Türkiye’nin işsizlikle imtihanı: ‘Ne işsizliği ya’ denebilir mi?

Açık olan Türkiye’de işsizlik var, devletin kendi kurumları da bunu doğruluyor. Buna karşın kurumların verileri arasında çelişki var.

Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK), Ağustos ayına dönük işsizlik verisi açıklandı. Buna göre Ağustos’ta işsizlik bir önceki aya göre 0.4 puanlık azalışla yüzde 9.6’ya geriledi. Enflasyonda olduğu gibi TÜİK’in verileri, güvenilirlik sorunu yaşıyor. Üstelik bu konuda akıllarda soru işaretine neden olan üç faktör var: Hesaplama formülü, İSO İmalat Endeksi ve yoksulluk sınırının altında kalan ücretler.

TÜİK İLE İŞ-KURUN İŞSİZ SAYISINDAKİ ANLAŞMAZLIĞI

TÜİK, işsizliğin azaldığını söyledi ve 3 milyon 312 bin kişi işsiz derken, bir başka kamu kurumu İş-kur bu sayının 3 milyon 343 bin olduğunu söylüyor. Fark görmezden gelinecek kadar küçük değil, 31 bin kişi. Öte yandan Disk-Ar’a göre geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 19,8 oldu ve 7,3 milyonun üzerine çıktı.
İşsizlik anlaşmazlığındaki rakamlara dönmek üzere, formülün kendisi başlı başına bir sorun. TÜİK, son üç ayda iş arayan ve 15 gün içinde bir işte istihdam edilebilecek durumda olan kişileri işsiz olarak sınıflandırıyor ve buna göre oranı hesaplıyor. Bu hesaplamaya iş bulma ümidi olmadığı için son üç ayda iş aramayı bırakmış olup da iş bulsa çalışacak olanlar, mevsimlik işlerde çalıştığı için iş aramayan ama sürekli iş bulsa çalışmaya hazır olanlar, ev kadını, emekli, irade sahibi, öğrenci ya da özürlü, yaşlı ve hasta olduğu için iş aramayan ama bulsa çalışmaya hazır olanlar, diğer nedenlerle iş aramayan ama iş olsa işbaşı yapmaya hazır olanlar dahil edilmiyor.

Bu formül başlı başına sorun, özellikle TÜİK’in genç işsizlik verisine bakıldığında. Bu veri, Ağustos ayı özelinde şöyle: 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre 0.8 puanlık azalış ile yüzde 18 oldu. Öte yandan söz konusu formül yukarıda özetlendiği gibi son 3 ay içinde iş arama ve 15 gün içinde çalışmaya hazır olmaya dayanıyor. Oysa bu mercek genişletildiğinde neredeyse her iki gençten birinin ne okulda ne istihdamda olduğu biliniyor. Nitekim Disk-Ar araştırmasına göre Türkiye, "ne eğitimde ne istihdamda" olan ve "ev genci" olarak tanımlanan bu alanda Avrupa ülkeleri arasında ilk sırada, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ülkeleri içinde ise ikinci sırada yer alıyor. Türkiye’de 15-24 yaş grubundaki 2 milyon 959 bin genç ne eğitimde ne istihdamda. Yaş grubu 20-34 olarak alındığında bu oran yüzde 38’i aşıyor.

İSO İMALAT ENDEKSİ İLE TÜİK ÇELİŞKİSİ

İşsizlik konusunda çelişkinin yaşandığı bir diğer alan İSO imalat endeksi verileriyle TÜİK’in iyimserliği arasında. Geçtiğimiz hafta yayınlanan İstanbul Sanayi Odası Türkiye İmalat PMI'a göre manşet PMI üst üste yedinci ay eşik değer 50’nin altında kalarak imalat sektörünün performansında bozulmanın sürdüğünü gösterdi. PMI verilerinde eşik değer olan 50.0'nin üzerinde ölçülen tüm değerler sektörde iyileşmeye işaret ediyor. Ağustos ayında 47.4 olarak ölçülen PMI eylülde 46.9’a geriledi ve yavaşlamanın üçüncü çeyrek sonunda daha belirgin hale geldiğine işaret etti. Katılımcılar özellikle kırılgan talep ve enflasyonist baskıyı temel faktörler olarak gösteriyor.

