Türkiye denizlerini koruyamıyor!

Türkiye’nin balık üretiminin yüzde 60’ını, kirlilik ve iklim krizi sorunlarıyla boğuşan Karadeniz sağlıyor. Buna rağmen, Karadeniz’de ilan edilmiş bir tane bile Deniz Koruma Alanı yok!

Barındırdığı çeşitlilik sayesinde binlerce yıl boyunca etrafında zengin bir kültür yaratan Akdeniz, bugün vahşi balıkçılık, vahşi turizm, plastik atıklar, kimyasal kirlilik ve kıyılardaki hızlı yapılaşma yüzünden tehdit altında. Dolayısıyla Akdeniz’deki canlı türleri ciddi oranda azalıyor. Buna bir de iklim krizi eklenince, bölgenin ekolojik ve ekonomik direnci iyice kırılıyor. 5,6 trilyon dolar ekonomik değer üreten Akdeniz’in kıyılarında yaşayan insanların sağlığı, refahı ve geleceği tehlikede.

Akdeniz’i korumak ve gelecek nesilleri güvence altına almak için doğadaki kaybı tersine çevirmek gerekiyor ama bu yolda gerekli adımlar atılmıyor. Akdeniz ülkeleri 10 yıl önce kara sularının en az yüzde 10’unu Deniz Koruma Alanı (DKA) ilan edeceklerini taahhüt etmelerine rağmen, birçok ülke yapması gerekenleri yapmadı.

WWF’in ‘2020 Öncesi Akdeniz Ülkelerinin Denizlerini Koruma Karnesi’ başlıklı son raporu, bugün Akdeniz’de çok az bir alanın etkin şekilde korunduğunu ortaya koyuyor. Rapora göre, Akdeniz’deki Deniz Koruma Alanlarının oranı yüzde 9.68. Bu alanların da ancak yüzde 2.48’i yönetim planına sahip. Yönetim planını etkin uygulayanların oranı daha da düşük; yüzde 1.27. Akdeniz’in sadece yüzde 0,03’ü tam koruma altında.

KARADENİZ’DE KİRLİLİK HAD SAFHADA

Gelelim Türkiye’ye…

Türkiye’de deniz koruma alanlarının sayısı ve toplam büyüklüğü, uluslararası sözleşmelerle belirlenen hedeflerden ve ülkemizin ekolojik çeşitliliğini temsil etmekten çok uzak. Mevcut deniz koruma alanlarımızdan sadece birkaçı yönetim ve izleme planına sahip; birçoğu etkin koruma ve yönetim için gerekli yerel idari yönetim birimlerinden ve yerel paydaş katılımından yoksun. Dahası, mevcut deniz koruma alanlarımızın neredeyse tamamı Ege ve Akdeniz kıyılarında; Karadeniz ve Marmara’da ise deniz alanlarını ve türleri koruma hedefiyle ilan edilmiş bir koruma alanı yok.

Oysa, Türkiye’nin balık üretiminin yüzde 60’ını Karadeniz sağlıyor. Hem de 180-200 metre derinlikten sonra hidrojen sülfür gazıyla kaplı olduğu için yaşamın çok sınırlı olması nedeniyle içinde yaşayan türler Akdeniz’dekilerin yüzde 20’si kadar olmasına rağmen. Kirlilik yüzünden canlı türlerinin yok olması Türkiye ekonomisini, denizi ve yakın denizlerin ekolojisini hızla olumsuz etkileyeceği için Karadeniz’in korunması gerekiyor.

Türk Deniz Araştırmaları Vakfı’nın (TÜDAV) 2017 Yılı Türkiye Denizleri Raporu’na göre, Karadeniz’de öncelikli olarak kara kökenli kirlenmenin önlenmesi şart. Bu denize gemilerden atılan katı atıkların en az yüzde 50’si yabancı gemilerden. Başta çöp olmak üzere kara kökenli kirlenme sorunları sürerken, nehirlerin bu denize getirdiği kirleticiler konusunda ayrıntılı bir çalışma yok. İklim krizine bağlı olarak, daha fazla Akdeniz kökenli tür Karadeniz’e giriyor; bu durum Karadeniz’in Akdenizleşmesi olarak değerlendiriliyor. Şu anda Karadeniz’de değişik yollarla bu denize gelmiş 94 yabancı tür bulunuyor. Karadeniz ekosisteminin kendisini onarması için deniz koruma alanları önemli bir çözüm yolu olsa da bu yolda adım atılmıyor.

MARMARA DENİZİ’NDEKİ TÜRLER YOK OLUYOR

Aynı şekilde, yine deniz koruma alanının bulunmadığı Marmara Denizi, yüksek oksijenli alt akıntı yoluyla Karadeniz’e hayat verirken, ülke balıkçılığında Karadeniz’den sonra ikinci sırada yer alıyor. Göçmen türler nedeniyle boğazlar biyolojik koridor niteliğindeyken, Marmara Denizi adaları da biyolojik çeşitlilik açısından büyük öneme sahip. Göçmen balıkların, nesli azalan türlerin ve su canlılarının beslenme ve üreme alanı olan adalar, kara kökenli, endüstriyel ve gemi kökenli kirlenme, kaçak avcılık, hayalet avcılık, hedef dışı avcılık, istilacı türler ve gürültü kirliliği gibi tehditlerle karşı karşıya. TÜDAV’ın raporuna göre, başta kalkan, kılıç, orkinos, berlam olmak üzere balık nüfusunda son 20 yılda büyük azalmalar görülürken, kırmızı karides nüfusundaki azalma ise acil tedbir almayı gerektiriyor.

Türkiye’nin Karadeniz ve Marmara denizlerinde deniz alanlarını ve canlı türlerini koruma hedefiyle ilan edilmiş bir koruma alanı bulunmamasının ciddi bir eksiklik olduğunu belirten WWF Türkiye Doğa Koruma Direktörü Sedat Kalem, TÜDAV’ın 2014 tarihli Karadeniz’de korunması gereken türleri içeren kitabına atıfla şöyle diyor: "Karadeniz’de 66’sı balık olmak üzere, 118 türün, Maramara Denizi’nde ise 40’ı balık olmak üzere 132 türün koruma altına alınması öneriliyor. Marmara Denizi’ndeki renkli mercanlar ve gorgonların baskın olduğu kayalık habitatlar biyoljik çeşitlilik açısından önemli bölgeler."

TÜDAV’ın Karadeniz’de İğneada, Şile-Kefken kıyıları, Cide-Doğanyurt, Kızılırmak ve Yeşilırmak deltaları, Trabzon Mezgit kayalığı olmak üzere beş, Marmara Denizi’nde ise İstanbul ve Marmara adaları olmak üzere iki deniz koruma alanı önerisi olsa da henüz atılan bir adım yok.

1988’den itibaren Akdeniz ve Ege kıyıları boyunca deniz koruma alanı ilan etmeye başlayan Türkiye’de koruma altında olan 32 deniz ve kıyı alanı var. Yani, Türkiye karasularının sadece yüzde 4’ü yasal koruma alanı statüsüne sahip. Bu oranı hızla yükseltmezsek, denizlerdeki yaşam yok olmakla kalmayacak, kıyılarda yaşayan yerel halkların geçim kaynakları da ortadan kalkacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Melis Alphan Arşivi