Yüzleşmeden helalleşmek

Ben çözümün önce yüzleşme ve adaletin sağlanmasıyla geleceğini söylüyorum. Bunların neticesinde helalleşme yerini bulacaktır.

Görsel: Herman Volz 


"Geçmiş hiçbir zaman ölmüyor. Hatta geçmiş, geçmiş bile değil."

William Saroyan

Geçen hafta içerisinde Sayın Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet tarihinde bazı yaşanan kara olaylara değindi ve iktidara geldiklerinde helalleşeceğini söyledi. Bugünkü yazımı bu konu üzerine yazmaya karar verdim.

Bu siyasi bakışı nedeniyle Sayın Kılıçdaroğlu’nun açıklamasına ezbere destek ya da ezbere eleştiriler geldi. Doğru temellere dayanmadan bodoslama eleştirmeyi ya da savunmayı asla doğru bulmuyorum. Bu nedenle bir süre geçip harareti azaldıktan sonra konuya değinmek istedim. Meseleye sadece eleştiri olsun diye yaklaşmadan belki de geleceğe dair umut beklentisiyle yazımı yazmaya çalışacağım.

Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren bugüne kadar yaşanan olumsuzluklarla yüzleşmek yaşanan kara buluttan kurtulmanın tek çaresidir. Ekonomi bozuk, başka sıcak sorunlar var, ülke dibe vuruyor. "Bunlar varken bugün buna ne gerek vardı?" diyenlere net cevabım, doğru temellere oturmamış bir Cumhuriyet’in gerçekçi demokratik bir şekilde yol alma şansı olamaz olacaktır. Tam da bugün ve şu an bu sorunları konuşmanın en doğru zamanındayız…

Cumhuriyet döneminde az bırakılan bir toplumun bireyi olarak bu helalleşme yaklaşımı aslında Sayın Erdoğan’nın ilk çıkış dönemini hatırlatıyor. Azınlık Vakıfları’nın elinden alınan mülklerin iade söylemi, 1915’le yüzleşme beklentisi yaratacak açıklamalar gibi yapıyor yapmak, darbelere dair söylemler, Kürt sorununa mutlak çözüm ve altı doldurulamayan müzakere masası, mütedeyyin kesimin hassasiyetleri ve beklentileri ile çok benzer işin aslına bakarsak. Hatta Kılıçdaroğlu’ndan çok daha ileri oktavda sözler kullandığını sanırım çoğumuz unutmadı.

Bugün ise bu sözlerin gerçekleşmesi adına ne yazık ki gerçekçi hiçbir adım atılmış değil.

Meseleyi çözmek için tepeden bir bakışla konuyu özümsemeden ele almak, umutla bekleyen kesimleri daha da derin acıya ve hayal kırıklığına sevk ettiğinin şahidiyim. Bu söylemler neticesinde özellikle azınlıklar, Ak Parti’ye yani Erdoğan’a ciddi bir teveccüh gösterdi. Fakat yıllar sonra "Afedersin Ermeni" yaklaşımı ve Ermenistan ile kurulan olumsuz politik hat umutları daha da fazla söndürdü.

Benzer durumun Kürt toplumu için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Kürt halkının büyük bir kesimi benzeri bir şekilde umutlanarak Ak Parti’den beklenti içine girdiler. Bölgede aldığı yüksek oy aslında bunun en büyük karşılığıydı. Neticeye bakarsak, bugün yaşananı detaylıca yazmaya sanırım gerek yok. İşin özeti muhataplar için tam anlamıyla büyük bir hüsran…

Kemal Kılıçdaroğlu videodaki açıklamalarından sonra Meclis’teki grup konuşmalarında da iktidara gelirse helalleşeceği bazı konulara ısrarla tekrar değindi. İlk açıklaması sonrası aslında duruşunun arkasında olduğunu gösterdi. Bu tutumu yok saymamak gerekir.

Peki iktidara gelirse Helalleşmek mümkün mü?

Önce Helalleşmek ne demek buna bir bakalım. Bu terim hepimizin bildiği gibi aslında dini ve hatta İslami bir anlamda kullanılan terimdir. İnsanların birbirleri üzerindeki haklarını karşılıklı olarak helâl etmeleri; o hakkı bir diğerine bağışlamaları, haktan vazgeçmiş olduklarını bildirmeleri anlamına geliyor.

