Şubesi, 28 Şubat 2002 tarihinde yaşamını yitiren yayıncı ve insan hakları aktivisti Ayşe Nur Zarakolu -ANZ- (Sarısözen)' in anısına düşünce özgürlüğü ödülü veriyor. Bu yazıyı okuduğunuzda bu yılın düşünce özgürlüğü kahramanlarının adları açıklanacak.
ANZ, 1990 yılında Kürt tabusuna, Beşikçi’nin "Devletlerarası Sömürge Kürdistan" kitabını yayınlayarak, Celal Başlangıç’ın deyimi ile "ilk yumruğu" indirmiş, aynı yıl Beşikçi’nin Dersim Jenosidi ilgili bir başka kitabı daha yayınlayarak konuyu soykırım bağlamında ilk kez gündeme getirmişti. 1993 yılında Yves Ternon’un ve Vahakn Dadrian’ın kitapları ile "Ermeni Tabusunu", 1996 yılında ise Andreadis’in kitapları ile "Pontos Tabusunu" tartışmaya açacaktı.
Bu ödül 2004 yılında, Anadolu’nun kültür mirasını yeniden insanlığa kazandıran dilbilimci ve yazar Sevan Nişanyan’a verilmişti. Büyük Yunan yazarı, "Benden Selam Söyle Anadolu’ya" romanının yazarı Dido Sotiriyu’nun köyünü restore ederek, alternatif kültürel turizmin merkezi haline getirmişti.
Turizmden hayli nemalanan bir ülkenin Jandarması, kaymakamı, savcısı, hakimi harekete geçti, vay kaçak ev yapmışsın diye.
Anadolu’nun hiç bir köyünde ben izinle inşaat yapıldığını duymadım... Ama eğer siz Ermeni iseniz, üstelik bir Rum köyünü imar ediyorsanız, ülkenin ekonomisine ve kültürüne yaptığınız katkının hiç bir önemi yoktur.
Ama TC’nin gizli bir yasası vardır: Geri Dönüş Yok! diye.
Yani siz, tarihin sayfalarına gömülmüş kültürleri canlandıramazsınız. Yeniden dedelerinizin yerlerine geri dönmeyi ise düşünmeyin bile!
Ermeni bir dostum, Mardin kentinde bir ev alıp restore ettirmişti, başına gelmedik kalmadı.
Bir başka Amerikalı Ermeni Van’da otel açmıştı.
Ülkenin ekonomi politikası, yabancı sermayeyi çekmek için yırtınmak değil mi? Neredeyse takla atılıyor bunun için.
Amerikalı yatırımcı olabilirsiniz, ama Ermeni ve Rum olmama koşuluyla.
Adam sonunda kaçıp gitti.
Bari bu işi becerebilseniz!
Van depreminden sonra sözde "izinli" lüks otelinizin nasıl çöktüğünü biliyoruz.
1999 depreminde "izinli" binalarınızla dolu kentlerin nasıl çöktüğünü biliyoruz.
Göstermelik tek bir müteahhide dava açıldı. Kurbanlık koyun gibi. Kısa süre yattı çıktı.
Ama Sevan Nişanyan, 4 yıldır hapiste... Neymiş? Kaçak inşaat yapmış! Vay vay!
Yahu kentlerinizin mahallelerinin yarısından çoğunun bırakın kaçağı, mülkiyeti bile yoktu. Turgut Özal‘ın özel yasası ile yasallaştırıldı.
Devlet mülkine, vatandaş kendi evini kendi yapmıştı.
Gelişen vahşi kapitalizmin, ucuz işgücüne ihtiyacı vardı, buna gözyumulmuştu.
Patronlar işçisine bir de konut mu yaptıracaktı!
Peki, mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi diye soran çıktı mı? Kamunun nasıl olmuş da, bu kadar arazisi olmuştu?
Ne olmuştu, bu arazilerin sahiplerine?
Soran çıkmadı.
