Nihan Temiz Ataş: Türkiye çöp sömürgesi haline geliyor

Greenpeace Akdeniz Biyoçeşitlilik Proje Lideri Nihan Temiz Ataş’a göre Türkiye 2019’dan itibaren Avrupa’nın en büyük çöp sömürgesi haline geldi.

Geçen hafta sosyal medyada bir video epey dolaştı. Bloomberg için çalışan gazeteci Kit Chellel, Londra'daki plastik çöp poşetinin içine GPS yerleştirdi ve çöpün 3 bin 200 kilometre yol yaptıktan sonra Adana'ya geldiğini tespit etti. 

Peki İngiltere’deki bir evden atılan çöplerin Türkiye’de, ülkenin en verimli topraklarının bulunduğu Çukurova’da işi ne? Türkiye neden gelişmiş ülkelerin çöp alıcısına dönüşüyor? 

İthal çöplerin yarattığı ürkütücü tehlike üzerine kapsamlı bir rapor hazırlayan çevre örgütü Greenpeace’e göre Türkiye Avrupa’nın bir numaralı çöp ithalatçısı. Geçtiğimiz günlerde İngiltere Parlamentosu Çevre Komisyonu’na çağrılan ve bu konudaki bulguları aktaran Greenpeace Akdeniz Biyoçeşitlilik Proje Lideri Nihan Temiz Ataş’tan korkunç gerçeği dinliyoruz…

Greenpeace Akdeniz Proje Lideri Nihan Temiz, İngiltere Parlamentosu Çevre Komisyonu'na İngiltere çöplerinin Türkiye'deki etkilerini anlatıyor...

Türkiyenin, Avrupa’dan çöp almaya başlamasının hikâyesi nereye dayanıyor?

Biz Greenpeace Akdeniz olarak 2019 yılından beri plastik çöplerin yıkıcı etkileri dolayısıyla yasaklanmasını istiyoruz. Bu konuda da Türkiyeli yetkililerle tüm saha araştırma ve bilimsel bulgularımızı paylaşıyoruz. Evveliyatını da konuşuruz ama 2019 yılı, çöp ithalatı konusunda Türkiye açısından bir milat aslında.

Neden?

Çünkü 2018 yılında Çin radikal bir politika değişikliğine giderek çöp ithalatını yasakladı. 1980’lerde Çin "geri dönüşüm" adı altında büyük yatırımlar yaptı ve dünyanın bütün atıklarına, çöplerine talip oldu. Böylece Çin, ABD ve Avrupa dâhil bütün gelişmiş ülkelerin üretip de yönetemedikleri plastik atıkları almaya başladı. Fakat bu çöplerin hava kirliliğini korkunç boyutlara vardırdığı, çevre ve insan sağlığını olumsuz etkilediği Çin, 2018 yılında "artık kendi atığımla ilgileneceğim" diyerek, çok fazla plastik türünü kapsayan bir atık ithalatı yasağını devreye koydu. Bu politika değişikliğine de "Çin’in kılıcı" dendi. 

Peki bu politika değişikliği Türkiye’ye nasıl yansıdı?

Çin’in bu keskin kararı üzerine batılı ülkeler ürettikleri çöpleri gönderecekleri yeni ülke arayışlarına girdi. İlk başlarda Malezya, Tayland, Vietnam gibi Güneydoğu Asya ülkeleri yeni çöp sömürgeleri haline getirildi. Fakat bu ülkeler altyapıları olmadığı için kısa süre içinde büyük bir yükle karşı karşıya kaldılar ve altı ay içinde çöp ithalatında kısıtlamaya gittiler. Bunun üzerine gelişmiş batı ülkeleri gözlerine Türkiye’ye kestirdiler. 

Neden Türkiye?

Çünkü Türkiye’de geri dönüşüm sektörünün böylesi bir arza hazırlandığı görüldü. Fakat Türkiye’ye getirilen çöplerin ne kadarının dönüştürülebilir olduğu tam bir muamma. 

ŞİRKETLER ÜRÜN KODLARINI DEĞİŞTİREREK YASAKLI ATIKLARI TÜRKİYE’YE SOKUYOR

Türkiye bu çöpleri satın mı alıyor, yoksa ithal ettiği için Türkiye’ye para mı ödeniyor?

