Armağan Kargılı
Virüs mü Boris mi daha zararlı?
Bakmayın İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın "Brexit’i hallettik" diyerek attığı zafer naralarına...
2016 yılındaki referandumda, Brexit’i, yani Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği’nden çıkmasını savunanların liderliğini üstlenen Boris Johnson için tek zafer vardı o da AB’den elini kolunu sallayarak çıkmak.
Ama yapamadı.
Neden mi?
Önce virüsten başlayalım.
Kovid 19 konulu ilk basın toplantısını 12 Mart 2020’de yaptı. Ki o günlerde virüs çoktan yayılmaya ve özellikle de yaşlı evlerinde can almaya başlamıştı bile.
O basın toplantısında, "Bir çok aile daha zamanlarından önce sevdiklerini kaybedecek" diyerek önlem almaktansa ölümlere hazır olun mesajı vermişti. Sonra bazı bakanlar yaptıkları açıklamalarda, hükümetin stratejisini "sürü bağışıklığı" diye adlandırdılar.
"Ölen ölür kalanlar ekonomiyi ayakta tutmaya yeter" diye özetlenecek bu insanlıktan uzak ‘model’i dünyanın en gelişmiş ve kişi başı gelir dağılımında ilk sıralarda yer alan İsveç açıkça, bir çok ülke de zımnen uyguladı.
Neredeyse istisnasız her ülkede "evde kal" kampanyaları düzenlendi. Ama sadece bazı ülkeler bunun gereklerini görece de olsa yerine getirdi. İşsiz kalanlar ya da işlerini kaybedenler için bazı devletler, yardım paketleri açıkladılar.
Britanya’nın sürü bağışıklığı modeli, sadece 11 gün sürdü.
Virüs hızla yayılıyor, özellikle de yaşlı bakım evlerinden toplu ölüm haberleri geliyordu.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından "herkes için ücretsiz sağlık" diyerek başlatılan ve kısaca NHS diye adlandırılan Ulusal Sağlık Servisi, nasıl oldu da bu hale geldi sorusunun yanıtını bütün ‘Boris’lerde aramak gerekiyor.
NHS’in çöküşü, 1979 - 1990 yılları arasında Birleşik Krallık Başbakanlığı yapan Margaret Thatcher döneminde başlamıştı. Herkese ücretsiz sağlık hizmeti veren NHS, kamu sektörünün küçültülmesi, özelleştirmenin her alanda yaygınlaştırılmasının en önemli savunucularından Thatcher’ın pek de umurunda değildi. Onun yerine istediği zaman istediği doktoru seçebileceği özel sağlık sigortalarını öve öve bitiremiyordu. Daha o dönemde bütçeden payı azaltılan NHS hastanelerinde bekleme süreleri giderek artmıştı.
Thatcher dönemindeki çöküşü tamir edeceği vaadiyle yönetime gelen İşçi Partisi de sonradan kendilerinin de kabul ettiği bir dizi yanlış yaptılar. Hastaneler yerine mahalle doktorluğu sistemini desteklediler. ABD’nin Körfez Savaşı politikalarının peşine takılınca ülkenin en önemli bu sorunu, silah harcamalarının gölgesinde kaldı. NHS hastanelerindeki bekleme süreleri ölümlere yol açınca İşçi Partisi de bir çok hizmeti, özel sektöre devretti.
Sonrası da malum, ülkede 2008 krizinden beri kamu harcamalarını kısmayı esas alan kemer sıkma politikaları uygulanıyor. 2010’dan beri de bütün yönetimler, Brexit’e kilitlendi. Ardı ardına gelen muhafazakar hükümetler, giderek artan NHS’in yükünü taşıyamayınca "ver kurtul" yöntemini seçtiler. Online muayene gibi sistemleri de içeren sağlık tekelleri, bugün ülkede kol geziyor.
Özel sektör mantığıyla çalışmaya zorlanan NHS hastaneleri, kendi giderlerini karşılamaya zorlandılar. Hastanelerin her biri, yüksek faizle borçlandırıldılar. Bu durumda hastanelerde modernizasyon bir yana, gerekli malzemelerin bile alınamadığı virüs sayesinde ortaya çıktı.
Şaka değil, bugün bile "üzerinde güneş batmayan imparatorluk" günleriyle avunan Birleşik Krallık sağlık servisi çalışanları. kendilerini virüsten koruyabilecek ekipmana bile sahip değillerdi.
Dolayısıyla virüsün saldırganlığı karşısında NHS, daha ilk günlerden pes edince Boris Johnson’ın dahiyane ‘sürü bağışıklığı’ da uygulanamaz hale gelmişti.
Bugüne dek 1000’e yakın sağlık personeli ve bakım evi çalışanının yaşamını yitirdiği Birleşik Krallık’ta resmi rakamlara göre Kovid 19 nedeniyle yaşamını yitirenlerin sayısı neredeyse 70 bin kişiye ulaştı.
Tabii son günlerdeki karmaşanın yol açtığı ölümleri anmadan geçmek olmaz.
Rehavet içerisinde geçen yaz günlerinden sonra Ekim ayında ikinci dalga pandemi endişesiyle Boris Johnson hükümeti, gevşek bir karantina uygulaması başlattı. NHS’ten imdat çığlıkları gelince yine dahiyane bir buluşla Kasım ayı başında hükümet, ülkeyi üç seviyeye ayırdı. Virüsün en hızlı yayıldığı yerler 3’üncü seviyeye konuldu. Ama ekonomiyi ayakta tutmak yine öncelik olarak alındı.
Öyle ya tüketimin en çok arttığı Noel alışveriş dönemi başlamıştı.
