Hamide Rencüzoğulları

Hamide Rencüzoğulları

İdlib’de çember daralıyor: Yeni cepheleri ısıtma arayışları başladı

Türkiye için bu denli “önemli” bir  grubun hedef alınmasının, doğrudan Türkiye’ye bir mesaj olduğu açıktır.

Bu haftaya damgasını vuran gelişme, Rusya’nın Türkiye sınırına 9 kilometre yakınındaki bir karargaha hava saldırısı düzenlemesidir. Türkiye yanlısı Feylak el-Şam (Şam Lejyonu) grubunun Kafr Takharim kasabasına bağlı Cebel Düvayli’deki askeri eğitim kampı vuruldu. 78 militan öldürüldüğü, 90’ın üzerinde de yaralı olduğu bildirildi. Söylenenlere göre askeri eğitmenlerle birlikte kampta 180 civarında militan vardı. Bu durumda neredeyse kampın tamamı yok edilmiş.

Bu denli büyük bir saldırının yankıları çok fazla oldu, ama muhalif gruplar arasında… Bu saldırıya karşılık verme kararı aldılar ve hızlıca karşı saldırıya geçtiler. Türkiye yanlısı Suriye Ulusal Kurtuluş Cephesi bileşenleri Lazkiye, Hama, İdlib ve Halep kırsallarındaki en az 30 noktada Rus ve Suriye mevzilerini hedef aldılar.  Buna mukabil  Türkiye ise günlerce sessiz kalmayı tercih etti. Özgür Suriye Ordusu üst düzey komutanlarından Fatih Hasson’a göre Feylak el-Şam, Astana görüşmelerinde etkili bir role sahipti ve Türkiye tarafından "özel" olarak desteklenmesinin yanı sıra ÖSO’un "iyi organize olmuş, yüksek hareketlilik ile karakterize edilebilen en büyük grubu" olarak kabul ediliyor. Üstelik bu grubun TSK gözlem noktalarının güvenliğinden sorumlu olduğu da biliniyor. Türkiye için bu denli "önemli" bir  grubun hedef alınmasının, doğrudan Türkiye’ye bir mesaj olduğu açıktır. OSÖ’lu komutana göre de; bir Türk heyetinin Moskova'yı ziyaret etmesinden sonra bu saldırının gelmesi dikkat çekicidir. Çünkü Rusya'yı tatmin edici bir mutabakat sağlanamadı. Aslında Ankara-Moskova müzakerelerinin ardından  gelen üçüncü saldırıdır bu. Hatırlanacağı üzere eylülün sonlarında Türk ve Rus askeri heyetlerinin Ankara’daki görüşmeden bir uzlaşma çıkmamasının ardından Rusya, ateşkesin imzalanmasından sonra ilk kez Cebel Zaviye ve Gap ovasındaki militan gruplara hava operasyonu gerçekleştirdi. İki hafta sonra Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Rus mevkidaşı Sergey Şoygu ile telefonda görüştü. Bu görüşmenin ardından da, 30 militanın ölümüyle sonuçlanan Cisir el-Şuğur kırsalındaki Türkistan İslam Partisi'ne yönelik Rus hava saldırısı gerçekleşti. Geçtiğimiz hafta Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal başkanlığındaki Türk heyeti Suriye ve Libya konusunda temaslarda bulunmak üzere tekrar Rusya'ya gitti. Ve bu haftanın başında Feylak el-Şam kampı vuruldu.

Rusya, Türkiye’ye ne mesajı vermek istiyor?

