Ragıp Zarakolu
Vicdan ve belleğin sesi olmak
Sadece muhalif basının değil, tüm basının duayeni Doğan Özgüden’in "Sürgün Yazıları"nın beşinci cildi de çıktı. Sanırım ülkede Pırgiç Yayınlarından sağlamak mümkün.
Basın Konseyi eski başkanı Oktay Ekşi’nin de itiraf ettiği üzere, o mükemmel, çekirdekten yetişmiş bir gerçek gazetecidir.
Yani "devrimciliği" gazeteciliğe tercih etmemiştir. Gazeteciliğine devrimci bir nitelik katmıştır.
Ve gazeteceliğe sektirmeden devam etmektedir.
Bunun somut örneği İnfo-Türk’tür.
12 Mart darbesinden bu yana, Türkiye’nin günlük gelişmeleri üzerine alternatif haber kaynağı olmuştur İnfo-Türk.
Yani Doğan Özgüden sadece bir köşe yazarı değil, saatlik haber takibinde olan bir muhabirdir, editördür aynı zamanda.
Sabiha Sertel ve Zekeriya Sertel ‘ den bu yana en muhteşem gazeteci ikilisidir Doğan ve İnci Özgüden.
Modern basınının kurucusu bu çifti 50 sonrası sürgüne mahkum etmek, TC’nin en büyük ayıplarından biriydi.
TC aynı ayıbı şimdi Özgüden çiftine karşı uyguluyor.
Belki bu ilkeli başarının sırrı da bu omuz omuzalıktır.
İkilinin İnfo-Türk ofisindeki çalışması çok erken, sabahın köründe başlar ve bu on yıllardır devam etmektedir, Akşam’dan bu yana.
Aynı zamanda gönlü zengin düzenli bir paylaşımcılık söz konusudur.
Özgüdenlerin ürünlerine, makalesinden, gazetesine, kitabına karşılıksız internet üzerinden ulaşmak mümkündür.
Sürgün Yazıları’nın 5. Cildi de çıktı büyük bir emekle yukarda belittiğim gibi.
Bu ciltte Artı-Gerçek yazıları yanında, kendileri ile yapılan yaşam söyleşileri de yer almakta. Özgüden’in "Dönemin Basınına, Mücadelesine Tanıklık ve Ant Dergisi" başlıklı yazısı,
İstanbul Belediyesi tarafından yayınlanan, "Türkiye’nin 68’I / Denizlere Çıkan Sokaklar" kitabına önemli bir katkı sunmuş.
Kurucuları arasında yer aldıkları Avrupa Sürgünler Meclisi'nin yayın organı olan Sürgün dergisinde çıkan "Bu seçim sürgünü de tarihe gömmelidir" başlıklı yazıyla sona ermekte kitap. Bence çok anlamlı bir sonlandırma.
Burada yarım yüzyılı aşan sürgünlüklerinin sona ermesinin ve doğup büyüdükleri topraklara yeniden dönüp mücadelerini ülkede sürdürelerinin koşulları dile getirilmekte.
Kitapda benim en sevdiğim yazılar:
Paris Komününden 150 yıl sonra Kürt Komünleri;
Soykırım münkirlerinin soykırımcı fidanlığı; Kürt Sorunu değil, Türk Diktası sorunu;
Karanlık Ocak’ın Rojava aydınlığı; Avrupa’nın Janus iki yüzlülüğü;
İşçi sınıfıyla Kürt halkının ortak direnişinin 60. Yılı;
Askeriyle, sivliiyle tüm sanıklar ayağa kalksın!;
Filistin ve Kürt halklarının ortak yazgısı;
Avrupa’nın dört diktatörü, biri de Türkiye’den;
Evet, çözüm sürecinde onlar da muhataptır;
Kollektif emperyalizm yine iş başında;
Tanrı’nın kırbacından İslam’ın kırbacına;
Unutmayın Kürt gerillasına borçlusunuz;
Kapitalist ordunun islamlaştırılması;
NATO’a hayır…Lummumba’ya evet;
Avrupa Birliği’nin "non grata"ları;
Kürt ulusuna komplonun üç kankası;
Özerk yönetimler, laiklikten ne haber;
Devr-I Süleyman’dan Devr-Tayyip’e;
İlk görev zindanları boşaltmaktır!.
Özgüden, kitabını şu dilek ve taleple sonlandırıyor: " Bir diğer ivedi görev de, siyasal sürgünler üzerindeki tüm baskılar, tehditlere, rengarenk arama bültenlerine son vermek, tıpkı 194’de Yunaistan’da cuntanın devrilmesinden sonra yapıldığı gibi, tüm siyasal sürgünlerin özgürce dönmelerinin, mesleklerini ve siyasi çalışmalarını ülkede sürdürmelerinin önündeki tüm engeller ortadan kaldırmaktır…
Avrupa Sürgünler Meclisi başta olmak üzer demokratik göçmen örgütleri, Asuri, Ermeni,Ezidi, Grek ve Kürt diyasporasını temsil eden kuruluşlar…muhatap alınmalıdır".
Türkiye’nin gerçekten demokratikleşmesi isteniyorsa… sürgün tarihe gömülmelidir."