Bu konuda çok spekülasyon var ama plastik atık ithalatıyla birlikte Sokak Atık Toplayıcıları Derneği, geri dönüştürülemeyen bu çöpler karşılığında para alındığını ileri süren bir açıklama yayınladı. Meselenin bu boyutunu resmi kaynaklardan teyit edemiyoruz 

Peki bu çöpler dönüştürülemiyorsa, ne yapılıyor?

2019 yılından beri gördüğümüz, dönüştürülemeyen ve toprağa, suya, havaya, insanlara, tüm canlılara ciddi zararlar veren bu çöplerin bir şekilde bertaraf edildiği. 

Bu ithalatı devlet mi yapıyor, özel şirketler mi?

Şirketler yapıyor ama bunlar hükümetin, ilgili bakanlığın belirlediği yönetmelikleri, genelgeleri, tebliğleri yerine getirmekle yükümlüler. Fakat hükümetin getirdiği kıstasların atık ithalatında uygulanması söz konusu olamıyor. Şirketler bir şekilde kıstasları delmenin yolunu buluyor. Mesela ithalatı yasak bir plastiği, ithalatı yasak olmayan başka bir plastiğin koduyla içeri sokabiliyorlar. 2020’den itibaren çeşitli plastik kodları yasaklanmaya başlandığı halde, biz sahada yasaklı olan bu plastikleri buluyoruz. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bazı denetimler yapıyor, online takip sistemine geçiyor olabilir ama bunların tümü sadece kâğıt üstünde kalıyor. Çünkü ihracatçı ve ithalatçı şirketler, ki bazıları hayalet şirketler de olabiliyor, ürün kodlarını değiştirerek veya devasa plastik atık konteynırlarının arasına bunları karıştırarak bir şekilde Türkiye’ye sokuyor. 

INTERPOL RAPORUNA GÖRE ATIK İTHALATI ARTIŞIYLA ORGANİZE SUÇ ARTIŞI DOĞRU ORANTILI

Bunların kontrolü yapılmıyor mu?

Hayır, gelen atık hacminden ötürü hepsinin limanlarda tek tek açılıp kontrolünün veya laboratuvar analizinin yapılması mümkün değil. 

Hayalet şirketler nedir, ne yaparlar?

Mesela Almanya’da kurulu görülen bir şirketin Türkiye’deki uzantısı atık ithal etmişti. Bu atıklar Mersin’de, Ambarlı’da konteynırlar içinde limana bırakılıyor. Konteynırlar açıldığında bunların karışık atık olduğu anlaşılıyor. Bunun üzerine şirkete ulaşılmaya çalışılıyor ama şirketin izi bulunamıyor ve o atıklar bir yıl boyunca o limanlarda kalıyor. Yani ihracatçı ve ithalatçı firmalar çok rahatlıkla yönetmelikleri delmenin yolunu buluyorlar. 2020 tarihli bir Interpol raporu var bu konuda. Rapora göre atık ithalatının artışıyla organize suçların artışı doğru orantılı. Interpol, araştırma yaptığı bütün ülkelerde atık ithalatı arttığında organize suçun da arttığını belirtiyor. Buna da çok şaşırmıyoruz, çünkü sahada bunu da görüyoruz. 

Çöp ithalatı illegal bir iş mi?

Bahsettiğimiz, sahada gördüğümüz plastik ithalatı illegal. Fakat geri dönüşüm sektörüne sorunca, "biz hammadde ithal ediyoruz ve ithal ettiğimiz her şey kesinlikle geri dönüştürülebilir" diyorlar. Oysa dediğim gibi, hammadde niteliğine haiz olmayan, geri dönüştürülemeyen korkunç boyutta bir çöpten bahsediyoruz. Yönetmelikte bir çok zaaf var ve hem ihracatçılar hem de ithalatçılar bu zaafları kullanıyorlar. Hammadde evet, geri dönüştürülebiliyor ama bizim sahada gördüğümüz şey hammadde değil, doğaya, insana, tüm canlılara zararlı çöplerdir. O yüzden atık plastik ithalatının kesinlikle durdurulması gerekiyor. Türkiye’nin zaten ürettiği geri dönüştürülebilir maddeleri var, bunlar değerlendirilsin. Ne Türkiye ne de başka bir ülke başkalarının çöpüne muhtaç.

