İnci Hekimoğlu
Virüslerden virüs beğen
Tam kapanmışız. Öyle dediler. 43 maddelik ‘istisna’lar hariç!
O maddelere bakmadan da kolaylıkla tahmin edebilirsiniz "İstisnalar"ı. Sermaye kâr etmeye, fabrikalarda, inşaatlarda çalışanlar da ölmeye devam edecek.
Kısaca "kapanma" adı altında Rize İkizdere’de yeniden gündeme gelen Cengiz Holding başta olmak üzere, Limaklara, Kalyonlara, Kolinlere, Makyollara yol açıldı. Ki, bu şirketlere 10 yılda 128 kez vergi indirimi yapıldı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’nın açıkladığına göre geçen yıl bu şirketlerin silinen vergi borcu 9,5 milyar lira. Aldıkları ihale bedelinin toplamı ise 40,5 milyar.
Milyonlarca insana hiçbir sosyal ve ekonomik destek vermeden, açlığa terk ederken holdinglere rant aktaran iktidarın bu ‘cesareti’ gösterebilmesi ise ayrıca üzerinde durulması gereken bir boyut.
"Cesaret" sözcüğü, iktidarın pandemiyle bağlantılı veya bağlantısız pek çok alanda aldığı kararları, açıklamaları, uygulamaları analiz ederken kullanmayalı çok oldu. Hâlâ şaşırdığımız şeyler olsa bile "buna cesaret edemezler" diyemeyecek kadar alıştık çünkü.
Bu alışkanlıkla olup bitenleri "gündem değiştirme" diye yorumlama sığlığı, "aman kutuplaştırmayalım" kısırlığı içinde toplumu pasifize eden iktidar karşıtlarının da İktidar kadar payı var.
Ne ekonomik kriz, ne yoksulluk ne de işçilerin sıkıştırıldığı kölelik düzeni pandemiyle başladı. İktidarın laikliğe saldırısı, yaşam biçimine müdahalesi de pandemiyle başlamadı.
Unutuyoruz ama Erdoğan daha belediye başkanlığı döneminde içkiyi kamusal alandan çıkarmak üzere harekete geçti. Belediye tesislerinde içkiyi yasakladığında yıl 1994’dü.
Ardından farklı yaşam biçimlerinin buluştuğu, ortak mekanları paylaştığı Beyoğlu’da içkili mekanlara ruhsat vermemek, sanat ve eğlence mekanlarını kapatmak geldi. Ve bu çok renkli kültür mekanı taammüden ‘öldürüldü’.
Pandemi gerekçesiyle önce hafta sonları içki satışını yasaklayan iktidar ilk testi geçince, hedefi genişletti şimdi 17 günlük içki yasağı ile karşımıza çıktı.
Yani müdahale boyut değiştirerek, kamusal alandan özel alana kadar geldi. Açık ki; geri çekildikçe alan genişleten topyekun bir İslamcı/ırkçı sistem saldırısı altındayız.
Üstelik, diğerleri gibi son 17 günlük içki yasağının da asıl vahim yanı hiçbir yasaya dayanmaması. Bir şahsın iki dudağı arasından çıkmasının yeterli olması. Tıpkı Uluslararası İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması gibi.
"Toplumun merkezine İslamı koyacağız" diyen Erdoğan yol almaya devam ederken, muhalefet de geri kalmıyor.
Anayasa’nın laiklik ilkesinin yasa dışı şekilde çiğnenmesine sessiz kalan muhalefet, ırkçılık ve milliyetçilik söz konusu olduğunda askeri disiplinle tek sıra olarak rejimin tahkimine elinden gelen katkıyı sunuyor.
Konuyla alakasız gelebilir ama HDP’nin hedef alınmasının başlıca nedeninin "Kobane" olması, özellikle laikleri düşündürmeli. Sınırda seküler Kürtleri değil barbar IŞİD’i tercih eden yönetimin, içeride de istediği dinci ırkçı düzeni kurmasının önünde HDP’yi en büyük engel olarak gördüğü açık.
"FETÖ kalkışması" iddiasıyla OHAL ilan edince ilk işinin Kürt coğrafyasındaki kadın derneklerini kapatmak olması herhalde boşuna değildi.
Kürt siyasetçilerin büyük çoğunluğu dindar bir kitleyi, AKP’nin potansiyel gördüğü seçmeni; kadın eş başkanlar seçen seküler kitlelere dönüştürmesi hem ırkçılara hem İslamcılara ‘dert’ olur tabii.
Peki ‘sosyal demokrat’ ve ‘sol’ muhalefete ne demeli?
Duruşma denilen trajikomik Kobane davasında da, faşistlerin hedef aldığı HDP Milletvekili Garo Paylan tehdit edilirken de evrensel insan haklarına bile sahip çıkamadılar. Oysa o savunma yerine polislerin oturduğu duruşma salonlarında kendilerinin de oturacağı günler pek uzak değil gibi görünüyor.
İşte iktidarın Rize’deki köylüleri de, işçileri de, kadınları da bu kadar rahat gözden çıkarmasındaki "cesaret"in kaynağı bu. Irkçı/İslamcı faşist virüsün, tıpkı kovid gibi sinsice ilerleyerek tüm bedeni çökertene kadar anlaşılmaması.
Bu virüse karşı aşıya da ihtiyacımız yok. İhtiyacımız olan milliyetçiliği besleyen ve rejime örtülü destek verenlerin yolunda değil, "3.Yol"da buluşmak.