Hamide Rencüzoğulları

Hamide Rencüzoğulları

Yeniden Doğu Akdeniz - Libya gerilimi ve 'sahada olup masada olamama' halleri

ABD’yi samimi bulmayanlar, tam tersine Libya’da ve Kuzey Afrika’da Türkiye’nin genişlemesini özellikle teşvik ettiğine inananlar var.

Azerbaycan cephesi durulursa dikkatlerin yeniden İdlib’e yönelip yönelmeyeceği merak ediliyordu. Ancak bir yandan İdlib’deki hareketlilik devam ederken doğu Akdeniz hamlesi geldi yeniden ve Yunanistan ile "NAVTEX savaşı" başladı. Yunanistan’la gerilimin savaşın eşiğine kadar taşınmasına sebep olan Oruç Reis sismik araştırma gemisinin limana geri çekilmesi, Doğu Akdeniz’deki gerilime "kısa bir ara" verdirdi. Zaten hemen ardından birden bire Azerbaycan-Ermenistan arasında çatışmalar patlak verdi. Bütün dikkatler Güney Kafkasya cephesine odaklanmışken,  Rusya’nın girişimiyle bir ateşkes süreci başladı.  Gerçi ateşkesin işlemesi ve ömrü hakkında muhtelif yorumlar var. Aslında Türkiye bu sürecin tamamen dışında bırakıldığı için, AKP’li yetkililerin bu ateşkes ile ilgili söylemleri bariz bir memnuniyetsizliği yansıtmaktaydı. Türkiye masada yer alamadı ama bu arada ilgi tekrar Doğu Akdeniz’e yöneldi. Yunanistan’ın 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kapsayacak tarihlerde Ege’de atış talimi içi NAVTEX (deniz duyurusu) ilan etmesine, Türkiye’den de misilleme bir hamle geldi, Yunanistan’da milli bayram olarak kutlanan 28 Ekim Hayır Günü’nü kapsayan  günlerde atış eğitimleri için navtex ilan edildi. Ayrıca tekrar Oruç Reis için 22 Ekim’e kadar yeni bir navtex ilanı yapıldı. Bu ilanın yapıldığı 12 Ekim sabahı Oruç Reis gemisi Antalya limanından ayrıldı. Buna karşı tepkiler de gecikmedi. Almanya, Fransa ve ardından ABD bu adımı bir "provokasyon" olarak nitelendirdiler. Genelde Türkiye-Yunanistan geriliminde tarafsız duran ABD’nin bu kez tepkisi çabuk geldi ve "Türkiye bu provokasyonu derhal durdurmalıdır" çağrısını yaptı. Deniliyor ki, "Türkiye müzakerelere şans vermek için gemilerini geri çektiği bir zamanda Yunanistan’ın kışkırtıcı bir şekilde navtex ilan etmesine ABD’nin tepki vermemesi", ama Türkiye’nin Oruç Reis hamlesine anında tepki vermesi, Doğu Akdeniz’de tamamen yalnızlaşan Türkiye’nin bu kez daha fazla sıkıştırılacağına işaret ediyor. Yunanistan Devlet Bakanı Yorgo Gerapetritis’in "Türkiye'yi diplomatik olarak izole etmek bizim görevimizdir" demesi, keza hükümet sözcüsü Stelios Petsas'ın da, "Yunanistan, Perşembe günü AB zirvesinde Türkiye'nin suçlarını gündeme getirecek ve yaptırımların etkinleştirilmesini
isteyecek" açıklaması, aslında gidişatı gösteriyor.[1]

Ancak gerilim Doğu Akdeniz’le sınırlı kalmayacak ve Libya’ya yansıyacak gibi görünüyor. Çünkü tarafların ateşkes ilan ettikleri Ağustos’tan bu yana siyasi çözüm istişareleri devam ederken, Türkiye destekli Ulusal Mutabakat Hükümeti birden bire ordusunu alarma geçirdi. Buna gerekçe olarak da, "UMH’nin kontrolü altındaki bazı batı Libya şehirlerine saldırı düzenlenebileceğiyle ilgili edinilen bilgi" gösterildi. UMH’ye yakın medyaya göre,  "Savunma Bakanı Albay Salahaddin el-Nemruş, batı bölgesi operasyonlarındaki komutanlara, Giryan, Tarhuna ve Beni Velid kentlerinde meydana gelebilecek herhangi bir saldırıya hazırlanmaları emrini verdi."[2]  Ağustos ayından bu yana devam eden sakinliğin ortasında ve krize kapsamlı bir siyasi çözüm bulma çabaları ışığında gelen bu alarm emrinin, Türkiye’nin Oruç Reis için tekrar navtex ilan etmesiyle aynı güne denk gelmesine dikkat çekiliyor.

