Tavşanın suyunun suyu bir Ege sorunları rehberi

Üzerinde yerleşik insan yaşamı bulunan adaların kıta sahanlığı ve MEB’i vardır, bulunmayan adacık ve kayalıkların yoktur.

Geçen hafta, Ege Denizi’ne ilişkin sorunlu kavramları "başka bir yazıda anlatırım" demiştim. Arası soğumadan bu hafta kısaca halledelim.

Son olarak 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde kurala bağlanan deniz hukuku koca bir umman. Yarı-kapalı olan Ege Denizi ise tarih ve coğrafya yüzünden, bunun içinde koca bir derya. Burada Ege’ye ilişkin genel kavramları iyice özetleyerek de olsa görelim ki, yetkili veya yetkisiz kişilerin, "12 Ada’yı geri isteyebiliriz" ve  "Değil kıta sahanlığı, Meis’in karasuyu bile yok" diye üfürmelerini okuyanlar durup bi düşünsünler.

Tanımlar, tarafların tutumları/iddiaları, ayrıca çok geniş tarihsel/hukuksal malumat istiyorsanız, İletişim’de yayınladığımız ortak yapıt Türk Dış Politikası-I’e (s. 325-356, 576-614, 716-768), TDP-II’ye (s. 102-123, 440-480) ve TDP-III’e (s. 560-689) bakabilirsiniz.

***

Son yıllarda yaşanan "düzensiz göç" olaylarının yanı sıra, Ege’de Yunanistan ve Türkiye’nin 6 temel sürtüşme noktası var: 1) Karasuları; 2) Kıta sahanlığı (ve münhasır ekonomik bölge [MEB]); 3) Hava sahası; 4) FIR hattı; 5) Doğu Ege adalarının askersizleştirilmesi; 6) Egemenliği belirsiz formasyonlar. Sırayla gidelim.

1) Kıyıdan başlayan karasuyu, egemenlik açısından aynen ülkenin toprağı gibidir. Lozan’da (1923) 3 milden daha yakın adalar Türkiye’ye bırakıldığı için, o tarihte Ege’de karasuyu genişliğinin bu olduğu kabul edilebilir.

İkinci Dünya Savaşı’nın geliyorum dediği 1936’da Yunanistan kendi karasularını 6 mile çıkarmıştır. Buna itiraz etmeyen Türkiye 1964’te Ege’de 6 mil, 1982’de ise Akdeniz ve Karadeniz’de 12 mil ilan etmiştir.

Türkiye’nin taraf olmadığı ama dünyada geniş bir imzacı devlet sayısına ulaşıp kimi kurallarının yapılageliş (teamül) düzeyine ulaştığı kabul edilen 1982 Sözleşmesi’ne göre, karasuları en fazla 12 mil olabilir. Yabancı gemiler buradan "zararsız geçiş" yapabilirler. 

Üzerinde yerleşik insan yaşamı bulunan adaların karasuyu vardır, bulunmayan adacık ve kayalıkların yoktur. Ege’de Türkiye kıyısına çok yakın Yunan adalarının kıyı ile arasından geçen ortay hat karasuyu sınırı kabul edilir ("eşit uzaklık" ilkesi).

Bazı Yunan yetkilileri 1995’te ve 2011’de Ege’deki karasularını 12 mile çıkarma hakları olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu durumda Yunanistan’ın karasuyu oranı %40’tan %70’e yükseleceği, açık deniz de %51’den %19’a düşeceği için, Türkiye böyle bir durumu "savaş sebebi" (kazus belli/casus belli) sayacağını ilan etmiştir.

***

2) Kıta sahanlığı, kara ülkesinin, kıyıdan başlayan deniz altındaki uzantısıdır, 200 mile kadar gider, genellikle 200 m’den sığdır. Ülke burada egemenliğe değil, deniz yatağı ve onun altındaki doğal kaynakları işletme tekeline sahiptir ve bunun için ilan etmek  gerekmez. Üzerindeki su açık denizdir, hava sahası da uluslararası statüdedir. Karşılıklı kıyılara sahip ülkeler kıta sahanlıklarını hakkaniyete uygun bir anlaşmayla belirlerler. Ege’de kıta sahanlığı anlaşmayla belirlenmediği için doğal kaynakları araştırma ve işletme konusu zaman zaman sürtüşme çıkarmaktadır.

Yunanistan’ın başvurduğu Uluslararası Adalet Divanı, Ege’deki kıta sahanlığı uyuşmazlığına bakmaya yetkili olmadığını Aralık 1978’de ilan etmiştir. 

Kavram olarak 1982 Sözleşmesi’yle getirilen MEB de kıyıdan itibaren 200 mildir, ilan edilerek oluşturulur. Kıta sahanlığından farkı, deniz yatağı ve altının yanı sıra su tabakasındaki hakları da (esas olarak, balıkçılık) içermesidir. Geçiş açısından açık denizdir, hava sahası da uluslararası statüdedir.

