'Türkiye'nin yarısı şiddet mağduru'

33 ilde 2695 kişiyle yüzyüze görüşerek yapılan ‘Toplumsal Yaşamda Şiddet ve Travma’ araştırması toplumun yaklaşık yarısının 11 şiddet türünden en az birine maruz kaldığını ortaya koyuyor.

Hannah Arendt, şiddetin gerektiğince üzerine çalışılan bir alan olmadığını söyler. Ona göre bu durum, "şiddet ve keyfiliğin ne ölçüde ‘yaşamın gerçekleri’ gibi algılandığını ve bu yüzden ihmal edildiğini gösterir. Herkesin açıklıkla gördüğü bir şeyi hiç kimse sorgulamaz, incelemez."

Şöyle bir etrafımıza bakınca, kişiler arası ilişkilerden toplumsal hayata şiddetin yaygınlığını fark etmemek imkansız. İnsanlık tarihi gibi, ülkemiz tarihi de şiddet örnekleriyle dolup taşıyor. Şiddetle beraber yaşarken, üzerine pek düşündüğümüz de söylenemez.

Klinik psikolog Murat Paker ile Uzm. Psk. Tuğçe Çetin Ertekin’in uzman desteği sağladığı, KONDA’nın ‘Toplumsal Yaşamda Şiddet ve Travma’ başlıklı araştırması işte bu yüzden önemli:

"Hem politik şiddetin neden bu kadar yaygın ve kronik olduğunu anlamak hem de şiddet ve etkileriyle nasıl baş edebileceğimizi düşünmek bakımından, Türkiye toplumunun değişik şiddet türlerine ne derece maruz kaldığını araştırmanın çok önemli olduğunu düşündük."

DAYAK YİYEN YETİŞKİN SAYISI 15 MİLYON


Araştırma gösteriyor ki dünyada olduğu gibi Türkiye’de de insanlar değişik boyutlarda da olsa, geniş bir şiddet yelpazesi içinde yaşıyorlar.

Araştırmaya göre, Türkiye toplumunun yaklaşık yarısı 11 şiddet türünden en azından birine maruz kalmış. En sık maruz kalınan şiddet türü yüzde 27 ile dayak. Sonra sırasıyla sözle sarkıntılık (yüzde 18), eğitimin engellenmesi (yüzde 14), aşağılanma / dışlanma (yüzde 13), sosyal medya veya telefon gibi kanallar üzerinden ısrarlı takip ve rahatsız edilme (yüzde 12), sosyal (ulusal, etnik, dini veya cinsiyet) kimlik nedeniyle ayrımcılık ve baskı (yüzde 11), dövülme / öldürülme tehdidi (yüzde 7), gelire el konma (yüzde 7), ateşli / ateşsiz silahlarla yaralanma (yüzde 4), cinsel taciz (yüzde 3) ve işkence (yüzde 2).

İşkenceye maruz kalan yüzde 2 dediğimizde bile, Türkiye’nin yetişkin 55 milyon nüfusunun 1,1 milyonunun işkence mağduru olduğunu görüyoruz.

Dayak yediğini söyleyen yüzde 27 ise 15 milyon yetişkin demek.

EĞİTİMİN ENGELLENMESİ TOPLUMDA BÜYÜK YARA

Öznel etki bakımından ilk iki sırada işkence ve cinsel taciz var. İkinci sırada ise eğitimin engellenmesi. Eğitime engel olanların yüzde 78’i babalar.

‘Eğitimin engellenmesi’nin ikinci sırada olması Paker ve Ertekin’e göre, "Bu sosyal şiddet türünün toplumumuzda çok ciddi bir yara olduğunu ortaya koyuyor. Silahla yaralama ve dayak türlerinin son iki sırayı alması ise belki de bu şiddet türlerinin görece sıradanlaşmışlığına bir işaret."

Geçtiğimiz hafta İstanbul Bahçelievler’de hamileyken kendisini 5 yerinden bıçaklayan kocası serbest kalsın diye "Her evde yaşanan şeyler bunlar. Ne olur onu serbest bırakın" diyen kadını düşünün…

"Her evde var" diyerek mağdurun şiddeti nasıl normalleştirdiğini, sıradanlaştırdığını ve onun talebiyle -savcının 20 yıl hapsini istediği- kocasını mahkemenin hemencecik tahliye etmesinin buna nasıl hizmet ettiğini düşünün.

EV İÇİ CİNSEL TACİZ MAĞDURLARININ GERÇEK SAYISI DAHA YÜKSEK

Araştırmada, çarpıcı bir bulgu daha var.

Cinsel taciz mağduru olanların yüzde 10’u bu tacize evde uğradıklarını belirterek, kapılarına gelen hiç tanımadıkları bir anketöre, muhtemel bir ensest durumuna ya da kocalarının fail olduğu bir taciz durumuna işaret etmişler.

Paker ve Ertekin bunu şöyle açıyor:

"Bu oranın 55 milyonluk yetişkin nüfus içindeki karşılığı 165 bin kişi. Bu sadece 18 yaş üstü yetişkin sayısı ve o kesim için bile ev içi cinsel taciz mağdurlarının gerçek sayısının çok daha fazla olduğunu tahmin etmek mümkün."

18 yaş altını ve konuşmayanları da düşündüğümüzde ev içi cinsel taciz mağduru sayısının bu sayının çok üzerinde olduğu tahmin edilebilir.

GELENEKSEL KESİMLERDE ŞİDDETE BOYUN EĞME EĞİLİMİ DAHA FAZLA

Peki sizce, "Şiddete uğrarsanız ne yaparsınız?" sorusuna toplum olarak yanıtımız nedir?

Toplumun dörtte biri (14 milyon yetişkin) şiddete şiddetle karşılık vereceğini söylüyor. İnsanların yüzde 63’ü polise başvuracağını söylerken, yüzde 5 (3 milyon yetişkin) "Hiçbir şey yapmam" diyerek şiddeti kabulleniyor. 

Şiddetle karşılaşırsa hiçbir şey yapmayacağını söyleme hali kadınlarda, üst yaş gruplarında, lise altı eğitimlilerde, dul ve boşanmış olanlarda ve çocukluğu köylerde geçenlerde diğerlerine kıyasla yüksek.

Özgüveninin düşük olduğu, geleneklere daha bağlı kesimlerde şiddete boyun eğme eğilimi biraz daha fazlayken, gençlerde, lise eğitimlilerde ve geleneksel hayatın değil, karmaşıklığın ve belirsizliğin esas olduğu metropollerde yaşayanlar arasında lümpenliğe kayış ve şiddete şiddetle karşılık verme eğilimi öne çıkıyor.

Cezasızlık, siyasetteki şiddet dili, bireysel silahlanma, medyanın şiddet haberlerindeki özensizliği…

Şiddeti tırmandıran unsurlar pek çok.

Şiddetin şiddeti doğurduğu ve bir kısır döngü yarattığı da malum.

Hal böyleyken, şiddeti önlemeye yönelik ne yapılıyor, nasıl politikalar geliştiriliyor derseniz…

Cevap: Koca bir HİÇ.

Oysa, raporun yönetici özetinde de belirtildiği gibi, "Türkiye’nin toplumsal barış temelinde demokratik bir zemin kurabilmesi, mağduriyet yaratmayan ve geleneksel mağduriyetleri tamir edebilen bir sosyo-politik sistem geliştirebilmesinden geçiyor. Bu nedenle, şiddet ve mağduriyet dinamiklerini iyi anlamak ve bunları giderme yolunda politikalar geliştirmek Türkiye için hayati önem arz ediyor."

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Melis Alphan Arşivi