Yerel kaynaklara göre, Doğu Akdeniz’de yeniden gerilim günleri başlarken, eş zamanlı olarak Libya’daki ateşkes süreci "baltalanmak" isteniyor. Libya Ulusal Ordusu sözcüsü de bunun "Müslüman Kardeşlerin yeni bir oyunu" olduğunu ileri sürdü ve  silahlı kuvvetlerin yeni bir askeri hamle başlatacağı söyleminin gerçek olmadığını söyledi. O yüzden bu hamlelerin müzakereleri baltalama amacı taşıdığı söylendi. Bu da "Libya müzakerelerinde Türkiye’nin kabul etmek istemediği gelişmeler mi var?" sorusunu akla getiriyor. Aslında var! Çünkü müzakere sürecinde inisiyatif  komşu ülkelere geçiyor ve bu komşuların Türkiye hakkındaki tutumları bellidir… 

Libya müzakereleri Cenevre’den Tunus’a  taşınıyor

Birleşmiş Milletler (BM) Libya Destek Misyonu'nun (UNSMIL), yaptığı açıklamaya göre, Libyalı taraflar arasında kapsayıcı Libya Siyasi Diyalog Forumu, önümüzdeki Kasım ayının başında Tunus'ta yeniden başlayacak. Forumun genel hedefi şu şekilde ilan edildi: "Libya’nın egemenliğini ve ülke kurumlarının demokratik meşruiyetini yeniden tesis etmek için mümkün olan en kısa zamanda ulusal seçimlerin yapılması ve birleşik bir yönetim için mutabakat sağlanması."[3]

Ama onun öncesinde, bu yılın başında gerçekleşen Berlin Konferansı sonuçları ve bunu destekleyen 2020/2510 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı gereğince 5-5 Ortak Askeri Komisyon delegeleri arasında yüz yüze görüşmeler, 19 Ekim'den itibaren Cenevre'de yapılacak. Tunus’ta yapılması kararlaştırılan Forum, Fas’ın Buznika kenti ile Mısır’ın başkenti Kahire’de varılan uzlaşıları da kapsayacağı bildirildi. Fas’ta ikinci turunu tamamlayan Buznika istişareleri ile Kahire diyaloglarının bundan sonra Tunus’un ev sahipliğine devredilmesi,  "Libya krizinin çözümünde komşu ülkelerinin rolleri ve performansları açısından yeni bir dönüm noktası"[4] olarak görülüyor. Bunun için de  "Türkiye’ye kötü haber var" deniliyor. Zira inisiyatifin tamamen komşu ülkelere geçmesiyle, buradan Türkiye’nin Libya’daki varlığını sonlandıracak bir mutabakatın çıkacağına kesin gözüyle bakılıyor. Çünkü Türkiye’nin İhvancılara verdiği siyasi ve askeri destekten dolayı kaygılarını sürekli dile getiren Libya’nın sınır komşuları, özellikle  ülkedeki yabancı paralı askerleri bir ulusal güvenlik tehdidi olarak görüyorlar. Tunus Forumuna taşınacak olan Kahire deklarasyonunda da mutabık kalınan temel konu, Libya’ya yabancı müdahalesinin sonlandırılması ve paralı askerlerin ülkeden çıkarılmasıydı zaten.

ABD Libya’da Türkiye’nin karşısında mı?

Ancak müzakere sürecinin ABD gözetiminde yürütülmesi sebebiyle bu süreçte Libyalı analistler, Libya’da Ankara’ya yol veren Washington’un tutumunu tartışıyor. Kimine göre ABD yönetimi Türkiye'nin bölgedeki olumsuz rolü konusunda endişeli, bu yüzden Libya'daki savaşı durdurmak ve müzakere masasına dönmek için ciddi adımlar atıyor. Kimine göre ise, Türkiye’nin bölgede alan genişletmesini en fazla ABD istiyor. O yüzden Libya’da barışçıl çözüm talebi samimi değil ve Türkiye’yi durdurmaya niyet etmez…