Öncelikle Rusya’nın Suriye ve Libya dosyalarının yanına bu kez Dağlık Karabağ dosyasını da eklediğini belirtmek gerekir. Ve şu anda Azerbaycan savaşına müdahilliğini engellemek için İdlib’de Türkiye’ye yönelik baskıyı arttırma konusundaki  kararlığını gösteriyor. İdlib mutabakatındaki taahhütlerin bir kısmının yerine getirilmesini istiyor. Her şeyden önce Rusya’nın Türkiye’nin İdlib’deki askeri varlığını azaltmasını ve Moskova ek protokolüyle M4’ün kuzeyinde çizilen nihai pozisyona geri çekilmesini istediği biliniyor. Muhalif yanlısı "Neda Suriye" isimli haber sitesinin aktardıklarına bakılırsa, muhalif grupların liderleri, Rusya’nın Türkiye’ye baskıyı arttıracağı konusunda hem fikirler ve Rusların bu kararlığından da oldukça tedirginler. Türkiye’de faaliyet gösteren "Jusoor Araştırma Merkezi" direktörü  Muhammed Sarmini  de, Feylak el-Şam’ın vurulmasının Türkiye'ye özel mesajlar taşıdığını ve bunun Türk tarafına baskı yapma bağlamında ele alınması gerektiğini söylüyor.[1] O’na göre bu hamleyle Rusya, radikal/ılımlı ayırımı yapmaksızın bütün muhalefet gruplarına yönelik kapsamlı bir askeri seçeneğe dönmekle tehdit ediyor. Çünkü 2017 Astana müzakerelerinde Rusya da, Türkiye garantörlüğündeki Feylak el-Şam grubunu  "ılımlı" olarak sınıflandırmıştı. Şimdi bu "ılımlı" örgütü hedef alması, Türkiye’ye şu yönde açık bir mesajdır: Ya M4'ün güneyindeki tüm bölgenin boşaltılması konusundaki taahhütlerini yerine getir, ya da askeri operasyonların kapsamı  ayırım gözetmeksizin genişletilir!...  İşte asıl olarak bundan korkuluyor. Adı geçen kaynakta ÖSO komutanı Fatih Hasson da, Özellkle Ahrar-üş Şam örgütü içindeki karışıklık ve Heyet Tahril el-Şam’ın genişleyen müdahalesinin olduğu bir zamanda bu saldırının gelmesinin tesadüf olmadığına dikkat çekiyor, bu bağlamda Rusya’nın da ılımlı olarak sınıflandırdığı bir örgütün karargahını bombalamasının "kanlı bir mesaj" taşıdığını söylüyor. Çünkü O’na göre Rusya'nın istediği, ılımlı grupları zayıflatarak İdlib'deki arenanın terörist listelerinde yer alan güçlere kalmasını, böylece İdlib’in tamamen terör bölgesi olarak sınıflandırılmasını  sağlamaktır. Yani şu anda sınırlı da olsa İdlib operasyonunda ısrarcı olan Rusya, Türkiye’nin M4’ün kuzeyine çekilmemesi halinde operasyonun kapsamını genişletebilir.

Muhalifler: Rusya vurdu, Erdoğan ABD’ye koştu!

Türkiye yanlısı muhalifler bu tür kaygılarla hareket ediyor ve her yerde bir seferberlik halindeler. Ceyşül İzze lideri Raid Cemil Salih, sosyal medya üzerinden askeri harekata hazır olma çağrısı yaptı ve dedi ki; "Yıllar önce söylemiştik ve bugün yine söylüyoruz. Düşmanımız, özellikle Rusya, tüm askeri fraksiyonları tek bir potada topluyorlar. Onların savaşlarında, hedeflerinde ve ateşkeslerinde ılımlı veya radikal ayırımı yoktur… Feylak el-Şam’daki kardeşlerimizin bombalanması, ılımlı sınıflandırmasının büyük bir yalan olduğunu gösteriyor. Bizi kontrol etmeyi kolaylaştırma amacıyla bizi sınıflandırdılar… Umarım mesaj tüm fraksiyonlara ulaşmıştır ve askeri harekatlara hazır olmak için hala zamanları vardır."[2]

Fakat seferberlik hali devam ederken, Türkiye’nin sessizliğine dönük kaygılar daha fazla hissediliyor. Adı geçen ÖSO’lu askeri yetkili, Türk heyetinin Moskova’dan eli boş dönmesinin ardından bu hava saldırısının geldiği bilindiği halde Türkiye’nin sessiz kalmasına yönelik olarak şunları söylüyor: "Türkiye, Rus bombalamasının ardından doğrudan ABD'ye koştu, Ulusal Güvenlik Danışmanı ile temasa geçti." Kastedilen, Rus operasyonundan sonra Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı O’Brien'la yaptığı telefon görüşmesidir. Kalın, İdlib’de 5 Mart Mutabakatının korunmasının desteklenmesini istemişti. Bunun üzerine ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, "İdlib'de rejimin ateşkesi ihlal etmesinden duyduğu endişeyi" dile getirdi. Jeffrey, ABD’nin Şam Büyükelçiliği sayfasından yaptığı açıklamada, "Rejim yanlısı güçlerin, bu tehlikeli tırmanışından ve İdlib'de 5 Mart’ta ilan edilen ateşkes anlaşmasının açık bir şekilde ihlal edilmesinden son derece endişe duyuyoruz" ifadesini kullandı.[3] Doğal olarak Jeffry’nin şimdi ateşkese tutunmasına tepkiler yağıyor, Şubat’taki savaş gerilimini  Türkiye’ye koşup "İdlib’de 5 şehidimiz var" diyerek nasıl tırmandırdığı hatırlatılıyor. Kaldı ki, Amerikalıların şu anda Erdoğan’ın isteklerine yanıt verecek mecalleri yok, çünkü yoğun olarak gündemlerinde sadece seçim var. Bu yüzden şu anda İdlib’de ateşkesin devamını istemek dışında herhangi bir adım atmaları söz konusu değil.  Yine de Jeffry’nin bu kadarcık mesajı Türkiye’ye "iyi" gelmiş olmalı ki, Rusya’nın bu operasyonuna yönelik günler sonra bir adım atıldı, İdlib ağza alınmaya başlandı.

