ayşe düzkan
yargı reformu ne oldu?
türkiye büyük millet meclisi, 1 ekim’e kadar tatile girdi. zaten ne kadar çalışmışlardı, diye sorabilirsiniz, haklısınız. tatil başlamadan önce, sosyal medyada, (bunları halletmeden) #nereyegidiyorsunuz hashtagiyle paylaşılan meseleler arasında çeşitli atamalar, emeklilikte yaşa takılanlar ve af vardı. mahkûmlar ve mahkUm aileleri aylardır, onlar için af anlamına gelen yargı reformu paketini bekliyor. tıpkı askerde çocuğu olanların ya da askerlik çağına gelenlerin askerlikle ilgili yasa değişikliğini beklediği gibi. yine hatırlarsınız, bu üç konu iktidarın, özellikle de mhp’nin seçim öncesi vaatleri arasındaydı ve oy devşirmekle alakalı olduklarını anlamamak mümkün değil. askerlik yasası çıktı. emeklilikte yaşa takılanlar –ki örgütlü, güçlü mitingler düzenleyen bir topluluk- konusundaysa aile ve sosyal yardım bakanlığı bünyesinde çalışmaların sürdürüldüğüne dair haberler var. ama mahkUmlar ve aileleri o kadar da önemli görülmemiş olacak ki, yargı reformu, ertelendi.
şunu bir özeleştiri olarak okumanızı rica edeyim: geçtiğimiz aylarda cezaevinde olmasaydım, ben de bu konuyla bu kadar ilgilenemezdim. cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan’ın yargı reformuyla ilgili açıklamasını, şimdi kapalı olan çifteler kadın açık cezaevi’nin yemekhanesindeki televizyonda, onlarca kadınla birlikte izledim. hepimiz gözlerimiz hafif kısık, ekrana bakıyor ve anlatılanları anlamaya çalışıyorduk. gergindim çünkü arkadaşlardan bazılarında, "gazeteci abla"nın kendileri için sır olanı anlayabileceğine ilişkin asılsız bir inanç vardı. asılsız çünkü ben de tam olarak neyin kastedildiğini anlayamıyordum. malum, hukuk biz sıradan ölümlülerin anlamadığı dilde işleyen bir mekanizma. bu yetmezmiş gibi, cumhurbaşkanı, o yemekhanede, başka cezaevlerinde, başka yemekhanelerde, koğuşlarda, hücrelerde kalanların yani konuyla en fazla ilgilenenlerin hiç ilgisini çekmeyen meselelere değiniyordu.
bunların ne anlama geldiği üzerine, silivri cezaevi sakinlerinden avukat selçuk kozağaçlı olağanüstü bir yazı yazmış. bu reformun sonucunda binlerce kişinin cezaevinden çıkacağı söylendi. geçtiğimiz ay birçok cezaevi kapatıldı, oralarda kalan mahkûmlar başka cezaevlerine aktarıldı, üst üste yaşıyorlar.
şunu hatırlatmak istiyorum, insanın özgürlüğünün kısıtlanması, yakınlarından uzakta, bir yere kapatılarak yaşatılması zaten yeterli bir ceza, bir de bunun üzerine o mekânların ve yaşam koşullarının tahammül edilemeyecek kadar kötü olmasına gerek yok.
zaman zaman iktidar kanadından çeşitli yetkililer, yasanın chp’li vekiller yüzünden geciktiğini ima etse de konuyu takip edenlerin yakından bildiği gibi, gerçek böyle değil. mhp ile akp arasında, mhp çevresindeki bazı örgütlü ama "adli" suçlardan hüküm giymiş kişilerle ilgili anlaşmazlık çıktığı için konunun yeni döneme kaldığı söyleniyor, biliyorsunuzdur. ama muhalefetin üstünde durması gereken birçok nokta var bence.
son dakikada ne olur bilinmez ama kadın cinayeti ve çocuk istismarına hiçbir indirim yapılmayacağı vurgulandı. takım elbisenin iyi hâl alameti sayıldığı şu dönemde, bunun kadın hareketinin başarısı olduğuna şüphe yok. ama bu yeterli değil çünkü kadınların işlediği hemen her "suç" erkeklerinkinden farklı ve bu, siyasetin konusu olmak zorunda. kadın hareketinin tecrübesi, o siyaseti hukukun terimleri ve kavramlarına tercüme etmeye yeter. örneğin hayatlarını savunmak için "suç" işlemek zorunda kalmış kadınlar için fazladan bir indirim de talep edilebilir. kadınlardan söz etmeye başlamışken şunu söylemek istiyorum. halen cezaevinde olan birçok kadının dışarı çıktığında gidebileceği bir yer yok. bir kısmının bakmak zorunda olduğu çocuğu var ve tabii paraları ve meslekleri de yok. ekonomik kriz sebebiyle borçlarını ödeyemeyen, eşlerinin, akrabalarının borçları için senet imzalamış, bunlar ödenmediği için cezaevinde bulunan, bazen o eşin bir de terk ettiği binlerce kadın var. gelirleri, meslekleri yok, bakmakla yükümlü oldukları çocukları var. bunlar talihsizlik değil, toplumsal meseleler ve ancak kamusal yöntemlerle çözülebilirler.
malum, "terör"ün de bu tasarının kapsamı dışında olacağı söyleniyor. burası bence epeyce kritik ve muhalefetin üzerinde durması gereken bir konu. sürekli kendi deneyimime referans vermekten hoşlanmamakla birlikte bir fikir vermesi için yazıyorum. özgür gündem gazetesiyle dayanıştığım için kaldığım bakırköy kadın kapalı cezaevi’ndeki hücremin kapısında, adımın altında "terör" yazıyordu. yandaki blokta kalan ve çeşitli bombalama eylemlerinde yer almış olan ışid’lilerle aynı şey yani. bir gün herkesin "terörist" sayılacağını söylemek fazla iddialı olmaz. ve bu terimin kendilerini muhalif sayanların dilinde yer almaması gerekiyor çünkü her tekrar, muhalefeti bu terimle kriminalize etmeye çalışan anlayışa hizmet ediyor. kaldı ki, zaten siyasal suçlar sebebiyle alınan cezaların infazında bile farklılık var. bütün bunlarla ilgili nasıl adil bir çözüm bulunabileceği tabii ki hukukçuların işi ama konunun bütünüyle politik olduğu da ortada.
binlerce mahkûm ailesi, bu tasarıyı bekliyor, yakınlarına kavuşmayı umut ediyor. önümüzde birkaç ay varken, muhalefetin bu konuda da dersini çalışmasını, meclis’e hazırlıklı gitmesini ummak hakkımız bence.