Bu günlerde insanları eve kapatmak olmazdı.
Boris Johnson, televizyonlardan naklen yayınlanan basın toplantısında, "Noel’i yasaklamak insanlık dışıdır" diyordu. En az üç farklı hane halkının Noel’i birlikte geçirebileceğinin müjdesini veriyordu.
Omuz omuza insanların kaynadığı mağazalarda alışverişler yapılıyor, hediyeler ve yolculuk planları hazırlanıyordu.
Noel’e sadece 6 gün kala Boris Johnson yeni bir duyuru yaptı. Başta Londra olmak üzere İngiltere’nin önemli bir bölümü, bugüne dek hesapta olmayan bir şekilde 4’üncü seviye tehlikeli bölge ilan edildi.
Noel kutlalamaları, seyahatler yasaklandı.
Markete, uçağa, trene tam anlamıyla hücum edildi. Türkiye’de herkesin bugün gibi hatırladığı o son dakika yasağının çok daha büyüğü, bu kez İngiltere’de yaşandı.
Gerekçe olarak da mutasyona uğrayan Korona 19 virüsünün yüzde 70 daha bulaşıcı hale geldiği gibi bir iddia ortaya atıldı.
Virüs değiştiği için hükümet plan değiştirmişti.
Virüsün mutasyona uğradığı kabul edilse de bulaşma riskinin arttığı henüz ne Dünya Sağlık Örgütü’nce ne de örneğin Almanya’daki uzmanlarca kabul edildi.
Dolayısıyla yasakların gevşetilmesinin sorumluğunu almayan hükümet, "Virüsün uğradığı mutasyonun ardına mı saklanıyor?" sorusunun yanıtını şimdilik kimse veremiyor.
Durum bu kadarla kalsa iyi.
Bilindiği gibi, Birleşik Krallık 31 Ocak 2020 tarihi itibariyle AB’den resmen ayrıldı. Ancak kaos olmasın diye de 11 aylık bir geçiş süreci konulmuştu. Bu sürede gerekli hazırlıklar yapılacak ve bir anlaşma çerçevesinde AB’den çıkmanın yolu bulunacaktı, her ne kadar Boris Johnson’ın önceliği böyle bir anlaşma olmasa da.
O 11 aylık sürenin bitimine günler kala Noel’i yasaklamayı insanlık dışı bulan Boris Johnson, "Virüs mutasyona uğradı, bulaşma riski yüzde 70 arttı, Noel kutlamalarını 4’üncü seviyeye çıkardığımız yerlerde yasaklıyoruz" deyince başta AB ülkeleri olmak üzere birbiri ardına ülkeler, İngiltere’ye seyahat yasağı koydular.
Tesadüfe bakın ki, aynı günler AB’den anlaşmasız ayrılmaya hazırlanan Boris Johson’ın "Manş’a Donanma’yı indiririz" dediği günlerdi. Bu konuyu geçen hafta da yazmıştım, ayrıntılarına girmeyeceğim.
Ama yasakların en ağırı Fransa’dan geldi. Brexit tartışmaları sırasında Boris Johnson’la ilişkileri kopma noktasına gelen Macron hükümeti, Günde yaklaşık 10 bin TIR’ın geçiş yaptığı Calais sınırını, mutasyona uğrayan virüsün yayılımını önleme gerekçesiyle 22 Aralık’ta kapattı.
Fransa’ya ya da oradan diğer ülkelere doğru gidecek, çoğunluğunu İngiltere’ye mal getirmiş TIR’ların oluşturduğu 10 binlerce araç, kilometreler boyunca sınıra doğru birikti. Karmaşayı ve insanların yaşadığı işkenceyi varın siz hesaplayın.
Bir de Ada’ya mal ve gıda akımı duruyor diye marketlere hücum yaşanınca "elimi kolumu sallaya sallaya AB’den ayrılırım" diyen Boris Johnson’dan bir anda anlaşma sinyalleri gelmeye başladı.
Sonunda da zafer ilan etti ve başından beri söylediği sloganı bir kez daha tekrarladı. "Sonunda yeniden kontrolü ele aldık, Brexit’i hallettik" diyordu.
Hala ayrıntılar bilinmese de varılan anlaşma gereği, balıkçılık sorunu şimdilik çözüldü. AB ile Büyük Britanya arasında gümrük vergisi ve kota gibi ticari sınırlamalar da olmayacak ama sınır kontrolleri artacak.
İngiltere Erasmus öğrenci değişimi programından çıkacak.
Anlaşmazlıklar Avrupa Adalet Divanı’nda değil uluslararası ticaret mahkemelerinde çözülecek.
Bütün sorun, göçmen meselesinde gelip düğümleniyor aslında.
Boris Johnson, sonunda kontrolü ele aldı, ülkede İngiliz milliyetçiliği artıyor, ölümler sürüyor. Ekonomi de AB’den ayrılma sayesinde şahane olacakmış!..
En olumlu haber, Pfizer / Biontech aşısının sınırın kapandığı günlerde de özel izinle gelmeye devam etmesi oldu.
Kabul etmek gerekir ki, muhtemelen kendilerine çoktan yaptırıp ülkelerinin halkına aşıyı bile çok görenler var.
Mutasyona uğrayan virüs haberlerinin yayılması üzerine dünyanın her yanına saçılmış aile ve dostlardan telefon üstüne telefon alıyoruz.
Herkese buradan cevap vermek şart oldu.
İngiltere’deki sorun sadece virüs değil bir de Boris ya da Borisler var.
Biz şimdilik iyiyiz, en azından aşıyı bekliyoruz.
Siz de hem virüslere hem ‘Boris'lere dikkat edin.