Tanrı çok uzun asırlar boyunca kadın idi

Ülkesinin adını bildiğimiz fakat kadın tanrısının adını bilmediğimiz çok yer var tarihte... Biz ise bugün Türkiye’de boşandığımız veya boşanmak üzere olduğumuz kadınları evlerinin önünde veya “konuşmak için” davet ettiğimiz yerlerde öldürüyoruz.

Son zamanlarda bütün gazeteler ve haber kanalları, saldırı ve cinayetlerin temel konu olduğu ve basın dilinde “üçüncü sayfa haberleri” diye anılan bir hale dönüştü. Tabii, öldürülenler hep kadın, öldürenler de erkek; hem de o kadınların şu veya bu biçimde yakını olan erkekler.

Kadınların erkek toplumumuzda ne hale getirildiklerine ilişkin olarak son bir ayda, hatta çok daha uzun zaman zarfında duyduğumuz en itici haber belki de şu oldu:

Çok yakınlarda Ankara Bilkent Şehir Hastanesine jinekolojik tedavi olmak için başvuran 25 yaşında bir genç kadın Gençlik Danışma ve Sağlık Hizmet Merkezine yönlendiriliyor, oradaki yetkililer ise “evli olmadığı için” tedavisinin yapılamayacağını söylüyorlar. Daha önce de aynı doktordan aynı konuda tedavi aldığını söyleyen hastaya yetkililer yönetmeliğin 2 gün önce değiştiğini bildiriyorlar.

Şehir Hastanesinin kendi sitesinde yer alan bilgilere göre, “15-23 yaş arasındaki adolesanlara [ergenlere], gerektiğinde ebeveynleriyle birlikte bilgilendirme ve sağlık hizmetleri sunmak amacıyla (…) hizmet veren Gençlik Merkezlerinde, genç kızlarımızın (…) tanı ve tedavisi” yapılmakta. Konu, TİP Sözcüsü Sera Kadıgil tarafından da TBMM gündemine getirilmiş bulunuyor.

***

Bu türden şeyleri okuyunca binlerce, on binlerce, yüz binlerce, hatta insansılar da (hominidler) dahil edildiği takdirde milyonlarca yıl boyunca kadın egemenliğindeki bir anaerkil düzenin yaşanmış olduğu geliyor insanın aklına.

Üretim biçiminin avcılık-toplayıcılık olduğu, biraz da bahçe tarımının yapıldığı erken dönemlerde kadının fonksiyonu erkekten fazla. Çünkü erkeğin avdan getirdiği besinin bir istikrarı yok, buna karşılık kadının yaptığı bahçe tarımı epey garantili. Daha önemlisi, çocuk doğurarak neslin devamını sağladığı için kadın bir mucize sayılıyor.

Nitekim, eskiden Türklerde erkeğe yasak olan ateşi yakma ve yanar tutma işini (“ocak” = soy, ev) kadınların sahiplendiği biliniyor ve ilksel şaman’ın yaşlı kadınlar olduğu düşünülüyor. Nitekim, üretim biçimi değişip de “güç” erkeklerin eline geçince, şaman ilk dönemlerde kadınsı görünmeye çalışmış. Entari giyip saçını uzatıyor, elbisesinin göğsüne de kadın memelerini temsil/taklit eden madeni yerleştiriyor.

Bütün klan hep birlikte “uzun/büyük ev”de yaşadığı için çocukların sadece annesi belli. Zaten miras da sadece ana tarafından geçiyor.

Ne zaman ki toprağa yerleşiliyor ve vahşi hayvanların evcilleştirilmesiyle birlikte saban eşliğinde sulu tarım (ve artı-değer üretimi) başlıyor, fizik güç kullanmanın öneminin artması üzerine erkeğin fonksiyonu artıyor. Daha önce av silahları hariç mülkiyetin bilinmediği toplumda erkek toprağın (ve kadın’ın) mülkiyetini ele geçirmiştir artık. Bakırın kullanılmasıyla birlikte başlayan Kalkolitik dönemde değişme başlayacak ve Tunç Çağı’nda Mezopotamya'daki şehir devletlerinde ataerkil yapı ortaya çıkacaktır.

Altyapıdaki yani üretim biçimindeki bu yeni durum, yazının icadıyla üstyapıya yansımakta gecikmiyor. Kadınlara kimsenin güvenmemesini öğütleyen öyküler çeşitlenerek artıyor. Hatta durum, “Urugakina Reformları” olarak bilinen yasaların, bir yandan dulların, yetimlerin ve fakirlerin korunmasını getirirken, diğer yandan kadın egemenliğini kırmak için erkeklere şiddet kullanma ve bunu sergileme izni vermesine dek varıyor. Ülkemizdeki erkek egemenliğinin “üçüncü sayfa haberleri”ne yansımasının ilk “hukuki” kökeni bu olabilir.