TONLARCA PLASTİK ATIK TÜRKİYE LİMANLARINA BİR ANDA YIĞILIYOR

Yurtdışından Türkiye’ye dönenler, yönetmelikte sınırları belirlenmiş, çantada taşınabilir bir eşya getirdiklerinde bile gümrüğe takılabiliyor. Bu durumda nasıl oluyor da devasa konteynırlardan tonlarca çöp, zehirli atık, plastik denetlenmeden, engellenmeden ülkeye sokulabiliyor?

Zaten esas mesele bu. Tonlarca plastik atık konteynırlarla limanlara bir anda yığılıyor. Söz konusu limanların bağlı olduğu Çevre İl Müdürlüğü görevlilerinin gelip teker teker o konteynırları açması, numune alıp laboratuvarlara göndermesi gibi bir kapasite yok. Gümrüktekiler sadece Çevre Bakanlığı hangi kodu yasaklamış, gelen atıklar ona benziyor mu, benzemiyor mu, diye bakıp gidiyorlar. Atıkları getiren gemiler de söz konusu atıkların analiz edilip sonuçlarının tespitini beklemez zaten. Konteynırları bırakıp limandan ayrılıyorlar. 

O halde bu işi takip edecek kimse yok mu?

İş ithalatçı ve ihracatçı şirketlerin keyfine, insafına bırakılıyor. Şirketler de sıkı tedbirlerin olmamasını kullanmaktan, yönetmeliği delmekten kaçınmıyor. Şirketlerin "şu kadar atık aldım, şu kadarını dönüştürdüm, elde ettiğim ürün de bu" şeklinde net, şeffaf beyannamelerde bulunması da söz konusu değil. Çünkü kimse onlardan böyle bir beyanname beklemiyor. Öte yandan şirketlere sorarsanız, "devlet bizi denetlesin" diyecekler. Evet ama plastik atık ithalatı o kadar devasa bir akış ki, bunun denetimini yapmanın imkânı yok. Tek denetim mekanizması olabilir, o da bu plastik ithalatını yasaklamak. Adana’daki geri dönüşüm fabrikalarında balyalar üst üste konuyor, bakanlık veya il müdürlükleri denetime gidene kadar da zaten bu geri dönüşümsüz maddeleri hallediyorlar. Bugüne kadar bu iş böyle yürüdü.

ÇÖPLER YAKILDIĞINDA GÖZDEN KAYBOLUYOR AMA ÇEVRESEL ETKİLERİ GENİŞ BİR ALANA YAYILIYOR

Nasıl hallediyorlar? Yakarak mı?

Çoğunluğunu açık alana döküyor veya yakıyorlar. Yakmadıklarını da belediyeler gidip temizlemeye çalışıyor ama bunu nasıl "temizliyorlar", bu çöplerin toksik etkisini nasıl hallediyorlar, muamma. Resmi bir depolama alanının yanında da görebiliyoruz bu çöp yığınlarını, açık alanda yakılmış olarak da. Kimileri de götürüp çimento fabrikalarında yakıyor bu atıkları. 

Peki bu atıklar yakıldığında sorun çözülmüş olmuyor mu?

Yakıldığında sadece gözden kayboluyor ama sorun daha da katmerleniyor ve çevresel etkileri çok daha geniş bir alana yayılıyor. Adana’da, İzmir ve Istanbul’da gördüğümüz üzere açık alanda yakılmış ve kirleri toprağa, suya karışan bu maddelerin ne tür sonuçlar yarattığını Türkiye’de kimse araştırmamıştı. Biz araştırdık ama.

ÇÖPLERDE REKOR SEVİYEDE KANSEROJEN ETKİSİ OLAN ZEHİRLİ KİMYASALLAR TESPİT ETTİK

Ne tür bulgular elde ettiniz? 