Peki, bu çözüm için yeterli mi? Yeterli görülüyorsa bile bu adımları atıyor gibi yapmanın geçmişteki meselelere daha fazla zarar verdiğini Kürt halkında, kadınlarda, az bırakılanlar bizlerde, Alevilerde ve hatta gerçekten siyasi olmayan inançlı dindar kesimde görüyoruz.

Az kalanlar tekrar 6-7 Eylül’ü yaşama ihtimalini hafızalarında koruyor. Aleviler, Madımak’taki zulmün tekrar yaşanabileceğinin farkında. Kürtler Roboski’de katledilen canların emsallerini sürekli yaşıyorlar. Geçmişte özellikle azınlıklardan alınan Varlık Vergisiyle ekonomi oluşturuldu. Bugün ülke ekonomisi bu haldeyken bunun tekrarının olmayacağını kim söyleyebilir? (Gerçi o dönemdeki kadar ekonomiyi düzeltecek azınlık kalmadı.)


Tarihle Yüzleşmeden, Helalleşme Olmaz.


CHP, bu konuda inandırıcı olmak için neler yaptı diye düşünmeden sanırım edemiyoruz.

Deniz Gezmiş ve arkadaşları asılırken o gün Meclis’te asılmasına oy veren CHP vekilleri ihraç edildiler mi? Bu konuyla ne kadar yüzleşildi?

Beslendiği siyasetin tutumları üzerinden Madımak olaylarına dair bir öz eleştiri gördük mü?

Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül’e dair nasıl bir çözümleri var?

Bu sorunları çözmek helalleşmekten öte önce yüzleşmeyle olur. Tarihle yüzleşme önce bireyin kendisiyle başlar…

Kılıçdaroğlu’na imkânım olsa sormak isterdim. Özellikle anne tarafının Ermeni olabileceğine dair bir ara çok haber çıkmıştı. Bu ne kadar doğru bilemem. Bu durumu hangi bakış açısıyla değerlendiriyor? Ya da doğduğu şehre Tunceli yerine Dersim de diyebilir mi? Ama en önemli sorum şu olurdu: Konuştuğunuz dil Zazaca’ya Dersim dili mi diyeceksiniz? Bu sorulara vereceği cevaplar bu işin alfabesindeki ilk ve en önemli başlangıç olacaktır.

Net olarak söyleyebilirim ki Kılıçdaroğlu ‘Helalleşme’ açıklamasını altını doldurduktan sonra yapabilirdi. Bir önceki dönemde CHP’de Ermeni Vekil Selina Doğan vardı. Bu süreçte az kalanların, Ermenilerin sorununa dair yüzleşmeyle alakalı nasıl bir çalışma yürütüldü?

Başkanlığı döneminde, müzakere sürecinde Kürt sorununu anlamak adına kendi Kürtleri dışında kalan çevrelerin fikri ne kadar alındı? O günlerdeki siyasi tutumu bugün için de yine aynı mı?

Ben çözümün önce yüzleşme ve adaletin sağlanmasıyla geleceğini söylüyorum. Bunların neticesinde helalleşme yerini bulacaktır...

1915’ten bu yana yaşanan olayların muhatapları burada. CHP, bu konuda adım atmak istiyorsa iktidara gelmeden önce muhataplarını dinleyerek ve sonrasında parti içinde, tüzüğünde ya da parti programında değişiklikler yaparak adım atmalı. Toplumu çözüme hazırlamak için önce kendi örgütünü inandırmalı. Bu sözler yine Araf’ta kalırsa kalıcı hasarlar çok daha büyük olacaktır.

Sadece CHP değil, hangi siyasi yapı bu konuyla ilgili demokratik bir adım atmak isterse barışın hamalları olmaya hazırız. Kara bulutları dağıtmak gelecek için yerine getirmemiz gereken en büyük sorumluluğumuz. Demokrasi ekseninden sapmış olan siyasi alanı sadece birlikte konumlandırabiliriz. Elbet kara bulutlar dağılacak ve yine güneş ışığıyla coğrafyamızı aydınlatacak.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murad Mıhçı Arşivi