ayşe düzkan
yaşasınlar ki adalet nefes alsın
hukuk, müesses nizamı korumayı hedefler. müesses nizam yani kurulu düzen, çeşitli eşitsizliklerin, daha önemlisi çeşitli sömürü ve baskı mekanizmalarının uyumla bir arada işlemesiyle oluşur. hukuk, bu uyumu sağlar. bu evrensel bir doğru, farklı hukuk sistemleri arasındaki, sömürülen ve ezilenlerin lehine değişiklikler asırlar boyu verilen mücadelelerle sağlanmış. evrensel gerçeklikle ilgili bu bilincimiz, türkiye’de tam tersi bir gelişme olduğunu görmemizi de sağlıyor. hukukun gerektirdiği tutarlılık, benzer vakalar arasındaki simetri gibi faktörler artık mücadeleyle sağlanabiliyor.
eskiden de intiba ve kanaate dayanan emniyet fezlekeleriyle insanlar yargılanır, hiçbir delil yokken örgütlü oldukları, örgütler adına suç işledikleri iddiasıyla ağır cezalar alırlardı. eskiden de baskı ve işkence altında insanlar birbirlerini suçlamaya zorlanır, o ifadelere dayanarak cezalandırılırlardı. eskiden de hatırlı, paralı insanların "gözünün yaşına bakılırdı", rüşvet iddiaları her zaman oldu. ama şimdi bambaşka bir dönemden geçiyoruz. insanlar kendilerine karşı işlenen suçların failleriyle yargının ilgilenmesi için kendileri çaba göstermek zorunda kalıyor. birçok kadın katili, vatandaşların ısrarlı takibi sonucu yakalanıyor ve işin ucunu bırakmamalarıyla ceza alıyor. iktidar çevreleriyle yakınlığı olanların işlediği suçların yanlarına kalabildiğine dair çok fazla veri var. başlığında "terör" ve "örgüt" kelimelerinin geçtiği davalarda, hiç kuru bulunamasa bile nice yaşlar yakılabiliyor. yasal siyasal faaliyetlerinden dolayı hüküm giymiş binlerce insan var, bir kadını öldürdükleri, bir çocuğu istismar ettikleri halde normal hayatlarını sürdüren binler de var.
yine başlığında "terör" ve "örgüt" kelimelerinin geçtiği davalardan yargılanan insanlar, ceza alamasalar bile iş bulmakta güçlük çekiyor, iktidarın hazzetmediği siyasal akımları benimseyenlere kimse selam bile vermesin isteniyor. ve en önemlisi bu insanları mahkemelerde savunan avukatlar da baskıyla karşı karşıya. oysa savunma hakkı adaletin en önemli unsurlarından biri. bugün, müvekkillerinin üyesi olmakla suçlandıkları örgütlere kendilerinin de üye olduğu iddiasıyla hapiste olan avukatlar var. cümle biraz karışık olmuş olabilir; yargı, bir örgütün üyesi olmakla suçlananların avukatıysan sen de o örgütün üyesisindir, diyor. bazen müvekkillerin o örgütün üyesi olduğuna dair yeterli delil olmadığında bile!
işte adil yargılanma talebiyle ölüm orucunda olan ebru timtik ve aytaç ünsal da bu avukatlardan. halkın hukuk bürosu’nda çalışıyorlar. en son 2017’de, aralarında, bu bu ülkede hukuku en iyi anlatan insanlardan biri olan selçuk kozağaçlı’nın, f-tipi cezaevlerine karşı yaptığı ölüm orucuyla kamuoyunun tanıdığı behiç aşçı’nın da bulunduğu başka avukatlarla birlikte tutuklandılar. bir yıl sonra, 2018’de salıverildiler, 24 saat sonra tekrar tutuklandılar. mahkeme gayet bonkör, 18 avukata örgüt üyeliği ve yöneticiliği suçlarından toplam 159 yıl 2 ay hapis cezası verdi, bu yıllardan ebru timtik’e 13 yıl 6 ay, aytaç ünsal’a da 10 yıl 6 ay düştü. yargıya işi düşmüş olanlar bilir, istinaf mahkemesi böyle cezaları hemen onaylar, dava yargıtay’a gider. ebru timtik ve aytaç ünsal için de öyle oldu. tam 70 klasörlük dava 1 haziran’dan beri yargıtay’da.
çağdaş hukukçular derneği’nden aldığım bilgiye göre, bu dava sürecinde etkili olan iki tanık var. gizli tanık değiller; bunlardan berke ercan’ın ifadesiyle 400 kişi, ismet öztürk’ün ifadesiyle de 250 kişi yargılanıyor. bu insanların arasında öğrenciler, memurlar ve tabii avukatlar var.
biliyoruz, türkiye’de bu tür davalarda binlerce kişi yargılandı, üstelik aralarında başka zamanlarda benzer davaları yürütmüş olanlar var, akılları başlarına gelmiş midir, pişmanlar mıdır, bilinmez. geçtiğimiz aylarda, yine ölüm orucunda, üstelik de büyük eziyetler sonrasında kaybettiğimiz mustafa koçak da adil yargılanma hakkı için yapmıştı bu eylemi.
ebru timtik ve aytaç ünsal’ı onun gibi kaybetmemeniz için, hem türkiye’den hem de yurtdışından ses verenler oluyor, baro başkanları, yazarlar, siyasetçiler, milletvekileri açıklamalar yapıyor. buna karşılık anayasa mahkemesi, adli tıbbın, cezaevinde kalamayacakları yönündeki kararına rağmen ebru timtik ve aytaç ünsal’ın ufacık kalmış, ışığa, sese karşı hassaslaşmış bedenlerini ve adalet arayışından vazgeçmemiş zihinlerini tahliye etmeyi reddetti.
adil yargılanma, kaybettiğimiz en önemli haklardan biri, her rejimde, her sistemde, her iktidarda savunacağımız, sahip çıkacağımız bir hak. bugün adil yargılanmadıkları için cezaevinde olan, adil yargılanmayacaklarını bildikleri için ülkeyi terk etmiş bulunan binlerce insan var. bunların içinde kamuoyunun adını yakından tanıdığı ünlüler kadar, onlardan çok daha fazla, kimsenin adını bilmediği insanlar var. bu insanların bazısı binlerce, milyonlarca kişiyi temsil eden bir siyasetçi, kimisi milyonlarca okuru olan bir yazar, kimi de binlerce kişinin iyiliğine, dürüstlüğüne kefil olabileceği bir eylemci. bu insanlara yönelik hukuksuz yargılamalarla ilgili çeşitli kampanyalar düzenleniyor. bunların hepsi anlamlı tabii.
ama adil yargılanma hakkı için mücadele, herkesi, anadolu’nun bir köşesinde bazen ne sebeple yargılandığını bile bilmeyen bir öğrenciyi, yasal bir sendikanın üyesi olmakla suçlanan bir öğretmeni, ünlüyü, ünsüzü, yargılananı, henüz yargılanmamış olanı, hepimizi kapsıyor ve ilgilendiriyor. o yüzden çok değerli ve anlamlı bence.
ebru ve aytaç yaşasın, yaşasın adil yargılanma hakkı!