Fadıl Öztürk
Yeryüzü yüzsüzleri
Bu haftaki yazım ‘Bunlar Ulusu.’ Bir işaret zamiri değil bahsettiğim ‘Bunlar.’ Bunlar Ulusu azınlığa düşmüş, çeşitli etnik kökenden geldikleri halde aslını inkâr ederek Türklük şemsiyesi altında toplanmış bir gruptur. Başkasının elbisesiyle kendini dağdan bayırdan atarak bir günde o elbiseyi eskitenlerdir. Türklük adına düzen sürdürür Bunlar Ulusu. Onlar adına darbe yaparlar, onlar adına sömürü ve zulüm çarkını sürdürürler. İnkâr onların her gün sofrada önümüze koydukları yenilmez yutulmaz ürünüdür. Bir etnik kökenden gelselerdi o etnik kökenlerine göre adlandırırdım, birden fazla kökenden geldikleri ve asıllarını inkâr ettikleri için toplamına birden Bunlar, bir ulus adına hareket ettikleri için de Bunlar Ulusu diyorum.
Çoğunluğu bu toprakların yerlisi, yaşamış azınlığı bile değildir. Osmanlı’nın yenilgisiyle canlarını kurtarmak telaşıyla dört bir yandan Türkiye’ye gelip doluşmuş olsalar da Orta Asya’dan geldikleri elbisenin içine sığınma telaşındadırlar. En basit halleriyle Bunlar aslını inkâr edenlerdir. Aslını inkâr etmeden Türkiye mozaiğinin bir parçası olduklarının bilinciyle davranan, devrimci saflarda yer alan, vurulan, asılan, cezaevlerinde onlarca yıl yatanlara ya da ömürlerini sürgünde dolduranlara değil benim sözüm. Onlar tarihin kendilerine verildiği rolleri hakkıyla yerine getiren dostlarım, yoldaşlarımdır. Sözüm onları Bunlar’ın dışında hayatın içinde tutar.
Bunlar sağın ırkçılığından tutun da her türünde var oldukları gibi, solda da ulusalcı söylemlerle kendilerine kaftan biçenlerdir. Kendilerinden olmayanları inkâr etmek sağ ve ulusal beslemeli solun hiç konuşmadan üstünde anlaştığı tek konudur. Adlarını tek tek sıralayarak bir satırla da olsa onların varlıklarını burada beslemeyeyim. Sizler de en az benim kadar bilirsiniz onları. Bunlar’ın sağı ulusal inkârcı, soykırımcı, ana dil yasakçısı; Solu ise en genel tanımla enternasyonalizme sırt dönmekle kendini dışa vurur. Aralarında sağ ya da sol olarak bir fark olsa da hak vermeyi değil hak yemeyi ulusal bir üstünlük sayarak beslerler birbirlerini her iki kulvarda. Varlıklarını yok saydıklarının eti, kemiği, dili ve toprağı üzerinden şiddet ve asimilasyonla var ederler. İzan ve insaf yoktur Bunlar’da. Sadece bizim ülkemizde uluslaşan Bunlar Ulusu aslında onu oluşturanlar olarak birer yeryüzü yüzsüzleridir.
Bunlar Ulusu ne yaptığını gayet iyi bilenlerdir. Deli değillerdir, bu nedenle ‘Delidir ne yapsa yeridir’ atasözü işledikleri suçlarda hafifletici neden olarak kullanılamaz. Bunlar Ulusu, Osmanlı’nın son döneminden başlayarak cumhuriyetin kuruluşuyla uluslaşma süreçlerini kan ve gözyaşlarıyla tamamlamaya çalışan, en hafif tabirle soykırımcı inkârcılardır. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde balıkçılığın gelişmemesine neden olanlar yine Bunlar’dır. Osmanlı’nın kıtlık zamanı ‘Çök emriyle’ dağda hayvancılık yapan Yörükleri ovalarda sivrisineğe yem eden zihniyetten beslenirler. Bunlar Ulusu hakkını yediklerinin onları asla terk etmeyen korkuları içinde uyuyup, uyananlardır. Oturdukları apartmanlar, bindikleri arabalar birer yanılsama ve kendilerini ikna çabasıdır. Aslında at üstünde otağlarda yaşarlar.
Doğmakla edinilmiş hiçbir hakkın bunların nezdinde beş kuruş değeri yoktur. Yani ana sütü kadar hak olan ana dilini konuşanların burnundan getiren kımız içicilerdir Bunlar Ulusu. Kendilerinin bile olmayan Türkçe dışındaki bütün dilleri Türk-İslam tanrılarına adak adar gibi tek dile kurban edenlerdir. Orta Asya’dan demirden dağları eriterek geldiklerini dillerinden düşürmeseler de çıkık elmacık kemikleri ve çekik gözlerini yitirdiklerinin farkında bile değillerdir. Bunlar Ulusu Çinlileri Japon, Japonları Koreli sanıp lokantalara sefer düzenleyen beyhudelerdir.
Aslı Türk bile olmayan Bunlar Ulusu; insanların üstünde doğdukları, sabahlarını karşılayıp, akşamlarına ‘hoş geldin’ dedikleri, üstünde yaşayarak yurt ettikleri, ekip biçerek kışı geçirdikleri topraklara durmadan akınlar düzenleyerek işgal edenlerdir. İşgallerine karşı çıkanları her türden direnişe mecbur ve meşgul edenler yine Bunlar’dır. Eğer döktüğü kanda boğulmak mümkün olsaydı ilk boğulan Bunlar Ulusu olurdu. Bunlar kandan kına yakanlardır.
Bunlar değişimin rolünü sokağın üstlenmesine razı olmazlar. Çünkü muhalefetin sokakta şekillenmesi durumunda Gezi direnişi yeniden hortlamış olur. O durumda tanımadıkları, takibini yapıp parmak izini alamadıkları kişiler belirler gündemi. Böylesi bir durumda iktidarı ve muhalefetiyle hepsi sokağa sükûnet çağrıları yaparlar. Bu çağrılar sokağın önünü kesmeyince şiddetin her türünü anında sokağa indirirler. Özetle, Bunlar Ulusu inisiyatifi asla sokağa kaptırmak istemez. Düzeni koruyup kollamak adına aralarındaki çelişkileri erteleyerek, emekli edilmiş komutan eskileri, irili ufaklı parti ve menfaat örgütleriyle halka karşı birleşerek halkı anında kendilerine seyirci kılarlar. Ama artık dünyada yaşanan örnekleriyle biliyoruz ki direnişi olmayan ülkelerin bir geleceği de olmaz...