Yenildik mi?

Biz uzun zaman önce kazandık. Sadece adını koymadık henüz. Bugün değilse yarın, yarın değilse öbür gün diyebilen bir inadın önünde durmanın aslında yıkılmak demek olduğunu mutlaka yaşayarak onlar da öğrenecek ve bunu tadacaklar.

Yarın düşü kurmanın elbette bedelleri vardır ve hepimiz kurduğumuz düşlerin gerçeğe dönüşmesi için bunu göze alarak mücadele ediyoruz.

Bunu gerçekleştirmenin ne kadar zor olduğunu ise yine en iyi bizler biliyoruz. Kolay olmayanı tercih etmektir geleceğe dair düşlerde inat etmek. Hele de karışınızda devasa bir kötücül iktidar ve ceberut bir sistem varsa.

Kurduğumuz düşlerin peşine devleti takan, hayallerimiz nerede yeşeriyorsa oraya saldıran, nerede bir araya geliyor sesimizi yükseltiyorsak oraya polisini, askerini yığan ve bizleri kuşatmak, boğmak için akla hayale gelmeyecek her yolu deneyen bir kötülükle kavga ediyoruz. Çünkü bir derdimiz var.

Yarının kavgasını vermek, hayalini kurmak evet tehlikeli ve fakat bunu göze alan yüzbinlerce insanın varlığı onlar için de ürkütücü. Rahatsız ediciyiz elbette. Gücü elinde tutanlar için kimi zaman kâbus, çoğu kez “nereden çıktı yine bunlar” dedirten bir inadız.

Tam da bu yüzden yenilmek değil, başına ne geleceğini bile bile savunduğu değerleri ayakta tutma, inadına sahip olma meselesi konu.

Bir toplumu insan olmaktan çıkarmayı hedefleyenlere ve sittin sene gücü elinde tutacağını sananlara verdiğimiz en büyük ceza bu işte.

Biz varız ve rahatsız etmeye devam edeceğiz. Nokta.

Yenilmeyi de, kazanmayı da biliyoruz.

Bildiğimizden şüphe duyacak değiliz. Tarihin bilincinden yana hiç şüphemiz yok. Hakikati savunmanın en büyük kazanımının, bizi biz yapan değerleri yaşatma becerimiz olduğunun da farkındayız.

Onlar da farkında ve kesintisiz olarak bu yanımıza vuruyor, bu yanımıza saldırıyor, bu yanımıza bindirmeler yapıyorlar.

Her kazandık, susturduk, yendik, bitirdik dediklerinde, bir sokaktan yükselen sesle irkiliyorlar. Koşturuyorlar o sokağa doğru, başka bir sokaktan yükseliyor ses, sonra başka bir sokaktan, bir başka sokaktan…

Geçici bir heves değil çünkü taleplerimiz. Canlı kanlı, yaşayan ve yaşatan bir bilincin toplamı olarak varız. İşte tam da bu yüzden meselemiz yenilmek değil. Bu eşitsiz savaşta, tüm olanaksızlıklara rağmen hakikati yaşatmak ve kazanmanın her adımında daha fazla cesareti örgütlemek. Birbirimize el vermek, birbirimize dokunmak ve sırt sırta vermenin güvenini yaratmak zorundayız.

Güven vermek, güven duymak ve bunu, kazanmanın yolu haline getirmek hiç de zor değil. Daha önce yaptık. “Seni başkan yaptırmayacağız” diyen kararlılığın ne kadar sarsıcı olduğunu bu nedenle hep aklımızda tutmalıyız.

Güven ve umut duygumuzu dağıtmaya ve birbirimize karşı şüphe duymamızı sağlamaya dönük tüm saldırılara karşı uyanık kalarak, hatalarımızdan ders çıkararak “olmaz” denileni başarmanın gücünü birleştirmeliyiz.

Çünkü gerçek yenilgi, duygularımız paramparça edildiğinde, birbirimize karşı şüphe duymaya başladığımız yerde gerçekleşendir. İktidar bunu başaramadı ve “kazandım” dediği şey devasa bir çöküntüden başka bir şey değil.

Bize umutsuzluk değil, umut yakışıyor. Bize düş kurmak yakışıyor. Bize sessizlik değil, inat etmek ve kafa tutmak yakışıyor ve bize yakışan şeylere sahip değil gücü elinde tutanlar. Bu yüzden adaletsizliğe, hukuksuzluğa, baskıya, şiddete deli gibi sarılıyor, onu korumak için her türlü kötülüğe teslim oluyorlar.

Biz uzun zaman önce kazandık. Sadece adını koymadık henüz. Bugün değilse yarın, yarın değilse öbür gün diyebilen bir inadın önünde durmanın aslında yıkılmak demek olduğunu mutlaka yaşayarak onlar da öğrenecek ve bunu tadacaklar.

Akın Olgun: Siyasi nedenlerle 7 yıl tutuklu kaldı. 2002’de İngiltere’ye yerleşti. 2009-2015 yıllarında BirGün gazetesinde haftalık yazılar kaleme aldı. Gazete ve haber portalları aracılığıyla düzenli olarak okurlarıyla buluştu. Adları Saklıdır, Ecel Öyküleri, Karanfil Mevsimi, Kül Sesleri ve El Alem adlı kitapları kaleme aldı. Olgun’un “Sokaksızlar” (White) ve “İnat” “Farewell” (Veda) adlı öyküleri kısa metraj olarak beyaz perdeye aktarıldı ve senaryosunu yazdığı Fısıltılar (Whispers) adlı kısa metraj filmi Feel The Reel Uluslararası Film Festivali’nden üç dalda ödüle layık görüldü.