Türkiye koronavirüste rekora koşuyor…

Ölü sayımız 350 bin ila 500 bin arasında olacaktır. Bana felaket tellalı diyebilirsiniz ama bu sayıya ulaşmamak için yazdıklarımın yapılması gerekiyor.

Galatasaray kalecisi Muslera "Bence utanç verici bir gece yaşadık. Futbolun konuşulacak bir durumu yok. Dünyanın içinde olduğu bir sağlık durumu var. Bizim canımız yok mu?" açıklaması yaptı. Muslera daha sonra da Uruguay basınına yaptığı açıklamada, "Türkiye çok büyük bir nüfusa sahip ve bugünlerde 300 ila 350 enfeksiyon var. Başkan (Tayyip Erdoğan) dini hastalığın önüne koydu. Dualarla başa çıkabileceğini düşündü. İşlerin daha karmaşık hale gelmesine yol açtı" dedi.

Galatasaray teknik direktörü Fatih Terim, "Kulüpler Birliği toplantısında bu gündeme gelecek. Hepsinin bizde derneği var. Futbolcular derneği ne yapmalıydı? Şimdiye kadar çoktan toplanıp ‘oynamıyoruz’ demeliydi. Diyemez. Antrenörler birliği, hiçbir şey diyemez, dememiştir. Hakemler birliği, en ağır şeylere onlar maruz kalıyor Allah için. Çıkıp da bir şey demezler, diyemez. Sendikalı olmadıkları sürece bu sadece hâlde kalacaklar. Zaten her sene genel kurul yapılır, 15 kişi gelir el kaldırır böyle devam eder."

Fatih Terim bunu maçtan hemen sonra söylemişti ve haklıydı, futbolcuların sendikası olsaydı kimse o maça çıkmazdı, çıkartılamazdı. Fatih’le aynı dönem oynayan Metin Kurt çok istemişti sendikalaşmayı ama Galatasaray’dan kovulmakla buldu sonunu. Keşke Fatihler o zaman yanında yer alsaydı ama hiçbişey geç değil ve bu açıklama önemsenmeli ve hemen hazırlıklar yapılmalı. Ayrıca kendisine geçmiş olsun, umarım sağlığına kavuşur ve bu konuda liderlik yapar.

İki spor insanının konuşmaları esasında Türkiye’nin her konuda siyasi duruşunu da açıklıyor, Erdoğan da ilk açıklamasında duaların eksik edilmemesi türünden bişeyler söylemişti.

Size bu yazımda bitakım istatistikler vereceğim, bu istatistiklere bakarak Türkiye’nin bu salgın karşısında nereye doğru gittiğini göreceksiniz. İlk istatistik 23 Mart 2020 tarihine kadar olan sayıları gösteriyor:

https://www.tercihiniyap.net/yasam/koronavirus-guncel-istatistik-olum-sayilari-ve-vaka-sayilari-h10268.html

Bu istatistiğe ilk baktığımda beni en çok şaşırtan bizim henüz tedavi ettiğimiz, daha doğrusu iyileştirdiğimiz bir hastamızın olmaması. Bunu esasında doktorlar, proflar TV programlarına çıktıklarında anlamıştım. Bu soru kendilerine sorulduğunda yarım ağız "Var" deyip tam bir eveleme geveleme biçiminde konuşuyorlar. Hepsi kendi hastahanelerinde güvenliğin, temizliğin ve çalışmanın çok iyi olduğunu söylerken sayı vermekten kaçınıyorlar.

Bu istatistiğe baktığımızda nereye doğru gittiğimiz çok açık ama İtalya’yla karşılaştırmalı olan istatistik bizim nasıl bir felakete doğru gittiğimizi çok açık gösteriyor:

https://www.tercihiniyap.net/yasam/turkiye-ile-italya-koronavirus-karsilastirma-vaka-ve-olen-sayisi-h10263.html

İki ülkenin 13 gün istatistiklerine baktığımızda Türkiye sadece birinci ve ikinci gün İtalya’dan daha iyi durumda. Sonraki günlerde teşhis edilen hasta sayısında da ölümde de İtalya’yı geçiyoruz. Bu sayı katlanarak gittiği için İtalya’yla aynı güne geldiğimizde İtalya durmuş olacak ama Türkiye İtalya’ya fark atmış olacak.