Sonuçlar çok çarpıcı maalesef. Raporumuzda da aktardığımız gibi, kalıcı olan ama çevrede çok yavaş parçalanan, vücutta birikebilen ve insanlarda hastalıklara neden olabilen toksik kimyasallar dâhil, tehlikeli kimyasallar bulduk. Çoğunluğu İngiltere ve AB ülkelerinden ithal edilen plastik atıkların yasadışı olarak Adana il sınırları içinde dökülüp açıkta yakıldığı beş ayrı yerden toprak, kül, su ve nehir dibi çamuru numunelerini araştırdık. Hepsinde de rekor seviyede kanserojen etkisi olan zehirli kimyasallar tespit ettik. Buralarda tespit ettiğimiz dioksin ve furan miktarları şimdiye kadar Türkiye’de toprakta tespit edilen en yüksek düzeylerden biriydi. 

Bunların insan bedeni üzerinde ne tür etkileri oluyor?

Metabolizmaya bir kez karıştı mı etkisi asla yok olmayacak kimyasallar gördük. Çukurova/Karahan, Seyhan/Kuyumcular ve Yüreğir/İncirlik çöp döküm ve açıkta yakım alanlarından alınan atık plastik parçalara ait numunelerin çok çeşitli zehirli organik kimyasalların yanı sıra, nispeten yüksek konsantrasyonlarda çeşitli metal ve metaloidleri içerdiğini tespit ettik. Yine tespit ettiğimiz klorlu dioksin ve furan miktarlarının, yakın noktalardan alınan kirletilmemiş kontrol toprak örneklerine göre Yüreğir/İncirlik sahasında yaklaşık 400.000 kat; Seyhan/Yenidam sahasında 8000 kat daha yüksek miktarlarda olduğunu gördük. Yüreğir/İncirlik lokasyonundan alınan topraktaki toplam poliklorlu bifenil (PCB) konsantrasyonu, kontrol amaçlı alınan toprak numunesinden 30.000 kat fazlaydı. Yenidam lokasyonundan alınan toprak örneklerinde, Türkiye’nin diğer bazı bölgelerinde tespit edilen polisiklik aromatik hidrokarbon (PAH) miktarlarının yer yer 35 katı olacak miktarda yüksek düzeylerde PAH tespit ettik. 

İNGİLTERE’DE ÇÖPE ATILAN BİR POŞETİN ADANA’YA GELDİĞİNİ 2019’DAN BERİ BİLİYORUZ

İthal edilen çöpler içindeki hangi maddeler geri dönüştürülemiyor, hangilerinde kanserojen maddeler yer alıyor? 

İthal edilen çöpler çok karışık olduğu için hangi plastiğin ne kadar olduğuna dair bir tespit yapamıyoruz. Fakat hafif plastik denen LDPE veya ağır plastik denen HDPE, pet şişeler, polietilen denilen plastikler, şampuan kutuları, pipetler, deterjan kutuları, torbalar, poşetler, şeker-çikolata kapları, ambalajları… Türkiye’ye bunlardan oluşan çöplerin hepsi geliyor. Keza kâğıt üzerinde ithalatı yasak olan ve tüm bu plastik türlerinin bir araya geçtiği "karışık" denilen atıkların da getirildiğini düşünüyoruz. Esasen yönetmeliğin emrettiği üzere bütün plastik türlerinin ayrı ayrı tasnif edilmiş olarak gelip gelmediğini bilmiyoruz. Bu tamamen gümrüğün denetim kapasitesine  kalmış durumda.

Fakat Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bu konuda tedbirler aldıklarını söylüyor…

Bizim doğrudan "şu anda, şurada yakım yapılıyor" diyerek ihbar ettiğimiz olaylar var. O halde geldiği anda denetim bunun neresinde? Söyleşinin başında bahsettiğiniz Bloomberg haberini görünce maalesef şaşırmadık. Çünkü İngiltere’de çöp konteynırına atılan bir poşetin Adana’ya geldiğini biz 2019 yılından beri biliyoruz. İngiltere’de veya başka gelişmiş ülkelerde çöpe atılmış ve asla geri dönüşmeyecek atıklar Türkiye’de toprağa atılıyor ve yakılıyor. Bununla ilgili iki büyük raporla Çevre Bakanlığı’nın kapısını çaldık. 

