Ragıp Duran
Zıtların Birliği/Birliklerin Zıttı
Bütün dünyada, her geçen gün okur sayısı azalan yazılı basın, yaz aylarında tatil nedeniyle, iyice azalan okur sayısını daha fazla arttırmamak için ayrıca belki de yeni okurlar buluruz hevesiyle, bazı hamleler yapar: Yeni diziler başlar, promosyon faaliyeti olarak kitapçık ya da güneş kremi dağıtır, yarışmalar düzenler... vs ...
Fikir anladığım kadarıyla Libération'dan gelmiş. Fransız basınının sağdaki ve soldaki iki gazetesi, bir günlüğüne de olsa, birbirlerine mesleki ziyarete gitmiş ve izlenimlerini yazmış.
Le Figaro, Fransa'da sağın en eski ve en hakiki temsilcisidir. 1826'dan beri yayınlanıyor. Bu aralar günlük tirajı 300 bin civarında. Gazete uçak sanayiinin devlerinden Dassault grubuna ait. Gazetenin başlığının altındaki slogan, ''Kınama özgürlüğü olmadan, övgü düzmek olmaz''. Renaud bir şarkısında Le Figaro'dan söz eder: ''Biz çocukken, plajda kumdan kale/şato yapma yarışmaları düzenlerdi Figaro/ Şimdiyse Le Pencilerin gazetesi oldu!''
Libération ise belki de Fransız gazetelerinin en genci. İlk sayı 1973'de çıktı. Kurucusu Jean-Paul Sartre, ilk Genel Yayın Yönetmeni Serge July. 68 Mayıs'ının tipik bir ürünü idi ancak 2000'li yıllardan sonra gazetenin mülkiyeti büyük sınai-ticari kuruluşlarının eline geçti. Şimdiki en büyük hissedarı Fransız ve İsrail yurttaşlıkları olan işadamı Patrick Drahi. Tiraj 88 bin. Renaud bir başka şarkısında da Libération'a atıf yapar: ''Bizim apartmanda ikinci katta/ 68 eskileri oturur/ biri işsiz, biri öğrenci, biri ablam, birkaç kişi daha/sabahtan akşama gürültü patırtı ve müzik/ hiç kira ödemezler/ haciz memurları gelince de/Libé'ye şikayet mektubu gönderirler''
Önce, Figaro Magazine'in Yazı İşleri Müdür Yardımcısı Jean-Christophe Buisson, bir Pazar gününü Libération'da geçirmiş, sonra da oturup izlenimlerini yazmış. ''Yazı İşlerinde Takas''üstbaşlıklı yazının başlığı ''Libé'ye sağdan bir bakış'
Ardından Libération'un Siyaset Haberleri Servis şefi Grégoire Bisous Perşembe günü Le Figaro'ya iade-i ziyarette bulunmuş, gördüklerini, duyduklarını kaleme almış. Bu yazının üstbaşlığı ''Tattım'' başlığı ise ''Sol cenahtan Le Figaro''
Her iki yazı da, ince sataşmalar, sinik göndermelerle dolu. Libération'a, Le Figaro'ya ve Fransa'ya has konular, yaklaşımlar, sözcük ve deyimler bolca geçiyor. Fakat her iki yazı son derece ölçülü, mizah var, aşağılama yok, eleştiri var, karalama yok. İki uygar gazetecinin rakibi hakkındaki izlenimleri, gözlemleri.
Le Figaro ile Libération aslında Fransız basınında düşman kardeşler. Belki de tek ortak noktaları, ikisinin de Paris'te yayınlanan günlük gazete olması. Genel Yayın politikaları, siyasi-ideolojik yaklaşımları, çalışma kültürleri, estetik anlayışları, tarihe bakışları ve kaçınılmaz olarak okurları da neredeyse birbirlerinin tam zıttı.
Gazeteler de insana benzer: Le Figaro orta yaşlı, zengin bir işinsanı ise, Libération 25-45 yaş kuşağında bir emekçidir. Le Figaro aristokrat, Libération biraz küçük burjuva, biraz proleterdir. Le Figaro tenis oynar, Libération futbol. Le Figaro evli-barklı, torun torba sahibidir. Libération bekar ve gezgin. Le Figaro'nun adamı göbekli ve keldir, Libération'unki ise uzun saçlı ve sportmendir. Kadın Le Figaro, beyaz saçlı, şık giyimli bir rantiye hanımıdır. Libération yenge ise, kızıl saçlı, kolları bacaklı dövmeli, bir fabrika işçisi. Uzatmayayım, fevkalade değişik iki şahsiyet sonuç olarak.
Bu derin çelişki hatta yapısal ihtilafa rağmen, gazetecilik motivasyonu ve okurlara farklı bir deneyimi aktarmak uğruna, böyle ilginç bir değiş-tokuş gerçekleştirmişler.
İlginçtir, her iki yazı da Libération'da yayınlandı ama Figaro'nun İnternet sitesinde bu iki yazıdan hiç birini henüz göremedim.
Okur yorumlarına baktım: Genelde memnun insanlar. Güzel olmuş, medeni olmuş, çok farklı iki gazete de olsa, böyle bir karşılaşma değişik olmuş... gibi şeyler yazmışlar. Yalnız bir okur, her iki gazetecinin izlenimlerinden yola çıkarak, iki gazete arasındaki farkı çok iyi saptamış: ''Libération evet dağınık ama tartışma var, gürültü var. Le Figaro ise çok düzgün ve sessiz, çünkü tartışma yok. Şef ne derse onu yazıyorlar''. Kuşkusuz iki gazete arasındaki tek fark bu değil. Yazılanlara bakacak olursak, Le Figaro'daki herkesin beyaz gömlekleri ütülü, potinleri boyalı. Libération'dakiler ise bermuda ve ütüsüz tişört giyiyor, ayaklarında sandalet. Le Figaro'da çok az kadın çalışan var ayrıca tüm Yazı İşleri beyaz!
Bizde, bırakın medya dünyasını, millet olarak, toplum olarak her geçen gün ortak değerler eksiliyor, yerini zıtlıklara, kutuplaşmalara bırakıyor. Dolayısıyla, farklı kesimler, kendi özgünlüğünü koruyarak bile olsa, galiba artık yanyana bile gelemiyor. Çünkü insanları bir araya getirecek ortak platformlar, alanlar, mecralar kalmadı ki... Hepsi iktidarın işgali altına girdi.
Düşünebiliyor musunuz şimdi: Cumhuriyet'ten mesela Özgür Mumcu, bir mesai gününü (Yeni) Akit'de geçirecek, ortamı betimleyecek, oradaki gazetecilerle, yazarlarla muhabbet edip izlenimlerini yazacak. Sonra da Akit'ten Abdurrahman Dilipak, Cumhuriyet'e iade-i ziyarette bulunup, Yunus Nadi'nin gazetesini anlatacak, meslektaşlarıyla görüşüp gözlemlerini yazacak!
Aman kimse ciddiye almasın bu önerimi, çünkü ola ki uygulamaya koymaya kalkışırlarsa, ya hastanede biter ya da karakolda. O kadar medeni ve milli bir birlik var yani memleketimizde!