Türkiye 1986’da bir kararnameyle Karadeniz’de MEB ilan etmiştir. G. Kıbrıs, 2002’den başlayıp İsrail, Mısır ve Lübnan’la anlaşmaya vararak ilan ettiği MEB’de 2011 yılında doğalgaz çalışmalarına başlamıştır. Türkiye de emekli bir amiralin ortaya attığı "Mavi Vatan" kavramını 2015 sonrası izlemeye başlamış ve Doğu Akdeniz’de Libya’daki taraflardan biriyle kendisi arasında MEB ilan etmiştir. Bu MEB Yunan adalarının, örneğin Girit’in karasularını, kıta sahanlığını ve MEB’ini dikkate almadığı için çatışma olasılığı doğurmaktadır. 

Üzerinde yerleşik insan yaşamı bulunan adaların kıta sahanlığı ve MEB’i vardır, bulunmayan adacık ve kayalıkların yoktur.

***

3) Hava sahası, devletin karası ve karasuları üzerindeki hava sütunudur. Yani, her ülke için karasuyuyla aynı genişliğe sahiptir.

Yunanistan 1931’de bir cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle hava sahasını 3 milden 10 mile çıkarmıştır. 1930’da Atatürk ile Venizelos arasında Ankara’da yapılan üç önemli anlaşmanın yarattığı dostluk ortamında ve Yunanistan’ın İtalya ve Bulgaristan’dan tehlike algıladığı bir sırada Türkiye buna tepki göstermemiştir. Yunanistan’ın bunu Sivil Havacılık Örgütü ICAO’ya bildirdiği 1974’ten sonra ise Türkiye durumu tanımadığını göstermek için Yunanistan’ın 6 millik karasularının ötesindeki 4 mil içinde sistematik olarak savaş uçakları uçurmuştur ve uçurmaktadır.

4) FIR hattı (flight information region) sivil havacılıkta güvenlik amacıyla belirlenmiş bölgeleri ifade eder. 1952’de Ege’nin bütünü üzerindeki sivil hava trafiğini yönetmek Yunanistan’a bırakılmış, Türkiye maddi yükten kaçınarak sadece kendi karasuları üzerindeki hava sahasından sorumlu kalmak istemiştir. Fakat Yunanistan sadece sivil değil, askerî uçaklardan da uçuş bilgisi talep edince, 1974 sonrası bu konuda da sürtüşme çıkmıştır.

***

5) Doğu Ege adalarının askersizleştirilmesi. Çanakkale Boğazı önündeki Gökçeada ve Bozcaada hariç, Ege’deki adaların yaklaşık tamamı Yunanistan’a aittir. Bunlardan Doğu Ege Adaları Lozan’da, Onikiadalar da 1947’de İtalya’dan Yunanistan’a devredilirken askersizleştirilmişlerdir.

Buna rağmen Yunanistan buralarda zamanla askerî tesisler kurmuştur ve Türkiye’nin itirazıyla karşılaşmamıştır. Milliyetçi Yunan kamuoyunu tatmin için girişilen bu çabaların bir savaş halinde işe yararlığı tartışmaya açık olmakla birlikte, milliyetçi Türk tehditlerinin katkısı da ortadadır.

***

6) Ege’de uluslararası metinlerde egemenliği açıkça belirlenmemiş adacık ve kayalıklar vardır ve bunların bir kısmı da Türkiye’ye yakındır. İki taraf oturup bu konuda da anlaşmadıkları için zaman zaman sorunlar çıkmaktadır. Bu çatışmaların en bilineni, 1995 sonundaki Kardak bunalımıdır.

Üzerinde insan yaşamadığı için karasuyu ve MEB’i olamayan bu coğrafi formasyonları Yunanistan iki biçimde devreye sokmayı denemiş ama başaramamıştır: a) NATO manevralarına dahil etmeye çalışarak; b) Buraları AB vatandaşlarına bedava su ve elektrik bağlamak suretiyle yerleşime açmaya girişerek.

Buna karşılık Türkiye "gri alanlar" tezini ortaya atmış ve egemenliği belirsiz bu adalar üzerinde hak iddia etmiştir. Yalnız, bu konuda aşırıya kaçıldığı da görülmüştür: 1996’da Yunanistan Girit’in güneybatısında bulunan ve üzerinde insan yaşamayan Gavdos adacığının NATO tatbikatına dahil edilmesini isteyince, Türk askerî heyeti oranın statüsünün tartışmalı olduğunu ileri sürmüştür. Girit’in güneybatısı gibi Libya’ya yakın bir yer konusunda askerlerin bu tutumu Dışişleri Bakanlığı’nı da zor durumda bırakmış, ABD devreye girerek Gavdos’un bir Yunan adacığı olduğu açıklamasını yapmıştır.

Daha önce de (05.01.2018) yazmıştım, zaman zaman duyulan "18 adamız ve 1 kayalığımız Yunan işgali altında. Girit’in de dörtte üçü bizim" gibi fantastik söylemler, egemenliği saptanmamış bu formasyonlarla ilgilidir.

Bu arada, Türkiye’de iktidarın 2013’ten beri izlediği, hadi yerli ve milli çıkarlarımıza zarar vermemek için "saldırgan" demeyeyim ama, "biraz taşkın" dış politika, uluslararası desteğin Yunanistan’a kaymasına yol açmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Baskın Oran Arşivi