Hamide Rencüzoğulları

Hamide Rencüzoğulları

Biden’ı beklerken… Kuzey Suriye’de kartlar yeniden karılıyor

Görünen o ki, bütün güçler Kuzey Suriye’nin ısınacağına inanıyor ve olası ani gelişmelere karşın her biri kendisi için bir 'üstün pozisyon' garantileme yarışına girmiş durumdadır.

İdlib’den Kuzeydoğu Suriye’ye kadar sürpriz sayılacak oldukça ciddi hareketlilikler yaşanıyor. Türkiye’nin  Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgesindeki bombalı saldırıların artışına paralel olarak Fırat’ın doğusunda yoğunlaşan çatışmalar, "bölgede yeni bir ateşin fitillenmesine dönük hazırlık" olarak  yorumlanıyor. Bu hazırlıkların doğrudan Beyaz Saray’daki koltuk değişimine bağlı olduğu düşünülüyor. Öncelikle Trump ile Biden arasında Suriye politikasına dönük nasıl bir farklılık olacağı tartışılırken, bir yandan Biden’ın Suriye’de yeniden savaşçı politikaya döneceği ihtimali üzerinde duruluyor, diğer yandan giderayak Trump’ın çatışmadaki çıtayı yükseltme hamleleri de konuşuluyor. Kimi kaynaklar, ABD seçimleri sürecinde ortaya atılan "Biden ve ekibinin savaşı Suriye’de sürdürmekten yana olduğu" yönündeki bir ay önceki iddiaları tekrar gündeme taşıyor. Bu gündemin kaynağı, Amerikalı gazeteci Tucker Carlson’ın eylül ayındaki açıklamalarıdır. Carlson, "Demokratlar ve bazı Cumhuriyetçiler, Joe Biden başkan seçilirse halkı müdahaleci bir dış politikayı canlandırmaya hazırlıyorlar. Hem Biden hem de  Kamala Harris Suriye’de yeni bir savaş planlıyorlar ve zaten bunu uzun zamandır saklamıyorlar" [1]  Bir ay önceki bu iddianın yeniden hatırlanmasının nedeni ise, Obama’nın geçen hafta bir Alman televizyonuna verdiği röportajda Suriye ile ilgili dile getirdiği pişmanlıklardır. Yönetimindeki başarısızlıklar sorulduğunda Obama şunu söylüyor: "Dış politika alanında Suriye'deki trajedi beni hala rahatsız ediyor. Arap Baharı sırasında Mısır, ardından Libya gündemdeydi, ancak aynı zamanda Suriye dağılmaya başlıyordu. Her halükarda, Suriye'yi bir arada tutmak için uluslararası toplumu kazanacak durumda değildim. Bunu takip eden, insanların çektikleri acıları düşünmeden edemiyorum."[2] Bu açıklama, Obama’nın "bir ABD işgal gücü ile Suriye'yi işgal etmeyi reddetmesinden dolayı duyduğu pişmanlık" olarak yorumlandı. Çünkü ABD, Libya’daki bataklıktan sonra Suriye’ye benzer bir NATO müdahalesine yanaşmadı ve Türkiye gibi vekiller üzerinden müdahalesini sürdürdü. Obama bunun pişmanlığını dile getiriyor. Suriyeli/Amerikalı yazar Steven Sahiounie’ye göre "Obama, Suriye’nin işgalini reddettiği için partisine olumsuz bir miras bıraktığını kabul etmiştir."[3] Yazara göre Obama’nın pişmanlık duyduğu bu alandaki boşluğu kısmen Trump doldurdu ve Suriye’nin petrol sahalarını işgal etti… Şimdi Obama’nın "kardeşim" dediği Joe Biden seçimi kazandı ve Obama’nın pişmanlığını telafi edecek bir Suriye müdahalesini programına alıp almayacağı merak ediliyor.. Muhaliflerin de umutlarını bu yönde besledikleri görülüyor. Al-Modon’un görüşlerine başvurduğu gazeteci Abdulkadir Yusuf’a  göre; "yeni Amerikan yönetiminin performansının muhalefet ve Türkiye lehine değişmesi ihtimali var, o yüzden rejim ve müttefikleri (Rusya ve İran) bundan korkuyorlar.  Hatta buna bağlı olarak Suudi Arabistan-Türkiye yakınlaşması da rejimin müttefikleri için endişe verici görünüyor."[4]. Fakat yazar diğer yandan "kaygı verici" dediği şöyle bir durumdan da söz ediyor:  "ABD’deki yönetimin başkanlık seçimleriyle meşgul olduğu bu kritik zamanında Rusya, yeni ABD başkanı göreve gelmeden önce, İdlib dosyasında rejim lehine çözmek istediği M4 yolu gibi stratejik alanları hızlıca kontrol edebilir. Bu da muahliflerin en fazla kaygı duydukları şeydir. Çünkü  Suriye ordusu ve özellikle Rus güçlerinin uzun zamandır dinmeyen operasyonları son günlerde farklılık göstermeye başladı. Adı geçen kaynağa göre Rus güçleri muhalif grupları artık uzaktan vurup gitmiyor, mevzilerinin içine  kadar giriyormuş.  Bu bağlamda muhaliflerin kaygılarında haklı olduklarına inanılıyor ve umutla yeni ABD başkanının tutumunu belirlemesi bekleniyor. Bunlar tartışılırken, Trump da birden dikkatini İdlib sahasına yöneltti. 

