Demiri tavında dövme vakti: Ermenistan
Ermeni meselesi konusunda demiri tavında dövme hususuna dönersek, şimdi 32 yıl öncesini devam ettirmenin zamanıdır.
Türkiye’nin biri iç diğeri dış politikada devedişi gibi 2 problemi var. İç politikada Kürt, dış politikada Ermeni meselesi. Bunlar suhuletle halledilmeden Türkiye’nin huzur bulması düşünülemez.
Bir asırdır önce asimilasyon, o yetmeyince büyük baskıyla ele alınan Kürt meselesi şu anda sanki bir hale-yola girmiş gibi. Yani demir tavında gözüküyor. Bunu başlatan MHP Gn. Bşk. Devlet Bahçeli’yi tetikleyen sebebin ne olduğunu henüz tam bilmiyoruz, ama Hatice değil netice önemli, açıkça şunu söyleyelim:
Abdullah Öcalan, DEM Parti ve hatta bu sefer Özgür Özel’li CHP’nin de katkısıyla çok umut veren bir yoldayız. Sonuna ulaşırsak bu ülke nihayet selamete çıkabilir ve hatta demokrasi gelebilir.
***
Başlıca dış politika meselemiz olan Ermeni konusunda Türkiye Cumhuriyeti, 1915-16 Ermeni Kıyımı hakkında sürekli olarak İttihatçı zihniyeti çalıştırdı ve “Biz öldürmedik, onlar bizi öldürdü” diyegeldi hep.
Nitekim, bu yıl 24 Nisan’da Milli Savunma Bakanlığı (MSB) aynı zihniyeti sürdürdü. X’ten yaptığı resmî açıklamada "1915 olaylarında Ermeniler tarafından katledilen savunmasız ve masum Türkleri rahmetle yad ediyoruz" dedi.
Ama yine de yatıp kalkıp şükredelim. Çünkü MSB geçen yıl 24 Nisan’da yaptığı görüntülü açıklamada kucağında bebelerle yola revan olmuş köylü kadınlar fotoğrafını kullanmıştı. Ve bu resim epey tanıdıktı:
I. Dünya Savaşında Anadolu’da görev yapmış Alman sıhhiye subayı ve yazar Armin Theophil Wegner tarafından Kasım 1915’te çekilmiş Tehcir fotoğraflarından biriydi ve ABD’de bir müzede sergileniyordu. Yazar Gabriele Nissim’in İtalyanca eserinin çevirisi olarak 2018’de İstanbul’da Aras Yayıncılık’tan çıkan “Hitler’e Mektup - Armin T. Wegner’in Hikâyesi / 20. yüzyılda insanlığa karşı işlenen büyük suçların tanığı ve kurbanı” adlı kitapta da bulunmaktaydı.
Bu yılki 24 Nisan açıklamasında MSB fotoğraf kullanmadı. Zararın neresinden dönülse kârdır, diyelim.
***
Ermeni meselesi konusunda demiri tavında dövme hususuna dönersek, şimdi 32 yıl öncesini devam ettirmenin zamanıdır.
Geçen yıl Ağustos’ta ayrıntısıyla yazmıştım, 32 yıl önce yani 1993’te MHP Gn. Bşk. Alparslan Türkeş Ermenistan’ın milliyetçi bağnazlıktan iyice uzak olan devlet başkanı Levon Ter-Petrosyan’la Paris’te buluşmuş ve çok önemli bir dostluk girişimi önermişti: Karalara hapsolmuş Ermenistan’a “transit geçiş”; Karadeniz’de transit limanı; İpekyolu’nda işbirliği; Orta Asya’dan gelen doğal gazın en kısa yol Ermenistan’dan geçebileceği; Transkafkasya otoyolu.
Türkiye-Ermenistan sınırına ortak bir anıt dikilmesi de konuşulmuştu: Ermenistan’a bakan yüzünde Türkçe, Türkiye’ye bakan yüzünde ise Ermenice “Verdiğimiz acılardan dolayı üzgünüz” yazacak olan.
Fakat demir tavında değildi. Ter-Petrosyan 1998’de istifa zorunda bırakıldı. O günlerde “Ter Petrosyan’ı Türkiye ve Azerbaycan çok arar” diye yazmıştım. Çünkü CB Abdullah Gül’ün Nisan 2009’da Ermenistan’la yapmayı başardığı iki protokol üzerine Azerbaycan 2 Türk camisini kapatacak, Türk şehitliğindeki Türk bayraklarını sökecekti. Rusya’ya 80 dolardan sattığı doğalgazı Türkiye için 120 dolara çıkartacak, KKTC’yi tanıma ve oraya ticari uçuşlar başlatma sözünü ise bütünüyle unutacaktı.
Geçen yıl Haziran’da da “Eğer giderse, Paşinyan’ı Türkiye çok arar” diye yazmıştım; nitekim Azerbaycan Mart 2012’de İsrail’e İran sınırında bir de hava üssü verdi.