Bu durumun istihdam ayağında karşılığıysa şu; Eylül ayında iş yükündeki hafifleme ve gönüllü istifalara bağlı olarak istihdam son 28 ayda ilk kez azalma kaydetti. TÜİK ağustos verisini açıkladı, endeks ise eylüle ait denebilir. Ancak burada dikkat çekici olan imalat endeksindeki bu durumun yeni olmadığı ve eşik değerin altındaki seyrin neredeyse 7 aydır sürüyor olması. Özetle iş dünyasından gelen verilerle TÜİK’in çizdiği tablo arasında fark var.

SESSİZ İSTİFA SÜRECİ VE GSYH’DE EMEĞİN PAYI

Açıklanan veriler, olağan olacak şekilde istihdamda oranlarını da dikkate alıyor. Ancak özellikle son dönemde gündemde olan bir kavram, işsizlik ve istihdam kavramlarını yeniden sorgulatıyor: Sessiz istifa. Bu kavram, gerçek bir istifa olmayan, genel anlamıyla “işte en azını yapmak, yapılması gerekenler dışında hiçbir şey yapmamak, özel hayatı korumak ve daha az sorumluluk almak” olarak ifade edilen sessiz bir vazgeçiş sürecini tanımlıyor.

Yapılan araştırmaya göre Türkiye’de gençlerin yüzde 24’ünün şu an sessiz istifa sürecinde; yüzde 46.7’sinin ise bu kavrama yatkın durumda. Söz konusu araştırma şirketlere de rehber olacak yanıtlar içeriyor.

Bir yandan sessiz istifa süreci yaşanırken öte yandan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kütahya'da yaptığı konuşmada işsizliğin olmadığını savunarak "Utanmadan sıkılmadan diyorlar ki işsizlik var, ne işsizliği ya? Yeter ki iş istesin vatandaş. İş çok. Ama ne diyor, benim istediğim gibi iş yok!" sözlerini sarf etmişti.

Açık olan Türkiye’de işsizlik var, devletin kendi kurumları da bunu doğruluyor. Buna karşın kurumların verileri arasında çelişki var. Bunun yanında insanlar kendilerine uygun olmayan işleri kabul etmiyor, bunun nedeni 5 haneli rakamlarla maaş sunulmasını beklemeleri değil. Örneğin bir İngilizce öğretmeni haftada beş gün günde 4 saat çalışarak aylık 1800 liralık ücretli işi istemeyebilir. Bu onun iş beğenmemesi değil, insanca yaşama ve sömürülmeden emeğinin karşılığını alma ihtiyacından kaynaklanıyor. Sosyal medyada görüldüğü üzere düşük ücretler, uzun çalışma saatleri, sosyal hakların neredeyse olmadığı çalışma koşulları olağan kabul ediliyor ve buna yönelik itiraz, iş beğenmezlik olarak görülüyor. Oysa işsizler bir yana çalışanlara dönük hak gaspı, sömürü Türkiye’nin GSYH’sinde emeğin payı hesaplandığında da açıkça görülüyor.

Örneğin Türkiye, 2021’de yüzde 11.4, 2022’nin ilk çeyreğinde yüzde 7.5, ikinci çeyreğinde yüzde 7.6’lık büyüme gördü. Öte yandan TÜİK verilerine göre, işgücü ödemelerinin GSYH içinde 2020 sonunda yüzde 31.9 olan payı, 2022’nin ikinci çeyreğine gelindiğinde yüzde 25.4’e gerilemişti. Bu durum başlı başına Türkiye’de istihdam ve ekonominin niteliği konusunda önemli ipuçları sunuyor.

Sonuç olarak TÜİK verileri, DİSK-AR bir yana, bir başka kamu kurumunun iş arayan kişi verileriyle de çelişiyor. Dahası üretim cephesinden gelen daralma sinyalleri de TÜİK açısından kulak verilecek sesler olarak görülmüyor. Odak işsizlikten istihdama çevrildiğinde de karşımıza sömürü ve hak gaspına dayanan bir yerleşik yapı çıkıyor ve buna dahil olmayanlar şımarık ve iş beğenmez olarak görülüyor. Oysa insanca koşullarda çalışmak ve hak ettiği ücreti almak temel bir sosyal hak, insan hakkı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi