Eser Karakaş
Montrö lafı boşuna mı atıldı sizce?
TBMM Başkanı Prof. (Anayasa hukuku) Mustafa Şentop’un, İstanbul Sözleşmesi'nden karganın daha sabah kahvaltısını yapmadığı bir vakitte çıkan bir resmi gazetede yayınlanan bir Cumhurbaşkanlığı Kararı ile çıkılmasını açıklamak için Montrö Sözleşmesi'ni örnek olarak vermesinin tesadüfi, öyle ağızdan çıkmış bir laf olduğu kanısında değilim.
Türkiye egemen bir devlettir, uluslararası sözleşmelere kendi demokratik rızası ile girer ve aynı prosedürle çıkabilir.
Ancak Montrö (Montreux) sözleşmesi örneği, bu sıradan bir örnek değil, üzerinde durulması gereken bir durum.
Montrö Sözleşmesi ile Kanal İstanbul projesi arasında doğrudan bir hukuksal bağ olduğu kanısında değilim.
Muhtemelen Erdoğan rejimi Kanal İstanbul projesine bu amaçla yani Montrö’yü baypas edebilme yöntemi olarak başladı, etrafındaki danışmanlar ekonomi danışmanları gibi ise bu da normal.
Ancak, ilerleyen günlerde, aylarda Erdoğan da herhalde Kanal İstanbul projesi ile Montrö Sözleşmesinin ilişkisinin olmadığını öğrenince konu Montrö’den çekilmeye kadar geldi.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi olarak biliniyor ama Kanal İstanbul projesi ile Montrö’deki sınırlamaları aşmak pek öyle kolay değil.
Montrö çok detaylı ve çok iyi yazılmış bir sözleşme, başka konuların yanısıra İstanbul Boğazı'ndan askeri gemilerin Karadeniz’e geçişini de düzenliyor ama başka bir kontrol yöntemi de geliştirmiş, herhangi bir zamanda Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin askeri gemilerinin Karadeniz’de oalbileceği maksimum sınırını da belirliyor.
Siz o askeri gemileri isterseniz İstanbul Boğazı'ndan, ister Kanal İstanbul’dan geçirin, ister havadan Karadeniz’e indirin (???) bu maksimum sınırı aşmak mümkün değil.
Bu Montrö sınırlamanın Rusya için yaşamsal pozitif önemi var, başta ABD olmak üzere de batı güçleri için aynı yaşamsal önem negatif.
Anlaşılan bölgede Rusya ile süreklilik kazanabilecek pozitif bir istikrarlı ilişki yakalamanın zorluğunu gören Erdoğan batıya, başta ABD, batı değerlerini içselleştirerek yakınlaşmak yerine altın tepsi içinde Montrö mücevherini sunarak yakınlaşmak istiyor olabilir.
Erdoğan’ın şark mantalitesi şöyle çalışıyor muhtemelen: "Temel hak ve özgürlükleri yaşama geçirmek, İstanbul Sözleşmesinde kalmak yerine Montrö üzerinden ABD’ye çok yakın hatta kucağında bir politika uygularım, ABD çıkışlı müeyyidelerden, Halk Bankası krizinden, S-400 belasından böyle kurtulurum, hatta para girişleri bile sağlayarak sistemi genel seçimlere kadar kör topal ayakta tutarım, seçimler sonrası ise tufan, zaten Yüksek Seçim Kurulu üyelerinin saptanma kurallarını bile değiştiriyorum, ABD ve dolaylı olarak da AB yaptırımlarından kurtularak içerideki "rejim değişikliği suçlamalarından da kurtulurum ."
Erdoğan’ın Montrö’ye kadar uzanacağını zannetmiyordum ama artık öyle düşünmüyorum.
Bu senaryoda aksayan tek şey Rusya ile ilişkiler ama Erdoğan bu konuya da bir çözüm üretmek isteyecektir, bulamazsa bile ABD’yi arkasına alarak yeni bir soğuk savaş ortamı ile iki seneyi götürmek isteyebilir.
AB merkezlerinin göçmen meselesi üzerinden AB değerlerini ayaklar altına alması da işin cabası.
Şu soru da sorulabilir: Madem Boğazlar geçişi Montrö’yu baypas ederek çözümlenecek, Kanal İstanbul işine neden girişiliyor?
Eee, meselenin bir de rant ayağı var, AKP için bu da yaşamsal.
İş illaki de böyledir demiyorum ama ilk aklıma gelen bunlar.