Yaşananlar İran zorbalığının sonu olmasa da sonun başlangıcıdır

İran’da yaşananlar elbet kısa sürede sistemin değişimine yol açmayabilir. Ancak muhalefetin güçlenmesine, en önemlisi de muhalefetin ülke içinde örgütlenebilmesine yol açar.

İran’da Meşhed’den başlayarak kısa sürede neredeyse ülkenin tamamına yayılan gösterilere karşı Ruhani yönetimi ilk günlerde yumuşak açıklamalar yapıyordu. Özenle seçilmiş sözcüklerle yapılan açıklamalarda halkın ekonomik taleplerle gösteri yapmasının hak olduğuna yer veriliyor, göstericilere şiddete yönelmekten kaçınmaları tavsiye ediliyordu. Ruhani yönetimi 2009’dan bu yana değişik aralıklarla devam eden gösterilerin yine kısa süreceğini düşünmüş olacak ki sorunların çözümü için adım atılacağı, reformların süreceği vaatlerini de tekrarlıyordu. Yapılan ilk açıklamalara bakılırsa, Ruhani yönetimi, göstericilerin önemli kısmının kendi taraftarları olduğuna dair bir görüşe de sahipti. Bu nedenle sert tutum almak yerine daha çok göstericilerin gönüllerini hoş tutacak, onları kısa sürede eve dönmeye ikna edecek açıklamalar yapmaya özen göstererek krizi yönetmeye çalışıyordu.

Ruhani yönetiminin yumuşak tutumu, akıllara, Radikaller bu gösterileri gerekçe ederek ılımlıları tasfiye etmeye mi çalışıyor, sorusunu getirmişti. Radikallerin, özellikle İran’ın dini lideri Hamaney’in sessizliği de bu şüpheleri güçlendiriyordu. Hatta göstericilerin arkasında İran derin devletinin önemli bir figürü olan eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın olduğunu iddia edenler bile oldu.

Hamaney, ancak gösterilerin 5. gününde yazılı bir açıklama yaptı. İran’ın düşmanlarının devreye girdiğini ve "ülkenin düşmanlarının para, silah ve ajanlarını kullanarak gösterileri başlattığını" iddia etti. Hamaney’in bu açıklamadaki dikkat çekici sözleri pek öne çıkmadı. Hamaney bu açıklamasında, ‘doğru zaman geldiğinde halka konuşarak daha geniş açıklama yapacağını’ da belirtmişti. O "doğru zaman"ın, gösterilerin devam edip kitleselleşmesi durumunda Hamaney’in göstericilerin üzerine güvenlik güçlerini acımasız bir şekilde salacağını, kuvvetle muhtemel tahmin ediyoruz.

Tabi Hamaney’i 5 gün sonra bu açıklamayı yapmaya iten temel etkenin ne olduğuna bakmakta da yarar var. Hamaney’i rahatlatan bir etkenin ABD ve İsrail’in İran’daki gelişmeler karşısındaki aceleci tutumu olduğu çok açık. Herkes İran’da ne yaşandığını anlamaya çalışırken, hatta İranlı muhalif örgütlenmeler bile yaşananlara ilişkin henüz açıklama yapmamışken ABD ve İsrail’in sevinçlerini belirtmesi, Hamaney’i ‘dış düşman’ tandanslı bir açıklama yapmaya itti. Elbet, ABD ve İsrail sevinçlerini belirtmeseler bile Hamaney yine ‘dış güçleri’ suçlayacaktı. Ancak ilk açıklamanın zamanlaması için ABD ve İsrail’in açıklamalarını güçlendirici bir argüman olarak kullanması, açıktır ki hem sokağa çıkan muhaliflere, hem yönetim taraftarlarına verilmiş bir mesajdı. Öte yandan Hamaney bu söylemiyle, ABD, İngiltere ve İsrail’i gerekçe ederek sistemin sorumluluğunu da gözden kaçırmaya çalışıyor.

ABD, İngiltere, İsrail bu gelişmelerden hoşnut olabilir. Ancak unutmamak gerekir ki halkı sokağa çıkaran temel etken bizzat İran’daki sistemin kendisidir.

Bir an için yaşananlara tersinden bakalım. Düşünün, göstericilere destek açıklamaları yapan ABD ve İsrail başta olmak üzere Batılı devletler, bugünkünün tam tersi tutum alsınlar. Yani Türkiye’nin yaptığı gibi İran rejimine destek versinler. Nitekim bu devletler, başka coğrafyalarda haksızlığa karşı ayaklanan kitleleri desteklememiş, tam aksine zorba rejimlere destek vermiştir.

Peki, bu devletler İran’daki gelişmelere dönük sevinçlerini değil de üzüntülerini ifade edip İran’ın zorba rejimine destek verselerdi, halk sokaklara çıkmaktan, taleplerini dillendirmekten vazgeçecek miydi? Halk, ABD bizi desteklemiyor, biz İran rejimine karşı taleplerimiz için sokağa çıkmayalım mı, diyecekti?