Trump gider ayak İdlib’deki HTŞ liderinin başına neden ödül koydu?

ABD yönetimi geçtiğimiz günlerde, İdlib’de en fazla alan hakimiyetine sahip olan Heyet Tahrir el-Şam örgütünün lideri Ebu Muhammed el-Colani’nin başına tekrar ödül koydu. Hakkında bilgi verenlere 10 milyon dolar ödül verileceği duyuruldu. Hatta "işin çok ciddi" olduğu imajı yaratılmak için, duyurunun yapıldığı "Adalet için Ödüller" hesabından, Colani hakkında bilgi sahibi olanların hemen ulaşabilecekleri Telegram veya WhatsApp numaraları verildi.[5]

HTŞ lideri için "tekrar ödül konuldu" diyoruz. Çünkü ABD bir yandan uluslararası terörist listesinde yer alan Çinli el-Kaidecilerin Türkistan İslam Partisi'ni birkaç hafta önce terör listesinden çıkardı, ama diğer yandan zaten Colani hakkında bilgi verenlere 2017’de  koymuş olduğu ödülü şimdi tekrar koydu. 3 yıl önceki ödülün miktarı da yine 10 milyon dolardı. Trump neden aynı ödülü tekrar koydu ve neden şimdi? İlanda şu gerekçe yer alıyor:  "Colani Suriye ile ilgileniyormuş gibi davranıyor, ancak insanlar El Nusra Cephesi'nin (HTŞ) kendilerine karşı işlediği suçları unutmadı." Her şeyden önce Colani’nin işlediği suçların bu kadar aradan sonra tekrar neden hatırlandığı bir yana, kendisinin Türkiye sınırının bitişiğindeki İdlib’de ikamet ettiğini bilmeyen yok. Son aylarda bölge içinde defalarca seyahat ettiği, toplantılar yaptığı da biliniyor. ABD’nin Colani’yi bulmak için samanlıkta iğne aramasına gerek olmadığı ortadayken, neden dünya aleme duyurmayı tercih ediyor? Belli ki Trump’ın İdlib’de "bir teröriste karşı operasyon" gerçekleştirme niyeti var. Nitekim Colani ile ilgili bu ilanın ardından şöyle bir iddia ortaya atıldı: Trump görevi devretmeden önce HTŞ’nin elinde tutuklu olan bir Amerikalı gazeteciye suikast yapmayı planlıyor.[6] İddiaya göre Trump’ın hedefindeki isim, "Suriye’deki cihat savaşının muhabiri" olarak bilinen Amerikalı gazeteci Bilal Abdulkerim’dir. Kim bu Trump’ın peşine düştüğü gazeteci? 20 yıl önce New Yorklu Darrell Lamont Phelps iken, Müslüman olduktan sonra Bilal ismini aldı, cihatçıların peşinden önce Libya, ardından Türkiye üzerinden Suriye’ye  geldi. Önce  IŞİD ve Nusra Cephesi içinde yer aldı, sonra iki örgüt arasındaki kavganın ardından Nusra Cephesi’nin yanında kalmaya karar verdi. Suriye’ye geldiğinde CNN, BBC, El-Cezire, SkyNews için Suriye’den haberler yaptı. Ailesiyle birlikte Hatay sınırındaki Atme kampında ikamet eden Abdülkerim, geçtiğimiz aylarda  HTŞ tarafından tutuklanan bir İngiliz aktiviste işkence edildiği haberini yapınca, kendisi de tutuklandı. Peki Trump neden bu cihatçının peşinde? ABD’nin kendisini öldürülecekler listesine koyduğunu 2016 yılında öğrendi ve bundan dolayı 2017’de ABD hükümeti aleyhine dava açtı. Fakat mahkeme, "askeri bilgilerin gizliliği" gerekçesiyle davayı reddetti. Bu sürede İdlib’de faaliyet sürdürürken kurduğu Youtube kanalından, ABD’nin kendisini  5 kez hava saldırısıyla hedef aldığını duyurdu. Şimdi deniliyor ki "Trump, gitmeden önce bu gazeteciye suikast planlıyor, o yüzden sanki  HTŞ lideri Colani’yi arıyormuş gibi İdlib’i hedef alacaktır."  İngiliz The Independent gazetesine dayandırılan haberlere göre "Trump yönetimi, Abdulkerim’e karşı çok gizli delilleri olduğunu ve kendisine yöneltilen suçlamalar da dahil bu delilleri paylaşamayacağını veya yayınlayamayacağını söyledi. Şu anki ABD yönetiminin bir Amerikan vatandaşı hakkında herhangi bir zamanda ve herhangi bir yerde suikast emri verme yetkisine sahip olduğunu bildirdi.[7]

