Doğan Özgüden

Doğan Özgüden

Turancı Viktor Orban'ın hile-i şeriyyesi!

Kürt ulusuna karşı inkar ve zulüm politikalarını sürdüren Erdoğan'ın, Kafkaslarda Ermeni ulusuna karşı soykırım yapmaktan geri kalmayan Aliyev'in, Avrupa Birliği'nin, Avrupa Konseyi'nin ve de NATO'nun üyesi olan bir ülkede, azılı bir Turancı dostları var.

Önceki gece dijital medyada Tayyip Erdoğan'ın yeni Macaristan fütuhatını izlemekteydim ki, Artı Gerçek ekranına Eser Karakaş'ın "AB Tutum Belgesi değil, Türkiye utanç belgesi" başlıklı yazısı düştü. Bundan tam 60 yıl önce, 1963'te, Avrupa Ekonomik Topluluğu ile Ankara Antlaşması'nı imzalamış bulunan Türkiye'nin, sosyalist sistemin 90'lı yıllardaki çöküşünden sonra başvuruda bulunmuş olan 10 ülke ile birlikte hâlâ üyeliğe kabul beklentisi içinde olduğunu anımsatarak "Bu son on yılların tam bir mağlubiyet karnesidir" diyordu.

Öncesi de var... AET'ye üyelik yolunda ikinci aşama olarak 1970'de Katma Protokol imzalandığı sırada, sadece sosyalist sistem içindeki ülkeler değil, faşist diktatörlükler altında bulunan üç Avrupa ülkesi, İspanya, Portekiz ve Yunanistan da, sadece AET'nin değil, Avrupa Konseyi'nin de dışındaydılar. Bu ülkeler ancak faşist yönetimler yıkıldıktan sonra 80'li yıllarda AET'ye üye olabildiler.

Sosyalist sistemin çöküşünden sonra da, 90'lı yıllarda Doğu Almanya, 2000'li yıllarda da Çekya, Estonya, Letonya, Litvanya, Macaristan, Polonya, Slovakya, Slovenya, Bulgaristan, Romanya ve Hırvatistan Avrupa Birliği'ne kabul edildiler.

Avrupa kıtasında bu süreçler yaşanırken, AB'nin en kıdemli adayı Türkiye, 1971 ve 1980 askeri darbeleri, onların ardından gelen İslamo-faşist ağırlıklı koalisyonlar ve 20 yıldan beri de açıkça islamo-faşist tek parti diktası nedeniyle AB'ye üye olma şansını tamamen yitirmiş bulunuyor.

Şimdilerdeyse, Karadağ, Bosna-Hersek, Sırbistan, Kuzey Makedonya, Arnavutluk, Kosova, Ukrayna, Moldova ve Gürcistan'ın Avrupa Birliği'ne katılımı gündemde...

14 Aralık 2023'te Brüksel'de yapılan AB liderleri zirvesinde, Ukrayna ve Moldova ile üyelik müzakerelerinin başlatılması ve Gürcistan'a da aday ülke statüsü verme kararı alındı.

Bu kararların alınmasında en önemli etkenin, uzun süreden beri Rusya ile yeni bir soğuk savaş sürecine girmiş bulunan ABD ve onun Batı Avrupa'daki müttefiklerinin, tıpkı Finlandiya ve İsveç'i apar topar NATO ittifakına dahil etmelerinde olduğu gibi, Rusya'ya komşu bu üç ülkeyi de tamamen ekonomik, siyasal ve askersel açıdan kontrol altına alma hesabı olduğunda hiç kuşku yok...

Avrupa kurumlarındaki mevcut siyasal güç dengeleri, en azından önümüzdeki yıl yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerine kadar, ABD'nin dayattığı projelerin gerçekleşmesine herhangi ciddi bir engel çıkarmıyor.

Ancak 6-9 Haziran tarihlerinde yapılacak seçimlerden AB üyesi ülkelerin hemen hepsinde hızla güçlenen aşırı sağ partilerin Avrupa Parlamentosu'ndaki siyasal dengeleri bozacak bir sonuç alması, bunun Avrupa Komisyonu ile Avrupa Bakanlar Konseyi'nin yapısını da etkilemesi hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.

Bunun ilk işaretini, AB'nin son zirve toplantısında Ukrayna ile üyelik müzakerelerinin başlatılmasına ilişkin karara karşı tavır koyan Macaristan başbakanı Viktor Orban verdi.