Bu durum, açıklamalarında İran rejimine karşı sokaklara dökülen halka hala şüpheyle bakan sol açısından da önemlidir. Açıklamalarına, fol yok folluk yokken, "Emperyalizmin müdahalesine karşıyız" klasizmi ile başlayan ve göstericilere "emperyalizmin oyununa gelmemelerini tavsiye eden" bir kısım solcuların, gösterilerin altında bir bit yeniği aramak yerine İran’daki Kürtler ve Beluciler başta olmak üzere tüm halkların zorba bir rejimin baskısı altına nasıl yaşadığını görmesinde, ciddi yarar var.

Kim nasıl bakarsa baksın, kim sevincini veya üzüntüsünü ifade ederse etsin, bilinen şu ki göstericileri sokağa çıkaran temel etken bizzat rejimin zorba tutumudur. Yaşananların altında ABD, İngiltere ve İsrail’in parmağını aramak yerine taleplerin haklı olup olmadığına bakmak lazım.

İran’ı bu noktaya getiren etkenlerin başında rejimin yayılmacı politikalarının olduğu çok açıktır. Dışta Irak, Lübnan, Yemen, Suriye ve Gazze’de radikal dinci örgütleri destekleyen, bunlar üzerinden Ortadoğu’daki nüfuz alanını artırmaya çalışan, içte ise baskıcı, yasakçı, zorba yöntemleri esas alan İran rejiminin tutumu, halkın yaşam koşullarını giderek ağırlaştırmıştır. Halk, yayılmacı ve zorba politikalar nedeniyle yaşam koşullarının bozulmasına tepki göstermiş, sokağa çıkmıştır. Talepleri haklıdır ve kimin destekleyip karşı çıkıldığına bakılmaksızın, daha da önemlisi sonucu ne olursa olsun desteklenmesi gerekir.

Tekrar Hamaney’in açıklamasına dönersek…

Hamaney’in açıklamasının hemen akabinde bu kez rejim yanlıları sokağa çıktı. Onbinlerce rejim yanlısı Meşhed, Kirmanşah, Gorgan ve Kum kentleri başta olmak üzere gösterilerin yapıldığı birçok kentte sokağa çıkarak Hamaney’in fotoğraflarıyla, ABD ve İsrail karşıtı sloganlarla, "Kanımız Liderimize Feda Olsun" pankartlarıyla yürüdü.

Rejim yanlılarının sokağa çıkması kısmen etkili oldu. Muhalif gösterilerde bir gerilemeye neden olduğu açık. Bir ihtimal, bu gösterilerin devam etmesi durumunda rejim yanlıları ile rejim karşıtlarının sokaklarda çatışmasıdır ki bu, sonucun rejimin de tahmin edemeyeceği yeni bir noktaya evrilmesini beraberinde getirebilir. Bunu rejim de görüyor. Bu nedenle, halkın karşı karşıya geleceği sokak çatışmalarının yaşanmasını, şimdilik istemiyor.

En önemlisi sokağa çıkan rejim karşıtlarının da yaşanması muhtemel provokasyonun farkında olmasıdır. Rejim yanlıları güvenlik güçlerinin, Pastaran ordusunun korumasında sokağa çıktıklarında, rejim aleyhtarları birçok kentte gösterilerine ara verdiler. Rejim karşıtları, provokasyon amaçlı olarak sokağa çıkan rejim yanlıları ile karşı karşıya gelmek yerine rejim yanlılarının gösterilerini yapıp evlerine dönmelerini beklediler. Nihayetinde öyle oldu, rejim yanlıları devlet korumasında sokağa çıkıp sloganlarını atıp evlerine geri döndüler. Rejim yanlılarının gösteri yaptığı kentlerde rejim karşıtları –eskisi kadar kitlesel olmasa da– tekrar sokağa çıkıp kaldıkları yerden gösterilerine devam ettiler.

Kuşkusuz, rejim karşıtlarının gösterileri kitleselleştikçe müdahale giderek sertleşecek, belki de daha fazla kan dökülecektir. İran rejimi böylesi bir durumla karşı karşıya kaldığında müdahale için sivil göstericileri değil, Pastaran ordusundan Besiç adlı milis örgütlenmeye kadar birçok karanlık gücünü göstericilere karşı harekete geçirecektir.

İran’da yaşananlar sistemin değişimine elbet kısa sürede yol açmayabilir. Bir diğer deyimle İran’ın zorba rejimini kısa sürede değiştirmek o kadar kolay olmayabilir. Ancak yaşananlar hiç kuşku yok muhalefeti güçlendirecek, en önemlisi de muhalefetin ülke içinde de örgütlenebilmesini ve önümüzdeki dönem devam edeceği açık olan mücadelenin daha örgütlü olmasını beraberinde getirecektir. Bir diğer deyimle bu gelişmeler, İran’ın zorba rejiminin sonunu hemen getirmese de zorba rejimin sonunun başlangıcıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi