Ragıp Zarakolu
Uygun adım marş!
Zaman akıp gidiyor. Arkasından uzun zamandan beri ilk kez, Temsilciler Meclisi komisyonundan soykırım gerçeğinin kabul edilmesine ilişkin bir karar çıkıyor.
Aradan 5 yıl geçiyor. İlk kez Amerikan Senatosu ve Temsilciler Meclisi, birlikte soykırım gerçekliğini kabul etme kararı alıyor. Üstelik önlemlerle.
RTE’nin büyük zaferi!
Sizden vallahi korkulur. Koskoca Amerikan Temsilciler Meclisi ve Senatosunu birleştirdiniz ya!
Sizin yüzünüzden "arkadaşınız" Trump’ın da başı yanmaz inşallah!
"Arkadaşınız" Put-in’in durumu şimdilik sağlam görünüyor. Ama onun da hesabı ayrı! 328 km’lik Ermenistan-Türkiye sınırından sonra, 900 km’lik Ermenistan-Türkiye sınırı da ona emanet!
Türkiye-Ermenistan sınırını 20 küsur yıldır Rus askeri bekliyor.
Özal’ın / Demirel’in büyük zaferiydi bu da!
Özal, Karabağ/Arstah, kendi kaderini tayin hakkını kullanıp Azerbeycan’dan ayrıldığında, "Ermenistan'a yanlışlıkla üç beş bomba düşürmek"ten söz etmişti.
Söylemişti de, sınırı Rusların beklemesinin önünü açmıştı.
Ha, bir de Özal’ın "Musul ve Kerkük'e ordu birliklerinin girmesinden" söz etmesinden öte, adım atması vardı. Generalleri paniğe sokup, istifa ettirmişti.
Artık, Suriye’ye dalma konusunda paniğe kapılıp istifa edecek kapasitede general de yok!
Özal’dan sonra, RTE’nin büyük zaferi: sadece Ermenistan sınırını değil, Suriye sınırını da Rus askeri bekliyor!
Eğer Irak sınırı da onlara bekletilirse zafer tam olacak.
Yine bir flash-back, filmi geri sarma. 2014 Nisan’ında Senatörlerden biriyle sohbet ederken, ülkedeki otoriterleşme doğrultusundaki gelişmelerin endişe verici olduğundan söz ediyorum.
Cevap: "Artık RTE’ye ihtiyacımız yok, Afganistan’dan çekiliyoruz."
Sen oradan çekil, sonra Suriye batağına saplan!
Hrant, soykırım tartışmasını ertelemekten yanaydı, Ayşe Nur’un aksine. Önceliği Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesinde idi.
Türkiye ile Ermenistan’ın AB ile bütünleşmesi sürecinin o konunun çözümünü de kolaylaştıracağı inancındaydı.
Aslında, Bağımsız Ermenistan’ın ilk cumhurbaşkanı Levon Ter Petrosyan da iki ülke arasındaki normalleşmeden yanaydı. Veto kapasitesine sahip Türkeş ile buluşmayı bile kabul etmişti. Buluştular da. İkinci buluşmaya Türkeş’in ömrü vefa etmedi. Ardından Der Petrosyan yolcu.
İki ülke arasındaki ilişkilerde normalleşme olsa, ne hacet Rus askerine sınırda.
Arkasından, 1999 Ekiminde Erivan’da meclis baskını, Başbakan Sarkisyan ve meclis başkanı Demirciyan, birçok siyasetçinin yaşamını yitirmesi… Tam da ABD temsilcisinin ziyareti, Baba Aliyev ile Koçeryan arasında diyaloğun başlaması sonrası…
2000 yılında, Paris’te Senato’da düzenlenen Ermeni-Türk diyaloğu toplantısından bir süre sonra, Meclis’in 1915 soykırımını tanıma kararı, ilk kez senato engelini aşıp kabul edilmişti. (*)
Buna, Perinçek takımının "öncülüğünde", Ecevit-Bahçeli Hükümetinin soykırım inkâr sanayiini kuracak olan, MGK’nın bir uzvu olan ASİMKK’nın kurulması ile yanıt verilecekti. Sen kendine sanayii kur, kendi kendini kandır, ne fayda! 2010’lardan sonra da sessiz sedasız dağıt.
Arkasından, 1. Dünya Savaşında müttefik olan Almanya’da parlamentonun, bütün partilerin katılımı ile 1915 hakikatini kabul etmesi.
İsveç Parlamentosunun bütün partilerin katılımı ile gerçeği kabulü.
Ve şimdi, Amerikan Meclislerinden gelen kötü haberden sonra, "bütün dünya bize karşı", "bizi seven yok", "bizi sevmeyen ölsün" şarkıları.
Kısacası 2023’e doğru uygun adım yürümeye devam ediyoruz.
Tarık gibi, arkamızdaki gemileri yakıp bir meçhule doğru.
1979-80 İran’ı gibi, bir yol ayrımına.
İlk Sünni İslam Cumhuriyeti (1980 kuşağına ilham veren ilk Şii İslam Cumhuriyetinden sonra), anlaşılan devam eden, inatla yürünmek istenen ütopya. Her yol mubah denip.
Daha doğrusu disütopya.
Hoş geldin yeni Suriye, nur topu gibi.
(*) Sivil Toplumda Türk-Ermeni Diyaloğu, Pencere Yayınları 2009.