Azerbaycan dosyasının kapağını Putin açtı: "Ortadoğu'dan teröristlerin taşınmasından endişeliyiz!"

Geçtiğimiz Salı günü önce Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’la telefon görüşmesi yaptı. Bir yere varılamadığı belli ki, aynı gün Erdoğan-Putin görüşmesi gerçekleşti. Kremlin'den yapılan açıklamada, "Putin'in Erdoğan'a Dağlık Karabağ bölgesindeki savaşa "teröristlerin" dahil edilmesinden duyduğu endişeyi aktardığı ve Ortadoğu'dan teröristlerin bölgeye gitmeyi sürdürmesini de eleştirdiği" belirtilmişti.[4]  Gerçi her ne kadar daha sonra sansürlendiyse de, Putin ilk kez Suriye’den taşınan paralı askerler için "terörist" tanımlaması yaptı. Aynı gün Suriye İnsan Hakları Gözlemevi adlı muhalif kuruluş, Azerbaycan’a taşınan paralı askerlerle ilgili güncel raporunu yayımladı. Rapora göre Dağlık Karabağ çatışmaları için taşınan paralı asker sayısı 2.350’ye yükseldi. Bunlardan 215’ten fazlası öldürüldü ve her şeyden vaz geçip Suriye’ye dönen savaşçı sayısı da 320’yi buldu."[5]

Ama paralı asker transferiyle ilgili iddiaları hep reddeden Türkiye’nin buna verecek bir cevabı olamadı. Bunun yerine Erdoğan yine Fırat’ın doğusunu işaret etti. Partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda ne Rusya’nın Türkiye yanlısı bir grubun karargâhını yerle bir etmesine, ne de İdlib’deki sıkışmaya değindi. Erdoğan şunları söyledi: "Suriye sınırımız boyunca kontrolümüz altında bulunmayan yerlerdeki terör örgütü varlığının ve ülkemize yönelik tehditlerinin, bize verilen tüm sözlere rağmen artarak sürdüğünü görüyoruz. Şayet bize verilen sözler tutularak buralardaki tüm teröristler belirlediğimiz hattın dışına çıkarılmazsa ihtiyaç duyduğumuz her an harekete geçmek için meşru sebebe sahip olduğumuzu bir kez daha tekrarlıyorum." Yani "ihtiyaç duyulan bir anda" sonraki cephenin Fırat’ın doğusunda açılacağının işaretlerini vermiş oldu.

Muhalifler seferberlik ilan ettiler, ama İdlib’de değil!...

Muhalif kaynaklara göre Suriye Milli Ordusu, kontrolleri altındaki çeşitli bölgelerde tüm askeri birliklerin ‘beklenen herhangi bir askeri harekata’ hazır olmalarını istedi. Ama ilginç olan şu ki, Sukur el-Şimal (Kuzey Şahinleri) Tugayının yayınladığı videolardan, bu askeri hazırlıkların İdlib dışındaki bölgelerde olduğu anlaşılıyor. Afrin, el Bab ve çoğunlukla Suriye’nin kuzey doğusundaki Barış pınarı bölgesinde seferberlik söz konusudur. Seferberliğin ve hazırlığı arttırma çalışmalarının SMO Genel Komutanlığın isteği üzerine geldiğini belirtildi.[6] Esasında bu hazırlığın İdlib’de parmağını oynatacak durumda olamayan Türkiye’nin şimdilik savaş gerilimini başka bir  bölgede diri tutmaya yönelik olduğu düşünülüyor. Çünkü Fırat’ın doğusunu işaret etmek, Rusya’ya karşı bir hamle olmaktan çok, ABD’ye bir mesajdır. Zira en ufak bir yeşil ışık yakılsa, bu hamle "önemli" bir iç siyaset malzemesi olabilirdi. Lakin Trump şu an seçim telaşındadır ve deniliyor ki, bölgesel güçler gibi Türkiye de, adım atmak için seçim sonrasını beklemektedirler. Kaldı ki şu anda yeşil ışık yakılsa bile,  Fırat’ın doğusundan Türkiye için kötü haber şu ki, buradaki fraksiyonların birbirleriyle geçimsizlikleri söz konudur. Ahrar el-Şarkiya ile Sultan Murad arasındaki çatışmalar  oldukça derinleşmiş durumda. Yani buradaki evlatlar birbirini yiyor!...  İdlib çemberi de daralıyor… Fırat’ın doğusu arzuyla beklenen bir cephedir belki, ama Rusya ve ABD faktörü olmasa!... Ve illa ki ısındırılması gereken yeni bir cepheye ihtiyaç da var..  O yüzden Fırat’ın doğusu olmazsa, yeniden Libya cephesi olabilir sıradaki… Zira o cephedeki gelişmelerden Türkiye hiç hoşnut değil. Çünkü masa dışında kaldı ve üstelik Libyalı tarafların Cenevre’de üzerinde anlaştıkları temel maddeler, Türkiye’nin Libya’dan tamamen uzaklaştırılmasını gerektiriyor. Bu yüzden Türkiye ve Katar’dan bu anlaşmayı baltalayacak adımlar bekleniyordu. Nitekim Katar böyle bir attı, Cenevre anlaşmasından sonra Ulusal Mutabakat Hükümetiyle ile güvenlik ve askeri işbirliği anlaşması imzaladı. Oysa Cenevre anlaşması, önceki askeri işbirliği anlaşmalarının hükmünü sonlandırıyor aslında. Bu yüzden Katar’ın bu adımı ve Türkiye’nin "UMH ile askeri anlaşmalarının devam edeceği" yönündeki açıklamaları, Libya müzakere sürecine dönük planların habercisidir… 