POLİETİLEN PLASTİK İTHALATINA GETİRİLEN YASAK, SEKTÖRÜN LOBİSİYLE BİR HAFTA İÇİNDE YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILDI 

Size yanıtları ne oldu?

Bakanlık bizim raporlarımız üzerine gerçekten de önemli bir kazanım olarak görebileceğimiz bir yasaklamaya gitti. Çünkü bizim raporlarımız uluslararası medyada da gürültü kopardı. Neticede bizim raporumuzdan bir gün sonra, polietilen plastik grubuna yasak geldi. 

Ne zaman oldu bu?

18 Mayıs 2021’de. Fakat ticaret kuralları gereği bu yasağın uygulanması için 45 günlük geçiş süresi tanındı. Bu karar 2020’de Türkiye’ye giren plastik atıkların neredeyse yüzde 70’inin artık giremeyeceği anlamına geliyordu ki, büyük bir kazanımdı. Fakat plastik sektör lobisi "biz buna hammadde diyoruz, hepsini dönüştürüyoruz" demeye başladı. 

Peki sektörün itirazı iktidarda karşılığını buldu mu?

Türkiye ekonomisine yaptıkları katkılardan, bu yasağın sektörde yaratacağı krizden dem vurmaya başladılar. Neticede Ticaret Bakanlığı’na, lobi yaparak, devreye girmesinden bir hafta sonra bu yasağı kaldırttılar. 

TÜRKİYE 2021 YILINDA İNGİLTERE ÇÖPÜNÜN DÖRTTE BİRİNİ ALDI!

"Atık Oyunları: Geri Dönüşümsüz Hayatlar" başlıklı raporunuzda şunları naklediyorsunuz: "Avrupa ülkelerinden Türkiye’ye gönderilen plastik atıkların miktarı Eurostat verilerine göre 2004’ten bu yana 196 kat arttı. 6 Türkiye yalnızca Avrupa’dan 2020’de 656.960 ton plastik atık ithal etti. 7 Bu rakamın 209.642’si sadece İngiltere’ye aitti; bir önceki seneye göre %36 artış gerçekleşti. Almanya ise 136.083 ton ile %102 artışla 3. ihracatçı konumuna geldi." Buradan anladığımız kadarıyla Türkiye’ye Avrupa’dan çöp ihracatının tarihi 2004’e kadar uzanıyor, değil mi?

Eurostat (Avrupa İstatistik Ofisi) 2004’ten beri bu verileri sağladığı için, bugünle mukayese yapmak için gidebileceğimiz en eski tarih o. O mukayeseyi yaptığımızda da 2004-2018 arasında Türkiye’nin çöp ithalatının düşük seviyede olduğunu görüyoruz. Çarpıcı olan şey, Türkiye’nin 2018’den sonra bir anda plastik ithalatında dramatik bir ivmeyle bütün ülkeleri geride bırakıp ilk sıraya yükselmiş olması. Türkiye kendi ürettiği plastik atığın yanısıra, yılda 700 bin tonu aşkın plastik çöp ithal ediyor. Oysa bu ülkenin buna karşı ne altyapısı ne de hazırlığı var. 

Eurostat verileri nasıl elde ediliyor?

Bunlar AB ülkelerinin belirlediği veriler. Fakat ne yazık ki her Avrupa ülkesi için 2021 yıllık verilerini raporlamadılar. 2020 yılı verileri 659 bin ton iken, 2021’de 700 bin tonun bile aşıldığını biliyoruz.. Türkiye, 2021 yılında sadece İngiltere çöpünün dörtte birini aldı! 

Az önce Türkiye’nin plastik/çöp ithalatında birinci sıraya yükseldiğini söylerken dünyayı mı, Avrupa ülkelerini mi baz aldınız?

Avrupa’nın atık gönderdiği ülkeler içinde Türkiye maalesef birinci sırada yer alıyor. 

TÜRKİYE’YE DÜNYANIN HER YERİNDEN ÇÖP GELİYOR

Türkiye’ye Amerika’dan da mı çöp geliyor?