Başka bir Ermeni eczacı hanım, ben vatanımda dükkan açacağım dedi, Van’da. Başına gelmeyen kalmadı, başka kazalara gitti, oralarda da yaşatmadılar. Akıbetini bilmiyorum.
GERİ DÖNÜŞ YOK!
Buna "İsrail sendromu" da diyebiliriz. Yahudiler 2 bin yıl sonra anavatanlarına döndüler ya. Bu da adamların korkulu rüyası olmuş. Ya birgün dönerlerse?
Ya Ermeniler, Rumlar, Süryaniler de vatanlarına dönmek isterlerse? Taş üstünde taş bırakma, sen yıkamazsan, define avcılarına yıktır, tahrip ettir. Mezarlıkları tarümar ettir. Ki kazara turist olarak bile gelseler, geri dönmeyi özendirecek bir şey kalmasın.
ANZ Düşünce Özgürlüğü Ödülü 2005 yılında ise Hrant Dink’e verilmişti, Sabiha Gökçen’in kökeni hakkında yazı yayınladı diye, Genel Kurmay’ın tepkisinden sonra boy hedefi olması üzerine. Sabiha Gökçen’in kökeni şu olmuş, bu olmuş sana ne! Üstelik asker falan da değil kadın. Sana mı vazife, pervasızlıkla gazete okuyup suç duyurusunda bulunmak? Ama, Dersim’i heyecanla bombalayan bir hanım sözkonusu olunca, gerisi teferruat!
Bütün bunların ahı tuttu ülkede. Tutuklayacak kimse kalmayınca, polis polisi, hakim hakimi, savcı savcıyı tutukluyor! Dünyada böyle bir ülke örneği var mı acaba?
Birisi, kazara belediye başkanı olmuştu da, CHP’lilerin birbirini halletmesi sonucu. Belediye Başkanı olarak ilk icraatı, Osmanlı’nın son dönem kültür mirasını bize kazandıran Çelik Gülersoy’un bize kazandırdıklarına el koymak olmuştu.
Osmanlı diye geçinenlerin bari Osmanlı’nın ne olduğu hakkında bir fikri olsa.
Diyarbakır Belediyesi yeni açılan bir parka ANZ adını verdi. Sayısız uluslararası ödüle sahip bir düşünce özgürlüğü savunucusu olarak adını kalıcı kılmak istedi. Valilik dellendi ve yasakladı, "o bir suçlu!" diye. Ne suçlusu? Düşünce suçlusu bir sabıkalı; devlet nezdinde. Hangi dönemde? Post 28 Şubat. Sözde ülkenin liberalleştiği, "reformlar" yaptığı AKP’nin ilk balayı döneminde.
Doğu Beyazıd Belediyesi, bir İtalyan kardeş belediyesinin katkısı ile ANZ Kadın Sağlık ve Eğitim Merkezi açtı, ölümünden bir yıl sonra. Halkın büyük çoğunlukla seçtiği belediye başkanı geçen yıl görevden alındı ve yeni atanan kayyumun yaptığı ilk iş bu merkezin kapısını mühürlemek oldu.
Ve ANZ’nin doğum yıldönümünden bir hafta önce, polis kurduğu yayınevine geldi. "Hakkınızda DHKC yayınlarını dağıttığınız yolunda ihbar var" diye. 20 yıl önce 30 yıl önce basılmış 2000 kitaba el konuldu. Formal gerekçe "bandrol yok arkasında". "Yahu o zaman bandrol icat olmamıştı" diye itiraz etseniz ne fayda? Arşivde bulunan 1969’da 1970’de çıkmış ANT kitaplarına bile el konuldu.
Ama aslında bunun ardında tarihsel derin bir gerçeklik var.
Bu ülke değişmeyi asla beceremeyecek. Ve kara tarih kendini hep tekrarlayıp duracak.
Tarihin büyük bir şamarını yiyene kadar!