İdlib’de bu kurgu sahnelenir mi bilinmez ama bu arada Türkiye’nin bir yandan bölgedeki yoğun takviyeleri, diğer yandan Suriye ordusunun kuşatması altında kalan TSK gözlem noktalarının tahliyesi devam ediyor. En son Serakib bölgesindeki üs tahliye edildi. Kimine göre Rusya, çekilerek yeni mevzilerde konuşlanması için Türkiye’ye hem şans tanıyor hem de teşvik ediyor. Türk güçlerinin özellikle çatışmanın merkezi olan Cebel Zaviye’de yeniden konumlanışı dikkat çekicidir. Yani gelecekteki çatışmanın dışında kalmak olanaksızlaşıyor. Sızan son haberlere göre Rusya’nın bir üst düzey askeri yetkilisi, Ankara’da Türk askeri yetkililerle görüştü, aynı gün içinde Suriyeli yetkililerle görüşmek üzere Şam’a gitti. Son dakikada neyin pazarlığının döndüğünü henüz kimse bilmiyor. Ancak Fırat’ın doğusunda, sanki yeni döneme hazırlık yarışı varmış gibi ciddi hareketlenmeler var.

 ABD ve Rusya kuzeydoğu Suriye'de pozisyonlarını güçlendiriyorlar... Hedefleri nedir?

Önce ABD liderliğindeki uluslararası koalisyon, Haseke'nin kuzey kırsalındaki üslerine askeri takviyeler yapmaya başladı. Yerel kaynaklarda, uluslararası koalisyonun büyük bir konvoyunun Irak'ın Kürt yönetimi bölgesi sınırındaki El-Velid kapısından Haseke kırsalına girdiği yazıldı. Takviye konvoyunda çeşitli silah ve mühimmatın yanı sıra lojistik malzeme yüklü 100'den fazla kamyonun yer aldığı, koalisyon güçlerinin Haseke kırsalına yayılmış olan askeri üslerinde yüklerini boşaltıktan  sonra kamyonların geri döndükleri bildirildi. Birkaç gün sonra da Haseke'nin kuzey kırsalındaki Kamışlı Havaalanı'na Rus askeri takviyesi yapıldı. Yerel kaynaklara göre 35 Rus askeri polisinin yanı sıra mühimmat, silah ve lojistik teçhizat yüklü 26 askeri araç Kamışlı Havalimanı'na girdi. Rusya’nın bölgeye takviyesi sadece bununla da sınırlı değil. Rakka’daki Tabka askeri üssü yeniden onarılıyor. Tabka üssü, yılardır süren savaşın yarattığı tahribat nedeniyle kullanımı sınırlı bir üs olarak duruyor. IŞİD’in işgal ettiği üs, Suriye Demokratik Güçleri ile ABD-Koalisyon güçlerinin kontrolüne geçmişti. Daha sonra SDG tarafından Şam güçlerine devredilen üs, sadece helikopter inişleri için müsait durumdadır. Şimdi üssün askeri uçaklara da ev sahipliği yapacak hale getirilmesi için Rus güçleri tarafından onarım çalışmalarına başlandı. Kimi yorumculara göre bu hamle Rusya’nın bölgedeki nüfuzunu genişletmeye yönelik bir adımdır. Bir yandan ABD-Koalisyon güçlerinin, diğer yandan Rusların askeri takviyeleri kuzey Suriye’de  yoğunlaşıyor. Türkiye de bu hareketliğin bir parçası…