Tabii, Türkiye’ye dünyanın her yerinden çöp geliyor. Biz raporlama yaparken sadece 2020-2021 yıllarında Avrupa’yı baz almıştık ama ABD’den, Kanada’dan da atık geliyor. Türkiye dünya çapında Güneydoğu Asya’yla birincilik için yarışıyor ama Avrupa’da kesinlikle birinci. Türkiye çöp sömürgesi hâline geliyor. "Gelişmiş ülkelerin bertaraf edemediği atığın toksik izi neden Türkiye’de" diye sorduğumuzda İngiltere parlamentosu bizi dinliyor ama Türkiye’de ne ilgili bakanlık ne de TBMM bu konuda herhangi bir araştırma yapıyor. 

İngiltere neden bu konuyu soruşturuyor?

Bu soruşturma kapsamında İngiltere Parlamentosu Çevre Komisyonu bizi davet etti ve ben 22 Mart’ta orada Greenpeace Türkiye adına tanık olarak dinlendim. Bana, İngiltere’nin Türkiye’ye ihraç ettiği atıkların çevresel etkilerini, Türkiye’nin bu konuda ne gibi düzenlemeler yaptığını sordular. Atık raporumuzda da belirttiğimiz gibi çoğunluğunun İngiltere’den geldiği kesin plastik atıkların yakılması nedeniyle ortaya çıkan, kanserojen etkiye sahip, hormon, gelişim bozukluğu gibi bir çok hastalığa neden olan toksik kimyasalların boyutunu anlattım. Söz konusu sorunun denetim yönetmelikleriyle halledilemeyeceğini, Türkiye’nin pek çok genelge ve tebliğ yayınladığını ama bunların sürekli delindiğini, kesin çözümün atık ithalatı yasağı olduğunu söyledim. Her ülkenin yapması gerektiği gibi İngiltere’nin de kendi atığını, çöpünü kendi sınırları içinde değerlendirmesi gerektiğini söyleyip bunu neden yapmadıklarını da sordum. 

2020 YILINDA ‘HEDEFİMİZ SIFIR ATIK’ DİYEN ÇEVRE BAKANLIĞI BUGÜN, ‘BİZ BU ATIĞA MUHTACIZ’ NOKTASINA KADAR GELDİ

Yanıtları ne oldu?

Çevre Komisyonu olarak hazırladıkları raporda bu soruya yanıt getireceklerini söylediler. Birleşik Krallık önümüzdeki yıllarda atık ihracatı eylem planı kapsamında adımlar atacak gibi görünüyor. Fakat üzücü olan, aynı çabayı Türkiye’deki Çevre Bakanlığı’nda görememek. 2020 yılında "hedefimiz sıfır atık ithalatı" diyen Çevre Bakanlığı bugün, "biz bu atığa muhtacız" noktasına kadar gelmiş durumda. 

İthal atıklarla ilgili çoğunlukla Adana, Çukurova yöresi gündeme geliyor. Bu çöpler başka hangi şehirlere getiriliyor?

2019’da, İtalya’dan getirilen tonlarca çöpü İzmir’de bulduk. Bunlar karışık, aralarında şırınga gibi tıbbi atıkların da bulunduğu çöplerdi. İzmir’de eski bir çiftliğin bahçesine atılmıştı bu atıklar. Zaten Türkiye’ye yasadışı çöplerin nasıl girdiğini ilk orada fark ettik. Şu anda İstanbul-Sultangazi’de bir bir karakolun arka kısmında yaklaşık bir senedir tamamı plastiklerden oluşan atıklar bekletiliyor. Bu atıklar havaya, suya, toprağa karışıyor ama kimse önlem almıyor. Adana’da Organize Sanayi Bölgesi’ne gittiğinizde, çıplak gözle bu çöp yığınlarını görebiliyorsunuz.

BU İŞTE ÇOK PARA DÖNÜYOR

Az önce bahsettiğiniz Interpol raporundan anlaşıldığı kadarıyla bu atık işinde çok büyük paralar dönüyor, öyle mi?

Evet, bu işte çok para dönüyor. Çünkü şirketler hem bu atıkları Türkiye’ye getirmek için para alıyorlar, hem de bazı atıkları dönüştürüp ondan da para kazanıyorlar. 