Fakat bugün, sanırım demirin tavı gelmiş bulunuyor. Çok özetle:
***
1) Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine en büyük engel olan Azerbaycan, nüfusun %80’ini oluşturan Ermenileri atıp Dağlık Karabağ’ı sınırları içine kattı. Rahatladı. Şimdi, dünyanın kokarcası İsrail ile el ele:
“1 millet 2 devlet” sloganın babası Haydar Aliyev’den sonra iktidara gelen oğlu CB İlham Aliyev bu Nisan’da “Türkiye de İsrail de bizim dostumuzdur” dedi.
Yine bu Nisan’daki Eurovision yarışmasında Azerbaycan, katılması bile büyük protestolara yol açan İsrail’e hem jüri hem de halk oylamasında en yüksek oyu vererek ikinci olmasını sağladı.
***
2) Başbakan Nikol Paşinyan, SSCB’nin yıkılmasından hemen sonra 1991-98 arasında kurucu başkanlık yapan Ter-Petrosyan’ın devamı gibi. Şöyle ki:
Zürih’te 24 Ocak'ta Ermeni toplumu temsilcileriyle yaptığı toplantıda Paşinyan, "1939'da Ermeni Soykırımı için bir gündem yoktu. Nasıl olduysa 1950'de ortaya çıktı. Ermeni Soykırımı'nın tarihini yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Ne olduğunu, neden olduğunu ve olayları kimin aracılığıyla algıladığımızı anlamamız gerekiyor" deyince Taşnak Partisinden ve Kilise’den şiddetli tepki geldi.
Paşinyan bu Mart ayında Erivan’da Türkiyeli gazetecilerle yaptığı görüşmede ise, “Resmî tutumumuz, Ermeni Soykırımı’nın uluslararası alanda tanınmasının bugün dış politika önceliklerimiz arasında yer almadığıdır” dedi. Türkiye’yle normalleşmenin, gecikse de, artık sadece bir zaman meselesi olduğunu söyledi.
23 Nisan’da başlayan anma etkinliklerinde Soykırım Anıtı’na yürüyen grupların Türk ve Azerbaycan bayraklarını yakması üzerine bu eylemi “kışkırtıcı, sorumsuz, kabul edilemez” bulduğunu açıkladı.
Azerbaycan’a iade edilen bazı bölgelerin ruhanisi Pakrad Kalıstanyan hükümete karşı protesto gösterilerine önderlik etmeye, başbakanın istifasını istemeye girişmişti. Buna karşı Paşinyan, ayrıntısına girmiyorum ama, Kilise’yle çok ciddi bir mücadeleye başladı.
Agos’un Ermenice sayfalar editörü Pakrat Estukyan geçen yıl bugünlerde yayınladığı “Ermenistan bir kez daha zor dönemeçte” başlıklı yazısında şöyle diyordu:
“Güney Kafkasya’da (…) en gelişmiş demokrasi kıstaslarını hayata geçirmeye çalışan Paşinyan’ın işi oldukça zor. Öncelikle bölgede demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü gibi kavramları ‘Batı ajanlığı’ olarak değerlendiren bir akıl hâkim. Dahası, bu akıl, benzer türdeki her söyleme ‘Sorosçu’ yaftası yapıştırmaya da oldukça teşne.”
***
İşte bu nedenlerle söylüyorum ki Başbakan Paşinyan, aynen SSCB’nin yıkılmasından hemen sonra 1991-98 arasında kurucu başkanlık yapan Ter-Petrosyan gibi bir politikacı: Diasporaya mesafeli, demokrasi ve barışa yönelik, realist, Türkiye’ye yaklaşmacı bir politika izliyor.
Bizim Ulusalcılara sesleneyim burada, eğer Türkiye diasporanın ve Eçmiyazin Kilisesi’nin soykırım söylemi kelepçesinden kurtulmak istiyorsa, Azerbaycan vesayetinden kurtularak Ermenistan’la sınır kapılarını artık açar, Ermenistan’ın nefes almasına yardımcı olarak Paşinyan’ı destekler. Demiri tavında döver.
Paşinyan da giderse dizlerini döver çünkü.
***
Dizlerini döver de, bu 9 Haziran’da “Türkiye’nin en beğenilen siyasetçisi” konulu bir kamuoyu yoklaması yapıldı. Sonuç epey ilginç: RTE %20,2’yle ikinci; İmamoğlu %17,8’le üçüncü; Ö. Özel %6,4’le dördüncü.
Birinci: %25,1’le Mansur Yavaş.
Acaba, bu 30 Mayıs’ta yapmış olduğu konuşmada, Ankara'nın 3 km uzunluğundaki Talatpaşa Bulvarı üzerine, Talat Paşa'nın anısını yaşatmak amacıyla bir anıt yerleştirdiklerini açıklamış olduğundan mıdır, diye geliyor insanın aklına.
Hani, 1915’te Ankara Sancağı’ndaki 28.858 Ermeni’den 25 gün içinde ihtida edenler dışındakileri tehcir edip mallarına el koydurduğu için…