Kuzey Suriye’de kartlar yeniden karılıyor

Daha önce 27 Ekim'de de Rus kuvvetleri, Kamışlı Havaalanı Üssü'nden Haseke'nin kuzeyindeki Ayn İssa kasabasına askeri takviye yapmıştı. Ve Ayn İssa, Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu mensubu gruplarla ile Suriye Demokratik Güçleri arasında sürekli çatışmaların adresidir. Dün de SMO ile SDG arasında son dönemin en kanlı çatışması yaşandı. Çatışmada en az 27 kişinin öldüğü açıklandı. Yine Rusya’nın arabuluculuğu sonrası çatışmalar durdu, ölen 21 SMO mensubunun cesedi SMO yetkililerine teslim edildi.

Türkiye’nin kontrolündeki Afrin ve El-Bab’da son zamanlarda artan bombalı saldırılardan sonra Ayn İssa’daki yoğunlaşan çatışmalar, bölgenin gelecekte ısınacağının habercisi olarak görülüyor. Bilindiği gibi Fırat’ın doğusundaki ABD pozisyonu, tamamen Kürtlerin varlık gösterdikleri meşruiyet zemini üzerine inşa edilmiştir.  Trump yönetimin Kürtler arası ittifaka yaptığı yatırım, sonuçlanmadan ortada kaldı, çünkü görüşmeler donduruldu. Kimine göre müzakereler ABD seçimlerine ve gelecekteki belirsizliklere odaklandığı için donduruldu. Kimine göre ise, Trump yönetiminin dayattığı "PKK’li unsurların tasfiyesi şartı, kabul edildiği halde yerine getirilemediği için" birleşme müzakereleri durdu. Hatta Tump’ın seçimi kaybettiği belirginleşmeye başladığı ilk günlerde istifasını veren Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, giderayak "ABD’nin PKK’lileri terörist kabul ettiğini" hatırlattı ve "bu unsurların  tasfiyesine" özel vurgu yaptı. Ancak her şey ABD seçim sonuçlarına endekslendiği için sonrasında herhangi bir gelişme olmadı; Türkiye yanlısı muhalif grupların SDG mevzilerine saldırıları dışında!..  O yüzden herkes Fırat’ın doğusundaki bu çatışmalara dikkat çekiyor.  Mısır Düşünce ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Direktörü Halid Okasha’ya göre bu çatışmalar, yeni fitillenecek bir yangının ön hazırlıklarıdır.[8]  Yazara göre ABD’nin yeni yönetimine göre gelişebilecek senaryolara hazırlıklı olma yarışı söz konusu.  Bölgedeki bütün güçler, ateşlenecek yangının alevlerinin  Kuzey Suriye’nin tümünü kaplayacağını hesap ediyor ve her biri önden kontrolü elde tutma yarışına girmiş durumdadır. 

Bu çizilen senaryolara bakınca, kimin ajandasında nelerin olduğunu bilmek imkansız belki ama görünen o ki, bütün güçler Kuzey Suriye’nin ısınacağına inanıyor ve olası ani gelişmelere karşın her biri kendisi için bir "üstün pozisyon" garantileme yarışına girmiş durumdadır. Ve halkların ise bundan haberi yok, çünkü yaşama dair kaygıları bambaşkadır…


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hamide Rencüzoğulları Arşivi