Bir ülkeyle üyelik müzakerelerinin başlatılabilmesi için oylamaya katılan tüm üye ülkelerin oy birliğini gerektirdiği için, Orban'ın daha baştan karşı oy kullanacağını söylemesi, AB'nin diğer üyelerine zirve öncesi korkulu saatler yaşattı.

Ancak böyle bir engellemenin sonradan kendisine de, Macaristan'a da pahalıya mal olacağını fark ettiğinden, son anda hile-i şeriyyeye başvurarak oylamanın yapılacağı sırada tuvalete gitmek bahanesiyle ortadan kayboldu, onun yokluğunda yapılan oylama da da Ukrayna ile üyelik müzakerelerinin başlaması oybirliğiyle kabul edilmiş oldu...

Bu abrakadabra'yı ekranda izlerken, birden hatırıma bundan 33 yıl önce Belçika'da yaşanmış bir başka hile-i şeriyye olayı geldi.

Le Renouveau charismatique adlı Hıristiyan mezhebinin mensubu olan Kral ailesinin dinsel tutuculuğu o denli güçlüydü ki, Kral Baudouin işi Belçika Parlamentosu’nun kabul ettiği çocuk aldırmaya izin veren yasayı imzalamamak için 1990 yılında krallıktan bir günlüğüne istifa etmeye kadar vardırmıştı... Belçika Bakanlar Kurulu da bunu sineye çekerek Kral'ın bir günlük yokluğunda onun yetkilerini üstlenmiş, yasayı imzalayıp Resmi Gazete'de yayınlatmıştı.

Ertesi gün de, hiçbir şey olmamış gibi, Kral hazretleri sarayında yeniden işbaşı yapıp 1993'te ölünceye kadar saltanatını sürdürmüştü.

ATTİLA’NIN TORUNLARININ DAYANIŞMASI ...

Gelelim bugüne... Şimdi sırada İsveç'in NATO üyeliğine kabulü konusunda aylardır engelleme yapan iki ülkenin, Türkiye ile Macaristan'ın nasıl bir hile-i şeriyyeye başvuracaklarını görmeye geldi.

AB zirvesinin hemen ardından Budapeşte'ye uçan Recep Tayyip Erdoğan, son dört ay içinde yaptığı bu ikinci ziyaretinde, Türk Devletler Topluluğu'nun doğal lideri olarak, kendisi gibi imanlı bir Turancı olan Viktor Orban'a moral vermekte gecikmedi.

Erdoğan'ın Orban'a bir Togg araba, Orban'ın da Erdoğan'a bir siyah at hediye ettiği ziyaret sırasında iki ülke arasında her planda işbirliğinin güçlendirilmesi için anlaşmaya varıldığı açıklandı.

Ortak basın toplantısında Orban,"Bugün ilişkilerimizi kapsamlı stratejik işbirliğine yükselttik. Bundan ötesi, daha yükseği var mı bilmiyorum" dedikten sonra Erdoğan'a "Önümüzdeki yüzyıl için çok büyük bir proje ortaya koydunuz. Önümüzdeki yüzyıl sizin olacak" övgüsünde bulundu.

Orban'ın bu övgüsünün ardında hiç kuşkusuz, Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan'ın oluşturduğu Türk Devletleri Teşkilatı içinde Kuzey Kıbrıs ve Türkmenistan'la birlikte Macaristan'ın da gözlemci üye olarak yer alması, kendisini de yeryüzünün Turancı liderlerinden biri olarak görmekte olması gerçeği yatıyor.

Macar ulusunun Türk ulusuyla kan ve dil bağı bulunduğu, Türkçe gibi Macarca'nın da Ural-Altay dil grubuna ait olduğu bir tarih tezi olarak onyıllardır akademik çevrelerde hep tartışılagelmiştir. Dahası, 5. yüzyılda Avrupa halklarına dehşet saçan Hun imparatoru Attila, Türklerin tamamı gibi Macarların bir bölümü tarafından uluslarının en önemli atalarından biri olarak kabul edilmiştir.

Hun İmparatoru Attila’nın iki ulusun ortak atası olarak benimsenmesi ilk kez 18 Ağustos 2015’te Macaristan Turan Vakfı ile Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA)’nın Macaristan’ın Bugac kentinde birlikte düzenlediği “Atalar Günü”nde resmiyet kazanmıştır.

