Doktorlar anlamıyorlar
Sanki doktorlar alıştıra alıştıra söylemek istiyorlar. Ama ben alışmayı reddediyorum. Tıbbın yetersiz kalışını Sırrı’nın iyileştirilememesinde değil, iyileşeceğinin bi türlü anlaşılamamasında görüyorum.
Kalp. Aort yırtılması. Beyinde ödem. Nörolojik tablo. Kardiyak ilerleme durdu. Mucize gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
Bütün bunlar süregelen pankreas kanseri tedavisine ilaveten.
Dostlarının bütün uyarılarına rağmen Kutsal Barış için bile olsa kendini böylesine paralarcasına koşuşturmaların içindeyken teferruat gibi geliyor bütün bunlar.
Şimdi de, beyin reflekslerinin giderek azaldığı…
***
Sanki doktorlar alıştıra alıştıra söylemek istiyorlar.
Ama ben alışmayı reddediyorum. Tıbbın yetersiz kalışını Sırrı’nın iyileştirilememesinde değil, iyileşeceğinin bi türlü anlaşılamamasında görüyorum.
Çünkü o canım ciğerim benim.
Bu sıfatı şimdiye kadar sadece Hrant için kullandım. Şimdi de, artık ayaklanıp bizzat okusun arşivden ama sakın şımarmasın, canım Mülkiyeli kardeşim Sırrı için kullanıyorum.
Hatta daha ötesi. Ankara Kumsal’daki rakı arkadaşım, mezesini inanılmaz lezzette bir sohbetler buketi biçiminde yanında getirip sofraya lokma lokma tattıran canım kardeşim için…
***
Bilmiyorum kaç yıl önceydi. Sırrı o zamanlar benim gibi Radikal’de yazıyordu galiba. “Andımız” konusunu ele alan bir köşe yazmış bir gün. Gazeteyi satın alan Demirören gazete arşivini de internetten sildiği için bulamıyorum.
Feyhan, çoğu kız gibi, babasına aşıktır. Ve de annesinin babası olan dedesi Reşit Galip’e. Hiç laf söyletmez. Dedesi konusunda, 1930’ların koşulları dikkate alınırsa, haklıdır da.
Ankara Cer-Modern’de bir kokteyldeyiz, birileriyle konuşurken görmüş Sırrı’yı uzaktan, bana gösterdi. Gittim, tabii ki birbirimizi gıyaben tanıyoruz, dedim ki Sırrı kardeş benim hatun seni görmesin çiğ çiğ yiyecek.
Dinledi, “Aman hemen koşalım tatlıya bağlayalım” dedi. Hemen gidip gırgırla karışık sadri alışık, tatlıya bağladık, Feyhan mutlu oldu.
Artık ayağa kalkıp yüzümüzü güldürmesini sabırla beklediğimiz Sırrı’yla ilk yüz yüze görüşmemizdi, diye hatırlıyorum.
***
Ben asistanken, spor salonumuzun arkasındaki tek odalı asistan lojmanlarından birinde kalırdım. Önümüzdeki upuzun ortak teras hemen karşımızdaki Siyasal Yurdu’na bakardı.
O sıralar, 1980 sonları veya 81 başları filan olmalı, (sonradan reddedilen) Atatürk Milliyetçiliği adlı doçentlik tezimi yazıyorum harıl harıl.
Hatta, hiç unutmuyorum, yanımdaki pilli radyodan bi sabaha karşı marşlar çalmaya başlayınca, aynen, “Oğlum Baskın, senin doçentlik yengen!” diye mırıldandığımı.
Bikaç ay sonra önce YÖK tarafından atılacağımı, Danıştay’da davayı kazanınca da (demek ki şimdiki “sivil” yönetimin aksine o zamanlar askerî yönetimden bağımsızdı Yargımız) 12 Eylül Rejimi tarafından 1402’lik yapılacağımı bilmeden.
O zamanki YÖK dekanı Prof. Necdet Serin’in bir 22 Temmuz sabahı Bodrum’a ulaşan, önceki akşam saat 21.50’de “acele” yollattığı gözüken, hâlâ nazar boncuğu gibi sakladığım, mükafaten Ankara Üniversitesi rektörü yapılacak bir Mülkiye dekanı için yüz karası 2 telgrafından öğrenerek.
21 Temmuz 2017 tarihli köşemde ayrıntısıyla yazıp anlatmış olduğum bu olaya, lütfen okuyunuz, şunun için girdim burada:
TBMM’deki milletvekillerinin artık anlamış olacakları gibi ihmal edilemeyecek ölçüde bir “fırlama” tarafı var ya bu Sırrı’nın, bigün pat diye dedi ki:
“Ben akademisyen olmak istiyordum, sen engelledin!”
Niyeymiş lan, diye hayretle sorduğumda izah etti:
“Gece yatarken pencereden bakıyorum, tak tak tak daktilo yazıyorsun terasında. Sabah kalkıyorum, tak tak tak daktilo. Bu iş böyle oluyorsa ben yokum, dedim!”
Yani bu Sırrı’yla bi de meslektaş olacakmışız, ben engellemesem.
Şimdi nasıl gönül koymayayım keratanın artık nihayet ayaklanıp bi akşam Kumsal’a veya Bodrum’da isek The Garden’a gelip masaya oturmamasına!
***
Oğlumuz Hasan bir 2017 Ekim günü sabaha karşı merdivenden beyin üstü düşüp, 17 günlük bir mücadeleden sonra bizi öksüz bırakınca, cenazeye İstanbul’dan 2 kişi kalkıp geldiydi:
Biri dostum Laki Vingas. Uçakla. Diğeri Sırrı. Uçağa binme korkusu yüzünden araba kullanarak ve işleri yüzünden aynı gün İstanbul’a dönmek üzere.
***
Bir arkadaşınızla ilgili böyle anılarınız varsa kafanızda fır fır dolaşan, tabii ki doktorların onun iyileşeceğini anlayamamalarını anlayamıyorsunuz.