***

Tarihteki kadın tanrılara geçmeden önce bugünkü Türkiye’yle ilgili bir paragraf:

Yerleşik-öncesi, yani genel tabiriyle göçebe toplumunda kadının yeri, yerleşik topluma oranla çok daha önemlidir ve bu farklılık yerleşikliğe daha geç intisap eden halklarda net biçimde görünür. Ör. Türkiye’deki diğer partiler içinde özellikle Kürt haklarını temsil eden siyasal partilerdeki kadın sayısı ve rolünün yüksekliği esas olarak bundandır.

Nitekim, yasal engellere rağmen, “eş-başkanlık” kavramını, Kürtlerin egemen olduğu partiler icat etmiş ve yerleştirmiştir. 2005’te DEHAP’ın da kapatılması üzerine açılan DTP %40 cinsiyet kotası koymuş ve kadın kolları yerine kadın meclisi ve eş başkanlık tarzında örgütlenmiştir. Bugün Türkiye’de parti ve sivil toplum örgütlerinin de uyguladığı eş-başkanlık ondan bu yana yerleşmiştir.

Kürt aşiretlerinde, genellikle belli bir yaşı geçmiş kadınlar arasında çok sayıda aşiret reisi olduğu bilinir. Günümüzde de Diyarbakır'da 30.000 nüfuslu Şeyhdoda aşiretinin başında bir “hanım ağa” vardır ve milletvekili de olmuştur.

***

Ülkesinin adını bildiğimiz fakat kadın tanrısının adını bilmediğimiz çok yer var tarihte.

Hindistan’da baş tanrı Devi adlı bir kadın. Meksika’da Aztek kültüründe Koatlikue isimli bir kadın. Baş Tanrı Mısır’da İsis diye anılmış. Çin’deki adı Nü Wa. Yunancadaki adı Gaia. Anadolu’nun da dahil olduğu Roma İmparatorluğundaki kadın tanrının adı, bak bunu biliriz, Kibele veya Kubaba. Tabii, coğrafyamızdaki diğer kadın tanrıları Afrodit/Venüs ve Umay olarak biliyoruz. Bütün bunlar baş tanrı.

Ayrıca, doğada çok sayıda canlının sürü başı dişi; başta filler olmak üzere kurtlar, sırtlanlar, orkalar…

***

Biraz daha yaklaşalım bugüne. Kadın’ın tanrı olmasının bunca bin yıldır getirdiği bir gelenek olmalı ki, Mısır’da kısa süren ama bugünkü tüm tek tanrılı dinlerin kökeni olan Firavun Akhenoton’un Aton dinini saymazsak, modern tek tanrılı ilk din olan Yahudilikte anasoyluluk vardır, yani soy babadan değil sadece anadan gelir.

Dindar Yahudiler çocuklarının ama özelllikle de kızlarının Yahudi olmayan biriyle evlenmesine rıza göstermezler; Yahudilik anneden geçer.

Bir Yahudi olan Hz. İsa’nın da yalnız annesini biliyoruz: Yahudilerin kutsal kitabı olan Eski Ahit’e (Tevrat, Zebur) değil ama Hristiyanların kitabı olan Yeni Ahit’e (İncil) göre, Hz. Meryem. Hz. İsa Tanrı’nın oğlu çünkü Cebrâil olarak da anılan Rûhulkudüs Allah’ın emriyle Meryem’e veya kaftanına üflüyor.

Burada yine, çok açık biçimde, Eski Mısır firavunlarının ve ayrıca Eski Yunan’da tanrılarla kadınların ilişkiye girmesinden doğan Herakles (Herkül), Akhilleus (Aşil) ve Truvalı Helen gibi Yarı Tanrı’ların kültürel mirasını görüyoruz.

***

Bugüne gelirsek, baba tarafının akraba olarak kabul edilmediği anasoyluluk açısından Minangkabau, 9 milyonluk nüfusuyla Endonezya'nın Sumatra adasında yaşayan en büyük etnik gruptur. Müslümandırlar ve kendi dillerini konuşurlar. Soy ve miras anneden gelir. Geleneksel olarak en küçük yerleşim birimi yukarıda klanlar için sözünü ettiğim “büyük ev”dir ve baş kadının, kız kardeşlerinin ve kız çocuklarının kontrolü altındadır. Erkek çocuklar sünnet olana kadar bu evde yaşarlar. Evli erkek geceleri eşini ziyaret eden bir misafir olarak görülür. Anasoyluluğa uygun olarak Minangkabau'larda mal, toprak ve aile adı anneden kıza geçer.

***

Biz ise bugün Türkiye’de boşandığımız veya boşanmak üzere olduğumuz kadınları evlerinin önünde veya “konuşmak için” davet ettiğimiz yerlerde öldürüyoruz. 25 yaşından küçük “genç kızlar”ın devlet hastanesinde jinekolojik muayene ve tedavi olmasını engelleyen yeni yönetmelikler de çıkarıyoruz.

Sağlık olsun.