2018 Eylül’ündeki Türk Devletleri Teşkilatı 6. Devlet Başkanları Zirvesi’ne Tayyip Erdoğan'ın ısrarlı daveti üzerine ilk kez katılan Viktor Orban Macar dili ile Türk dili arasında bir bağ bulunduğunu vurgulayarak bu konuda araştırmaları yoğunlaştıracağını açıklamış, bu amaçla da 1 Ocak 2019’da Macaristan Araştırma Enstitüsü’nü faaliyete geçirmiştir.

O tarihten beri de Victor Orban Türk Devletleri Teşkilatı'nın Avrupa Birliği içindeki uçbeyi ve tüm zirve toplantılarının onur konuğudur.

Orban, 16 Mart 2023'te Ankara'daki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki Türk Devletleri Teşkilatı Olağanüstü Zirvesi'nde yaptığı konuşmada da şöyle demişti:

"İlk kez Türkiye'ye 2000 yılında başbakan olarak gelmiştim ve 10 yıldan fazla bir süredir Cumhurbaşkanı Erdoğan'la çalışıyorum. Geçen 23 yıl içerisinde Türkiye'deki gelişimi, Türkiye'deki harika ilerlemeyi müşahede ettim. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliği altında gerçekleşen bu harika ilerlemeyi gözlerimle gördüm. Eminim gelecek süreç içerisinde de bu devam edecektir. Sayın Cumhurbaşkanı sizi temin ederim ki gelecek süreç içerisinde, yeniden inşa sürecinde destek vermekten gurur duyarız."

Orban, en son bir ay önce, 3 Kasım 2023'te Kazakistan’ın başkenti Astana’da düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatı Onuncu Zirvesi'ne de katılmış, orada Turancılık'ta bir adım daha atarak yaptığı konuşmada Azerbaycan Ordusu'nun Türkiye'nin desteğiyle Dağlık Karabağ'da Ermeni halkına karşı kazandığı zaferden dolayı Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'i hararetle tebrik etmişti.

Sözün özü, Türkiye'de, Irak'ta, Suriye'de ve de diyasporalarda Kürt ulusuna karşı inkar ve zulüm politikalarını aralıksız sürdüren Erdoğan'ın, Kafkaslarda Ermeni ulusuna karşı soykırım yapmaktan geri kalmayan Aliyev'in, tam da Avrupa'nın göbeğinde, üstelik Avrupa Birliği'nin, Avrupa Konseyi'nin ve de NATO'nun üyesi olan bir ülkede, azılı bir Turancı dostları var...

Üstelik, sıkıya geldiğinde hile-i şeriyye'ye başvurmakta tereddüt etmeyen cinsinden...


Doğan Özgüden: 1952’den itibaren İzmir’de Ege Güneşi, Sabah Postası, Milliyet, Öncü gazetelerinde çalıştı, 60’larda İstanbul’da Gece Postası ve Akşam Gazetesi genel yayın yönetmenliği yaptı. 1967’den itibaren eşi İnci Tuğsavul, Yaşar Kemal ve Fethi Naci ile birlikte sosyalist Ant Dergisi’ni yayınladı. Gazeteciler Sendikası, Gazeteciler Cemiyeti, Basın Şeref Divanı ve Türkiye İşçi Partisi yönetimlerinde bulundu. 12 Mart 1971 darbesinden sonra Türkiye’den ayrılarak yurt dışında Demokratik Direniş Örgütü, İnfo-Türk Haber Ajansı ve Güneş Atölyeleri, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Demokrasi İçin Birlik örgütü kurucuları arasında yer aldı. Evren Cuntası tarafından 1982’de eşiyle birlikte Türk vatandaşlığından çıkartıldı. 12 Mart rejimine karşı Türkiye Dosyası, 12 Eylül rejimine karşı Kara Kitap adlı İngilizce, Türkiye’deki ve sürgündeki yaşamını ve mücadelelerini anlatan iki ciltlik “Vatansız” Gazeteci ve altı ciltlik Sürgün Yazıları adlı Türkçe ve Fransızca kitapları bulunuyor. Kurulduğu tarihten beri Artı Gerçek'e yazıyor. (https://www.info-turk.be/ozguden-tugsavul-T.htm)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doğan Özgüden Arşivi