ya bu mossad işi biliyor!

cem küçük, israil’in katil bir devlet olduğunu söyledi. katil bir devletin katliam yöntemlerini benimsemekte, bunları büyük bir iştahla savunmakta bir sorun görmüyor tabii.

cem küçük’ün, fuat uğur ile birlikte yaptığı programda, devlete, "fetöcü"leri "konuşturmak" için işkence yöntemleri önermesi hakikaten dikkate değerdi. hele de mossad’ın, ajanlaştırmak istediği kişilerin akrabalarını öldürerek bu amaca ulaşmaya çalıştığını bir örnek olarak vermesi… kendisi yandaş basında kara bir incidir ama çıtasını ne kadar sık yükseltebiliyor, değil mi?

küçük, şu ara yükselen israil karşıtı "hassasiyet"e hitap etmeyi de ihmal etmedi ve israil’in katil bir devlet olduğuna değindi. katil bir devletin katliam yöntemlerini benimsemekte, bunları büyük bir iştahla savunmakta bir sorun görmüyor tabii. savcılar, aralarında yenikapı’daki kudüs mitingi’ne katılanların da bulunduğu izleyiciler de benzer düşüncede olmalı ki pek ses çıkmadı. zaten cem küçük de, cesaret addettiği bir efelenmeyle konuşuyordu!

oysa cesaret, işkence yapmak (mideyle ilgili bir konu) ya da işkenceyi savunmak (vicdansızlıkla mümkün olan bir iş) değil, işkence riskini göze almak. bugün darbe teşebbüsüyle tutuklu bulunan nazlı ılıcak, 12 eylül döneminde, belki bu kadar hayasızca değil ama, "binlerce kişiyi öldürecek bombanın yerini bilen birini konuşturmak gerektiğinde" gibi argümanlarla işkenceyi savunurdu! hayır, hukuk herkese lazım demeyeceğim, tutarlılıktan da dem vurmayacağım çünkü günümüzün nam yapmış anaakım yazarları, savunmaları gereken fikirleri söze ve yazıya dökerek geçiniyor. bu fikirler bazen patronun çıkarları, kimi zaman gazetenin çizgisi, çoğunlukla da iktidarın politikaları oluyor. (gerçi yine iktidar çevrelerinden yazarlar, cem küçük’ün de aralarında olduğu kimi gazetecilerin, zaman zaman reisten çok reisçi olarak, ona zarar verdiğine işaret etti.)

bir tabelacı, tabelaya yazdığı cümleye ne kadar bağlıysa bu yazarlar da kurdukları cümlelere o kadar bağlı. tabelacının, "sen merak etme abi, en güzel şekilde yazacağım," dedikten sonra yazı karakterini, harflerin ölçüsünü seçme maharetini göstermesi gibi, bu meslek erbabı da, ifade yeteneklerini kullanıyor. bugün iktidarın çevresindeki yazar ve gazetecilerin çoğunun, geçmişte birlikte yol yürüdükleri değil de, yepyeni insanlar olması da bu sebebe dayanıyor. bugün iktidarda olan ekibin ve partinin şekillenmesinde rol oynamış olan, türkiye sağının fikir insanları bile geride kaldı artık. çünkü iktidarın fikre değil itaat eden sese, söze, yazıya ihtiyacı var. hatta bunun da ötesinde, geniş kitleleri en hassas noktalarından yakalayıp kendisine bağlayacak malzemeye. basının bırakın meslek etiğini, sıradan ahlaka falan da ihtiyacı yok, hamasetle ayakta duruyor.

ama biat sadece iktidar yanlısı medyaya mahsus değil. bugün türkiye’de, anaakım medyada, sözünü sakınmadan söyleyebilecek yani gereğinde gazetenin yayın çizgisine taban tabana zıt bir şey yazabilecek, patronun başka alanlardaki yatırımlarını eleştirebilecek, gazetenin önemli reklam verenlerinin icraatlarını sorgulayacak birinin çalışabilmesi çok zor. bırakın gazetenin ya da kanalın patronunun diğer işleri (medya patronlarının tek işinin medya olması bu açıdan önemli.) bankalarla, coca-cola gibi gıda devleriyle ilgili herhangi bir eleştirel haber görebiliyor musunuz gazetelerde? yani bir reklam veren, sadece satın aldığı sayfadaki malzemeyi belirlemiyor; aynı zamanda, gazetenin tamamı üzerinde de yetki sahibi olabiliyor. bu yeni bir durum değil, on yıl önce de böyleydi, hatta daha önce de.

nitekim bugün çoğumuzun haklı olarak hayran olduğu gazeteci ahmet şık, uzun yıllar boyunca işsiz kaldı; iktidar baskısı değil patronların tercihleri sebebiyle. mesleğini, güvenliğinin ve geçiminin önüne koymaya devam ettiğinde, başka zamanlarda da işsiz kalması muhtemeldir; iktidar değişse bile.

gazeteciliğin geldiği nokta sadece siyaset haberleriyle sınırlı değil. gezi direnişinden sonra, uzun zaman boyunca birçok oyuncu, şarkıcı "gezici" oldukları gerekçesiyle anaakımda yer bulamadı, işleri haber olmadı, kendileriyle röportaj yapılmadı. özellikle dizi oyuncuları bundan çok etkilendi. çünkü haberi yapılamayacak bir oyuncuya dizilerde rol de verilmiyor. (gezi’de gördüğünüz yüzleri hatırlayın, onlardan kaçını bir daha ekranda gördünüz?)

ayrıca şu da var, muhalif internet medyası anaakımda yer almayan siyasi haberlere yer veriyor ama onlar da, biraz "magazin" diye, biraz da kadroları, araçları sınırlı olduğu için sinema, müzik, tiyatro, plastik sanatlar, dizi hatta kitap haberlerine neredeyse hiç yer vermiyor. böylece, eskiden bir gazete satın alıp içinde her konuda haber bulabilirken bugün her alan için ayrı bir mecraya bakmak zorundasınız ve herhangi bir konuyla çok ilgili olmayan bir okurun o konuda bir haberle karşılaşma ihtimali çok az. bu ülkede yaşayan insanların azımsanmayacak bir kısmının hiç müzik haberi görmeden yaşayıp gitmesinin sonuçları önemsiz değil. çünkü bugün örneğin müzik sektörünün ayakta kalması da başlı başına politik bir olay; geçenlerde dağıtılan "müzik haramdır" içerikli bildiriyi, ışid’in rock konserlerini hedef almasını düşünün!

bu topraklar istibdada teslim olmayacak, gün olur devran döner, bu dünya kimseye kalmaz ama yine de şunu bilmek insanın içini sızlatıyor: o gün geldiğinde cem küçük’ün laikliği övmesi, ahmet şık’ın yolsuzluk haberi peşinde koşması muhtemel.

israil ayşe düzkan gazeteci Cem Küçük işkence medya ahmet şık Devlet Muhalif Fuat Uğur