Birinci bakış için ileri sürülen gerekçeler nelerdir? Önce ona bakalım: Geçtiğimiz Pazartesi günü "el-Şahid Libya" gazetesinde yayımlanan bir analize göre, Trump yönetimi Libya'daki savaşı sona erdirme ve siyasi bir çözüm için yoğun diplomatik hamleler gerçekleştirdi. Bunun ilk göstergesi, ABD Savunma Bakanı Mark Esper'in Fas, Cezayir ve Tunus'u ziyaret etmesi ve bu ülkelerle Libya krizini sonlandırmak için istişarelerde bulunmasıdır. Ancak gazeteye göre ABD’nin hamlelerinin altında yatan sebepler başkadır ve bunlar doğrudan Türkiye ile ilgilidir. Buna göre, "Amerikan himayesi altında Libya'da barışçıl bir çözümü destekleyen uluslararası hareketin ilk amacı, Suriyeli paralı askerlerin yayılmasını önlemek ve batı Libya şehirlerini kontrol altına alan milis terörünü sonlandırmak, bölgede artan Türk nüfuzu başta olmak üzere yabancı müdahalelere karşı tutum almaktır." Yazıya göre ABD’yi bu yola iten sebepler elbette ki Savunma Bakanı’nın dediği gibi Trump’ın Libya’daki savaşı sona erdirmeye kendini vakfetmesi değildir. Aslında Trump’ı bu adımları atmaya sevk eden en önemli nedenlerden biri, Türkiye'nin bölgedeki olumsuz rolü konusundaki endişelerin ABD kongresinde dile getirilmesidir. Paralı askerlerin Libya'dan çıkarılması gerektiğini savunan Demokrat Partili  Senatör Bob Menendez, 11 kongre üyesiyle birlikte ABD Dışişleri Bakanı'na mektup yazdı ve "Türkiye, Libya'dan Suriye'ye ve Doğu Akdeniz'e kadar kadar her yerde niyetlerini belli etti ki, sahnede küresel bir oyuncu olma arayışında değil!" uyarısını yaptı. Şunu da ekleyelim, gazetenin bu analizi "Erdoğan ve İhvanın başı dertte"[5]  başlığıyla vermesi de ilginçtir. Çünkü analizde ABD’nin Türkiye’yi durdurmak istediğine inanıldığı görülüyor.

Buna karşın "Türkiye’yi sınırlandırma ve Libya’da siyasi çözümü tesis etme" konusunda  ABD’yi samimi bulmayanlar, tam tersine Libya’da ve Kuzey Afrika’da Türkiye’nin genişlemesini özellikle teşvik ettiğine inananlar var. Tunuslu yazar el-Habib el-Esved’de göre, "Washington ile Ankara arasındaki stratejik ittifak gizli değil. ABD’nin Libya dosyasıyla ve Türkiye üzerinden, bütün Afrika bölgesinde Rus ve Çin nüfuzunun önünü kesme planı var. O yüzden ne Türkiye’yi durdurma ne de Birleşmiş Milletler gözetimindeki diyalog sürecinden Libya için bir çözüm çıkarma niyetini taşıyor. Aksine, Türkiye’nin müttefiki olan UMH lehine sonuçlar çıkarmaya çalışıyor ve görüşmelerin Tunus’a taşınmasıyla bu yöndeki ilk adım atılmış oldu. Çünkü yazara göre  "diyalog komitesinin yeni bir başkanlık konseyi oluşturması" bekleniyordu. UMH lideri Fayez Serraj da, Ekim ayı sonuna kadar oluşturulacak yeni otoriteye görevini devrederek istifa edeceğini söylemişti. Ancak böyle bir oluşumdan şu anda söz eden yok ve diyalog süreci Forum’a dönüştürülerek Tunus’a taşınıyor. Aslında bu formül, eski BM Libya Özel Temsilcisi Gassan Selame’nin düzenlemeyi planladığı "Ulusal Diyalog Konferansı"nın birebir aynısıdır. Selame bunu hayata geçiremedi ve istifa etti. Şimdi BM tekrar süreci başa döndürdü. Yeni bir başkanlık konseyi oluşmayacağı için Serraj da istifa etmeyecek ve kartlar yeniden karılacak… Yazara göre bu oyalamanın arkasında yine ABD var. Çünkü Washington, Libya'daki çıkarlarını elde etmek için hâlâ çeşitli yollar üzerinde çalışıyor. Libya'ya yeni bir BM elçisi seçilmesi ile ilgili çabaları engelliyor ve Libya dosyası üzerinde doğrudan denetimini sürdürebilmek için şimdiki (BM) Libya Destek Misyonu Genel Sekreter vekili Stephanie Williams'ı görevine devam etmeye zorluyor…

