Koray Düzgören
Yol haritası gerekmez, ellerin kenetlenmesi yeter!
Bilselerdi böyle olacağını, Cumartesi Anneleri’ne müdahale etmeyi akıllarından bile geçirmezlerdi.
Devletin vahşi, gaddar, insanlık dışı gücünü göstererek insanların sokağa çıkmalarının engellenebileceğini zannettiler.
Korkup dağılacaklarını sandılar.
Büyük yanıldılar.
Kimseyi korkutamadılar. Tam tersi, safların sıklaşmasını, karşı koyuşun direnişe dönüşmesini sağladılar.
Önümüzdeki dönemde faşizme karşı muhalefetin nasıl yapılacağına ilişkin provaya imkan tanıdılar.
Faşizme karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiğini tartışan tüm muhaliflere yol gösterdiler.
Önümüzdeki süreçte baskılara, devlet şiddetine ve gaddarlığına karşı çıkabilmek için nasıl bir yol haritası izlenmesi gerektiği sorusunu tartışan muhaliflerin morallerini düzelttiler.
Nasıl mı?
699 haftadır İstanbul’un Galatasaray Meydanı’nda ellerinde sadece bir dal karanfille, devlet tarafından katledilen, kaybedilen çocuklarının, yakınlarının kemiklerini sessizce talep edip, adalet isteyen analara, kardeşlere, eşlere vahşice saldırarak..
Cumartesi Anneleri’ne yönelik devlet vahşetinin ve saldırganlığın böylesine bir
direnişin sergilenmesine vesile olacağı kimin aklına gelebilirdi?
Reisi’ne yaranmak için saldırı emri veren İçişleri Bakanı ünvanlı hak, hukuk, yasa ve insanlık tanımaz o Saray görevlisi sayesinde oldu bu.
Devletin kirli ve suçlu elleri, oğlunun katillerini 700 haftadır arayan 80’lik Emine Ocak’a, devletin katlettiği Hrant Dink’in oğlu Arat Dink’e uzanmaya yeltenince o fotoğraf karesi çıktı ortaya.
Cumartesi Anneleri, yakınları, destekçileri, insan hakları savunucuları ve HDP’nin milletvekilleri polis saldırılarına karşı etten, kemikten bir duvar örüp kenetlendiler.
Faşizme geçit vermediler. Polis saldırıları karşısında ne geri adım attılar, ne de gaddarlıktan korkup meydanı terkettiler.
O FOTOGRAF MÜCADELENİN YOL HARİTASINI GÖSTERİYOR
O fotoğraf gerçekleşince, ülkede yerleştirilmeye çalışılan faşizme karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiği de kendiliğinden ortaya çıkmış oldu.
O fotoğraf destansı bir direnişi gösteriyordu.
Bir anlamda, "Mücadelenin yol haritasını orada burada aramaya gerek yok. Yapılması gereken işte bu" diyordu...
HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın bir süre önce cezaevinde yazdığı makalede partisine yönelik eleştirilerinde anlatmaya çalıştığı tam da buydu aslında.
Demirtaş yazısında, yapılması gereken ilk şeyin, tez elden yeni bir direniş hattı belirleyerek bunu pratikte de ortaya koymak olduğunu söylüyordu.
"Mücadeleyi tümüyle işlevsiz hale getirilmiş TBMM'ye sıkıştırma, orada demokrasicilik oynama, siyaseti tam da AKP-MHP faşist bloğunun arzu ettiği şeydir" diyordu.
"HDP’nin bir an önce "sahaya inmesinde fayda var" yorumunu yapan Demirtaş, "Parlamentonun, Anayasanın, yasaların, yargının lağvedildiği bir ortamda demokratik protesto hakkını kullanmayan bir muhalefet halka nasıl umut olabilir ki" diye soruyordu.
Demirtaş, adeta cumartesi günü cereyan eden vahşi polis saldırısını öngörmüşcesine şu uyarıyı da yapıyordu:
"Yaşanan 'hukuksuz, haksız karar ve uygulamalar karşısında' kitlesel protesto ve anayasal gösteri hakkının kullanılması gerekir. Mitingler, yürüyüşler, forumlar ve benzeri her türlü demokratik hakkı, gerekirse her gün kullanmalısınız."
İşte Galatasaray Meydanı’nda tarihe geçen o fotoğraf, Demirtaş’ın bu sözlerinin ne kadar gerçekçi olduğunu gösteriyor.
Haksız, hukuksuz bir karara karşı kitlelerin anayasal gösteri hakkını kullanarak yaptıkları barışçı eylemin ne kadar etkili olduğu anlaşılıyor. İktidarın böyle bir barışçı gösteriden milyonların katıldığı bir kitlesel gösteriden daha fazla koktuğu ortada. Uyguladıkları şiddet ve vahşet, bu korkunun boyutunu ortaya koyuyor.
Arat Dink’in polis tarafından gözaltına alınmasının engellendiği anı belgeleyen Vedat Arık’ın fotoğraf karesinde yer alan HDP Milletvekili Garo Paylan, "O enstantanede biz birbirimize kenetlendik" diyor.
Anahtar kelime işte bu: Kenetlenmek...
GEZİ İSYANINDAN BU YANA EN KİTLESEL DİRENİŞ
Paylan o fotoğraf karesiyle ilgili devam ediyor:
"O gün çok hoyrat davranan, annelerimize karşı tarihi anlamda bir kötülük çerçevesinde davranan güvenlik kuvvetlerine karşı bir direniş sergiledik. İnsanlarımıza defalarca müdahale edildi. Bir kez daha onlara müdahale edilmemesi için önlerine set olmaya çalıştık ve o sırada yapılmaya çalışılan gözaltılara karşı da birbirimize kenetlendik."
"O an hiçbirimiz birbirimizi vermemek için elimizden gelen mücadeleyi yaptık. O an hiç birimiz milletvekili değildik. Orada ben Garo Paylan değildim, Ahmet Şık, Hüda Kaya yoktu. Hepimiz o mücadelenin içinde bir neferdik ve birbirimize kenetlenerek arkadaşlarımızın gözaltına alınmaması için mücadele ettik. Aynı zamanda da bizleri alırlarsa o TOMA devam edip halka müdahale edecekti. Bunun olmaması için siper olmaya çalıştık."
Aynı karede yer alan HDP Milletvekili Hüda Kaya da bu kenetlenmenin Gezi’den bu yana en kitlesel direniş olduğu inancında.
Gezi’den bu yana böylesine destansı dayanışma ve halk direnişi olmadığını söylüyor. Bundan sonra da seslerinin ve sözlerinin daha güçlü çıkacağını ifade ediyor.
Ve asla geri adım atmayacaklarını belirtiyor.
Faşizme, baskılara, adaletsizliklere ve zulme karşı kenetlenmekten başka yol yok.
O fotoğraf karesindeki görüntüyü her alanda, her saldırı karşısında tekrarlamak gerek.
Hukuksuzluğa, adaletsizliğe, insan haklarının çiğnenmesine karşı uygulanacak yol haritasını belirlemek için uzun uzadıya tartışmalar artık anlamsız.
Yol haritası, aslında bu fotoğraf ve onun zihinlere kazıdığı mesaj olmalı.
Faşizme karşı ellerimizi kenetlemenin tam zamanıdır.