Bir süre önce Istanbul’da sokaktan atık toplayan işçilere yönelik operasyon yapıldı. Çok sayıda atık işçisinin çekçeklerine, depolarına el kondu. İstanbul’daki atık toplama işinin şirketlere verileceği de söylendi. İstanbul’daki bu uygulamanın şu anda konuştuğumuz meseleyle ilgisi var mı?

Bu konuda net bir kanıt ortaya koyamıyoruz ama dolaylı ilgisi olduğu çok açık. Geri dönüşümü Türkiye’de gerçekleştiren birincil halka katı atık toplayıcıları. Bizim kendi evimizde, işyerimizde ayrıştırmaya tenezzül etmediğimiz atıkları onlar çöplerden toplayıp ayrıştırıyorlar. Ama maalesef bu işi yapan insanlar hiçbir güvenceye sahip değiller ve farklı milliyetlerden oldukları için de ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Öte yandan belediyeler bu konuda kapasitelerini geliştirmediği gibi, gerçekten geri dönüşüm yapan özel şirketler de yurtdışından çok daha ucuza ithal ettikleri için Türkiye’nin bu konudaki kapasitesini geliştirmek üzere herhangi bir işbirliğine yanaşmıyor. Çünkü yerinden ayrıştırma altyapısı kurmak çok maliyetli geliyor. İthal ettikleri çöpü dönüştürmek, dönüştüremediklerini de yakmak onlar açısından daha kolay ve çok daha kârlı. Fakat bazı firmaların İstanbul’daki atıklara göz dikmiş olması, katı atık işçilerini devre dışı bırakmak istemesi de şaşırtıcı olmaz. 

MESELE TÜRKİYE EKONOMİSİ DEĞİL, BAZI FİRMALARIN ÇIKARLARI

Türkiye’nin Avrupa’nın en büyük çöp ithalatçısı olmasının arkasında ülke ekonomisinin mevcut durumu da bir etken mi? Bu işin ülke ekonomisine bir katkısı var mı?

Atık ithalatı yapan belli başlı firmalar var ve esas kazancı onlar elde ediyor. Dolayısıyla buradaki mesele Türkiye ekonomisi değil, bazı firmaların çıkarları. Firmalar elbette "biz ekonomiye katkı sağlıyoruz" diyor ama bunun tüm Türkiye’ye, çevreye, insanlara, doğaya olan maliyetinden bahseden yok. Biz "geri dönüşüm fabrikaları kapatılsın, insanlar işsiz kalsın, Türkiye ekonomisi geri dönüşümden kazanmasın" demiyoruz. Aksine, bu firmalar gelecek için, çocuklar ve çevre için adımlar atsın, gerçekten geri dönüştürülebilir maddelere yatırım yapsın diyoruz. Bu Türkiye ekonomisinin daha fazla kalkınmasına, yeşil iş imkânlarına kapı açıyor. Ama bu şirketler kısa vadede, en az uğraşla, maksimum kazanç elde etmenin peşindeler ve bu uğurda çevreye büyük zararlar veriyorlar. 

Çöplerin götürüldüğü yerlerde herhangi bir sağlık taraması yapıldı mı?

Maalesef, hiçbir şey yapılmıyor. Biz Adana’daki araştırmayı yapmasak, kimsenin olan-bitenden haberi de olmayacaktı. Dile kolay, 400 bin kat yüksek civarda bir kanserojen kimyasalın barındığı yerde öylece temizlik yapamazsınız. Ama sanki herhangi bir plastik çöpü temizlermiş gibi bunu yapıyorlar. İngiltere Parlamentosu Çevre Komisyonu bize "ne kadar insan bundan etkileniyor" diye sordu. Maalesef bunu da bilmiyoruz. Çünkü Sağlık Bakanlığı’nın bu çöplerin biriktirildiği, yakıldığı bölgelerde son üç-dört senede kaç insanın akciğer veya solunum hastalığı çektiğine dair verileri de bilinmiyor. Oysa Çukurova Üniversitesi’ndeki uzmanlarla yaptığımız görüşmelerde plastik yakımı nedeniyle hava kirliliğinin yükseldiğini ve bu yüzden erken doğumların çok arttığını söylüyorlar. Ama ilgili hiçbir kurum bu atıkların halk sağlığı ve çevre üzerindeki etkilerini araştırmıyor. 