Bundan dolayı Libya Temsilciler Meclis’inden kimi üyeler, BM’nin bu Forum kararını bir oyalamadan ibaret olarak görüyor ve bu arada Türkiye’nin tehlikeli şeyler planlamaya devam edeceğini düşünüyor. Bu tehlikeye dikkat çekmek için Meclis üyesi Ali Takbani, Türkiye’nin ağzıyla meclise şöyle sesleniyor: "Sizler sohbete kapılmışken, sahada her şeyi değiştirecek bir Türkmen taburları kuracağız ve sonra bu beyhudelikten başınızı kaldırdığınızda karşınızda Türkiye Trablus'unu bulacaksınız."[6] Vekilin bu uyarıyı yapmasının altında, eski Libya Müftüsü İhvancı Sadık el-Giryani’nin milislerden bir "Milli muhafız ordusu" kurulması çağrısı yatıyor.  Libyalı kaynaklara göre "Milli Muhafızlar fikri, Müslüman Kardeşler'e aittir ve Türkiye’nin para ve silahla desteklediği bir pojedir." Eski müftü, siyasi müzakere süreci devam ederken UMH milislerini devlet kurumlarına entegre etme ve böylece meşrulaştırma adımı olarak bunu öneriyor. Bu da zaten Türkiye’nin projesidir ve bunu her fırsatta dile getiriyor. Geçtiğimiz hafta Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da aynı niyeti tekrarladı. Milli Savunma Üniversitesi Kara Harp Okulu'nun yeni eğitim öğretim yılı açılış törenindeki konuşmasında Akar şunları söyledi: "Libya Silahlı Kuvvetlerinin teşekkülü, düzenli orduya geçişi bakımından bizim tecrübemiz, bilgimiz neyse oradaki kardeşlerimizle de paylaşıyoruz... Her türlü baskıya rağmen Libyalı kardeşlerimizle birlikte olmaya devam edeceğiz."

İşte böyle bir ortamda Libyalılar diyalog masasını Tunus’ta kuracaklar ama belli ki ne ABD ne diğer aktörler bu süreçte boş durmayacaklar. Ve masada olamayan Türkiye de muhtemelen sahadaki askeri varlığını daha da etkinleştirecektir. Yani her an müzakerelerin baltalandığını ve dahi ateşkesin birden sona erdiğini duymak mümkündür. Libya’da kanlı baharın son hali böyle…

Rusya ve "partner" Türkiye

Öte yandan İdlib’deki hareketlilik daha da artmış durumda. Türkiye’nin Azerbaycan lideri aracılığıyla Dağlık Karabağ müzakeresinde masada yer alma talebi Rusya tarafından reddedildikten sonra, Lavrov’dan Türkiye için çarpıcı bir tanımlama geldi. Dedi ki; "Rusya hiçbir zaman 'Türkiye Moskova'nın stratejik ortağıdır' demedi, ‘Türkiye bizim partnerimiz’ dedi." İşte bu "partnerin önüne sürekli Suriye ve Libya dosyaları birlikte getiriliyor. Diyalog süreci devam ederken Rusya’nın Türkiye’nin Libya’daki etkinliğine dair bir şey söyleyip söylemediğini bilmiyoruz, ama iki gün önce Türkiye sınırındaki Cisriş Şuğur kuzey kırsalı Rus uçakları tarafından yoğun bir şekilde bombalandı.  Çin/Uygurlu el Kaidecilerinden oluşan Türkistan İslam Partisi karargahına yönelik gerçekleşen bu operasyonda en az 30 militanın öldürüldüğü bildirildi.[7] Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Rus mevkidaşı Sergey Şoygu ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde İdlib ve Libya’yı konuşmuştu. Rusya’nın Uygurlu el Kaidecilere yönelik operasyonunun bu görüşmeden hemen sonra gelmesi dikkat çekicidir. Şimdi Rusya’nın masada yer almasına izin vermediği "partner Türkiye" ile bu iki dosyayı hangi aşamaya getireceği merak ediliyor.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hamide Rencüzoğulları Arşivi