Neden Libya cephesinin ya da Fırat’ın doğusunun tekrar ısıtılma olasılığı var? Çünkü İdlib’deki sıkışmanın etkileri hafife alınacak türden değil. Bunun üstünü örten bir hamle gerekli olacaktır, ama İdlib’de büyüyen sorun yine İdlib’de duruyor olacak…  Ve en büyük sorun, Rusya’nın Türkiye’yi sıkıştırmasından değil, HTŞ’nin hem askeri hem siyasi olarak bölgedeki varlığını güçlendirmesi ve etki alanını genişletmesinden kaynaklanıyor. Geçen hafta gündemde olan Ahrar-üş Şam grubu içindeki liderlik kavgasının arkasında HTŞ’nin olduğu biliniyor. Ahrar-üş Şam içindeki askeri komutanlar bir muhtıra yayımlayarak, HTŞ’ye yakın olan Hasan Sufan’ın lider olmasını istediler. Örgütün şu anki lideri Cabir Ali Paşa, askeri komutada tasfiyelere başladı, askeri kanadın önde gelen ismi Ebu el-Munzır’ı tutukladı. Bunun üzerine HTŞ, Ahrar-üş Şam'ın üç karargâhına baskın düzenleyerek, tutuklu komutanı serbest bıraktırdı. Şu anda HTŞ, bu örgüt içindeki siyasi ve askeri etkisini güçlendirmiş durumdadır. Bu arada yerel kaynaklarda son dakika gelişmesi olarak Türk istihbaratının Ahrar-üş Şam’ı tasfiye etmesi hamlesinin geldiği bildirildi.  Buna göre Türk istihbarat yetkilileri örgüt içindeki bölünmeye müdahale etmek amacıyla iki kanadın liderlerini Gaziantep’te toplantıya çağırdılar ve "örgütün mevcut liderliğinin tasfiye edilerek, 6 üyeden oluşan yeni bir liderlik konseyi kurulması" formülünü sundular.[7] Bunlardan 3’ünü mevcut lider Ali Paşa, diğer 3’ünü de liderliği isteyen Hasan Sufan belirleyecek. Yeni lideri bu konsey seçecek.  Kaynakların bildirdiğine göre her iki taraf bu öneriyi reddetmiş, ama yine de Türk yetkililer taraflara 2 gün süre vermiş. Cumartesi gününe kadar Türkiye’nin müdahalesinin sonuçları belli olacak… Öte yandan HTŞ yerinde durmuyor. Dün de Hürras-ül Din örgütünün Şura konseyi üyesi Ebu Hamza el-Deravi’yi, evine baskın düzenleyerek tutukladı. 

HTŞ bunu neden yapıyor? Çünkü Rusya karşısında Türkiye’nin elinin giderek zayıfladığını biliyor ve gelmekte olan büyük İdlib operasyonunda elini daha çok Türkiye’ye karşı güçlendirmek istiyor. Zira Rusya’nın Türkiye’yi ve ona bağlı grupları sıkıştırarak HTŞ’ye karşı bir savaşa zorlayabileceğini hesaplıyor. Görünen o ki, HTŞ de bunu bilen bir yerden etki alanını güçlendirerek ve Türkiye yanlısı grupları zayıflatarak, Türkiye’yi kendisine kalkan olmaya mecbur bırakacak bir pozisyona erişmek istiyor. Eğer iş bu noktaya gelirse, Türkiye’nin halini kimse düşünmek dahi istemez…

[1] https://nedaa-sy..com

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hamide Rencüzoğulları Arşivi