Mehveş Evin
Vergi cennetleri yasal, ama meşru değil
Vergi cennetlerinde şirket(ler) kurmak, suç mu? Değilse, neden dünyanın en zenginleri ve güçlüleri kendi ülkelerinde değil, vergi cennetlerinde şirket kurmayı tercih ediyor? Bu ‘düzen’in halka, gençlere, kamu bütçelerine etkisi ne?
İlk sorunun kısa cevabını vererek başlayalım:
Evet, pek çok ülkede bu faaliyetler yasal. Ancak belgeleri ele geçiren ve medya ortaklarıyla paylaşan Süddeutsche Zeitung’un belirttiği gibi, "Birşeyin yasal olması, meşru veya tartışılamaz demek değildir. Her yıl milyarlarca dolar, ülkelerin bütçelerinden bu yolla kaybediliyor. Oysa bu paralar, hastanelere, çocuklara, eğitime, altyapıya yatırılabilir. ABD eski Başkanı Obama’nın bizzat konuya dair itiraf ettiği gibi: Sorun, bu işlerin çoğunun yasal olması."
Cennet Belgeleri (Paradise Papers) ateşi, dünya manşetlerinden inmiyor. Türkiye’de bir avuç onurlu gazete ve gazeteci haberin ayrıntılarına yer verirken, belgelerde adı geçen Başbakan Binali Yıldırım da açıklama yapmak zorunda kaldı. Tabii gazetecileri tehdit ve itham etmekten kaçınmadı. Yıldırım’a göre oğullarının Malta’da kurdukları şirketler ‘yasal’dı, devletten ihale almamışlardı...
Harika bir gazetecilik sergileyen Cumhuriyet muhabiri Pelin Ünker, ertesi gün veliahtların aslında devletten ihale aldığını yazdı. Cumhuriyet yazarı Çiğdem Toker ve Birgün gazeteleri, vergi cennetlerinde şirket sahibi olmanın neden ciddi bir sorun olduğunu tüm açıklığıyla yazdı. (Toker’den başka herhangi bir ekonomi yazarı bu konuda kalemini oynattı mı, sanmam!)
VERGİ KAÇIRMA UZMANI ZUCMAN: EŞİTSİZLİĞİ KÖRÜKLÜYOR
Net olan şu ki, Türkiye’de işini yapmayan, yıkama yağlamadan başka birşey beceremeyen gazeteciler çoğunlukta olduğundan, halkın doğru bilgiye ulaşması için her zamankinden daha çok çalışmak, yazmak gerekiyor.
Fransız ekonomist, vergi kaçırma uzmanı Gabriel Zucman, Süddeutsche Zeitung’da, başta sorduğumuz sorulara cevap veren nefis bir yazı kaleme aldı. (İngilizce tamamını okumak için: https://projekte.sueddeutsche.de/paradisepapers/wirtschaft/tax-havens-fuel-inequality-e168550/
‘Eşitsizliği körüklemek’ (Fueling Inequality) başlıklı yazıda Zucman, vergi cennetlerinin 1980’lerde filizlendiğini, bu ülkelerdeki finans, hukuk ve muhasebe şirketlerinin çok zenginlere ve birden fazla vatandaşlığa sahip olanlara astronomik ücretler karşılığında hizmet sağladığını belirtiyor.
Bu hizmetler yasal, ancak başka ülkelerde vergi gelirini azaltmak, eşitsizliği artırdığı gibi ekonomik istikrarsızlığa da neden oluyor. Yani Cumhuriyet’in ilk gün attığı ve Başbakan Yıldırım’ın kızdığı manşet doğru: Yerli değil, milli hiç değil. Zucman makalesinde, vergi ödememek için bu cennetlerde şirket kurmanın analizini yapıp şöyle diyor: "Vergi cennetleri, küresel eşitsizlik uçurumunun hızla büyümesinin lokomotifidir. Dünya’nın kanak varlığının büyük kısmı çok zenginlere ait olduğu için, şirketlerin vergiden kaçınması sadece nüfusun çok minik bir bölümünü zenginleştirir."
VERGİ CENNETLERİ GENÇLERDEN ÇALIYOR
Birden fazla vatandaşlığa sahip olanların vergi cennetlerinde sakladığı paralar ise işçi ve orta sınıfa daha yüksek vergi şeklinde yansıyor:
"Eğer bu açık, zenginden daha yüksek vergi alarak kapatılamazsa kamu harcamaları düşürülmek zorunda. AB ülkelerinin vergi cennetlerinde ‘kaybettiği’ cironun yarısı, yüksek eğitime harcanan bütçenin yarısına tekabül ediyor. Bu nedenle vergi cennetleri, nesillerarası muazzam büyüklükte bir varlık transferinin de kaynağı : Yaşlıyı zenginleştiren, gençleri fakirleştiren de bu," diyor Zucman. Vergi cennetlerinin eşitsizliği körüklemesinin ardında, ultra zenginlerin varlıklarını mali müşavirlerden, iş ortaklarından, yargıçlardan ve hatta, eşlerinden gizlemesine olanak vermesi. Zucman, küresel GSYİH’in (Gayrısafi Yurtiçi Hasıla) yüzde 10’unun, depozito, bond, fon gibi araçlar sayesinde gözlerden ırak saklandığını hesaplamış. Çoğu, yüzü olmayan uydurma şirketler, vakıflar sayesinde.
Başbakan Yıldırım’a göre oğullarının şirketlerinin her şeyi açık, ortada... Ancak "Ne var yani benim mesleğim gemicilik, siyasete girince işi oğullarıma devrettim" demek, aslında bir itiraf.
Halkın siyasetçilerden, yöneticilerden beklentisi, daha çok güce kavuştukça akrabaları vasıtasıyla servetlerine servet katmaları değil. Bu ‘millet’in sırtına vergileri yığmadan, daha çok okul yaparak işe başlayabilirler.