Bunun nedenleri çok karmaşık değil, birinci neden Türkiye önce sadece Çin’den gelenleri kontrol etti, çünkü sadece orada vardı. O zaman diliminde havayoluyla Türkiye’ye giren 370 bine yakın insan var ve bunlar ellerini, kollarını sallayarak girdiler. Çin’e karşı da önlem olarak THY uçuşları %50’ye indirerek aldı. O %50 gelirken Koronasızlar mı seçildi, artık o kadarını büyüklerim bilir.

İkinci saçmalık tam da Fransızların deyimiyle Türk kafası. (Tête de turc) İlk gelen umre kafilesine hiç test yapılmamış, nedeni de hastalığın Suudi Arabistan’da olmamış olması. Oysa dünyadaki belki de tek seyahat hac ve umredir ki, esasında coğrafi olarak Arabistan’a gidersin ama bütün dünya Müslümanları geldiği ve içiçe olduğun için oraya gelenlerde hangi mikrop varsa, hepsini kapabilirsin.

Üçüncüsü de hangi ülkede başlarsa ona göre önlem alınması ama bunda da artık geç kalındığının farkına varılmaması. Eğer bu çok büyük bir salgınsa bütün dünyayla bedensel her türlü ilişkini anında kesersin ve en az zayiatla kurtarırsın.

Dördüncü gerçek az test yapılması ve hasta sayısını düşük tutmak. Bunun nedeni halkın paniklemesini önlemek değil, hasta sayısı arttıkça yatacak yer sorun olmaya başlayacak ki burada devreye beşinci saçmalık giriyor, o da yoğun bakım yatağı sayısı.

Beşinci saçmalıkta bir gerçek payı var, Türkiye Avrupa’da en fazla yoğun bakım yatağı olan dördüncü ülke. Bakkal dükkânı gibi hastahane açılınca onlar da doğal olarak çoğalmış durumda. Yoğun bakım doktoru ve hemşiresinde de sorun yok, o konuda da açığımız yok. Sorun 2 ayrı konuda. Öncelikle dedikleri gibi bizde 42 bine yakın yada biraz fazla yatak var ama bunların 20 bine yakını çocuklar için ve büyüklerin kullanma şansı sıfır.

Gelelim ikinci soruna, bu yatakların çok büyük bir kısmı kanser, kalp krizi ve nefes darlığı hastaları tarafından doldurulmuş durumda. En büyük iyimserlikle hastahaneler bunların ancak mecburi olmayan tahmini %5*’ini boşaltabilir ve elde kala kala 11 bin gibi boş yatak kalır. İşte bu sayı testlerin çok yapılmasını engelliyor.

Ancak bu geçici halka hoş görünme siyaseti öyle bir noktaya gelebilir ki, İtalya’da gördüğümüz ve çok üzüldüğümüz koridorlarda yatan hasta durumunu geçeriz. Çünkü teşhis konulmadıkça taşıyıcıların bulaş durumu gittikçe artacak, arttıkça daha fazla insana geçecek ve teşhis konulmadığından kötüleşenler, yani yoğun bakımlık hastalar evlerde ölmeye başlayacaklar yada sokaklarda.

Buna çözüm yatak satın alma diyebilirsiniz ama bunda da 2 sorun var. Birincisi alacağınız kibrit kutusu değil, o kadar çok miktarda bulunmadığı gibi hemen bütün dünya sıraya girmiş durumda. Diyelim ki bastırdınız parayı ve aldınız ama yeni yataklara yeni elemanlar yetiştirmek zorundasınız ki, o da bu kadar kısa sürede olası değil. Ayrıca doğal olarak tek başına yatak da kurtarmıyor, yan aparatları var ve öyle sandığınız gibi kolay bulunmuyor.

Türkiye bu felaketin önüne geçebilir mi, evet geçebilir, günde 20-30 bin arası test yaparak hasta sayısını önceden öğrenip bulaşı sınırlayabilir. Ama yaparlar mı, sanmıyorum. Şimdi bu yazdıklarımı okuduktan sonra istatistiklere bir daha bakın ve göreceğimiz ve yaşayacağımız felaketi bir daha gözünüzün önünde canlandırın. Bu mantıkla ölü sayımız 350 bin ila 500 bin arasında olacaktır. Bana felaket tellalı diyebilirsiniz ama bu sayıya ulaşmamak için yazdıklarımın yapılması gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet Nesin Arşivi