İNSAN KANINDA MİKRO PLASTİK BULUNDU

Yakılan atıkların ne kadar geniş bir bölgeyi nasıl etkilediği biliniyor mu?

Hayır, bu konuda araştırma yapmak da hayati önemde. Fakat mikro plastiklerin Çukurova yöresinde çoktandır suya karıştığını biliyoruz. Plastikler makro, mikro ve nano formatta suya, dolayısıyla besin zincirine dâhil oluyorlar. Adana’da söz konusu çöplüklere yakın bölgelerde sulama kanalları, tarım alanları, narenciye bahçeleri var. Türkiye bu portakalları, narenciyeleri Avrupa’ya ihraç ediyor, vitamin gönderiyor ama oradan çöp alıyor. Gerçek olan bu. Geçtiğimiz hafta yayınlanan bir araştırmada, insan kanında mikro plastik bulunduğu bildirildi. Kutuplarda, denizlerde, havada mikro plastiğin olduğunu biliyorduk ama artık insan kanında bile plastik bulunuyor. Bu dehşet verici bir olay. Yani siz bir çöpü yaktığınızda o yok olmuyor ve uzun vadede yıkıcı etkiler ortaya çıkıyor. Bakın, İngiltere şu anda Türkiye’ye kod değiştirip yasadışı ihracat yapan bir şirketi soruştururken, o yasak maddelerin getirildiği ülke olan Türkiye aynı performansı sergilemiyor. 

Peki bu atıkların getirildiği Adana, İzmir gibi bölgelerinde gözle görülür bir halk veya kamuoyu tepkisi var mı?

Maalesef şimdiye kadar bu konuda gereken hassasiyet ortaya çıkmadı. Ama bu mesele giderek daha büyük bir soruna dönüşecek ve elbette bu konudaki tepkiler daha görünür olacak. 

MARKETTEKİ POŞETLERİN ÜCRETLENDİRİLMESİ, PLASTİK POŞET TÜKETİMİNİ ARTIRDI

Peki ne yapmalı?

Bir kere AB ülkeleri kendi ürettikleri çöpleri, plastikleri kendi bölgelerinde yönetmeli ve Türkiye gibi ülkeleri çöp sömürgesi haline getirmekten vazgeçmeli. Bunun için de plastik kullanımı hızla azaltılmalı ve dönüştürülebilir ürünlere yatırım yapılmalı. Keza Ingiltere ve Almanya gibi ülkeler şimdiye kadar Türkiye’ye gönderdikleri çöplerin yarattığı çevre ve insan sağlığı maliyetini üstlenmeli. En azından plastik ithalatı tamamen yasaklanana kadarki süreçte şeffaflık artırılmalı. Yani biz kamuoyu olarak hangi firmanın ne kadar plastik atık ithal ettiğini, bundan ne elde ettiğini, ne kadarını dönüştüremediğini, dönüştürülemeyen çöplerin ne yapıldığını, yakıldıysa bunların ne tür toksik etkilerinin olduğunu öğrenebilmeliyiz. Bu süreçte Türkiye’nin de bir an önce plastik atık eylem planı hazırlaması ve ithalatı yasaklaması gerekiyor. 

Marketlerdeki poşetler ücretlendirilirken, gerekçe olarak plastik atıkların azaltılması gösterilmişti. Bu uygulama gerçekten de plastik tüketimini azalttı mı?

Hayır, aksine artırdı. Bir kere plastik poşetler 25 kuruştan ücretlendirilince, halk marketlerdeki daha ince, ücretsiz, hafif plastik dediğimiz poşetlere yöneldi ve bu sefer bu poşetlerin tüketimi arttı. Bu alandaki tüketimde yüzde yüz artış olduğunu plastik sektörünün verileri de ortaya koydu. Öte yandan ücretlendirilen poşetlerden elde edilen paranın Çevre Bakanlığı tarafından ne için kullanıldığını da asla bilmiyoruz.

Bu arada Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na Ekim 2021’deki kararnameyle "İklim Değişikliği" sıfatı da eklendi. Bakanlıkta bu bağlamda bir faaliyet genişlemesi var mı gerçekten, yoksa o da mı kâğıt üstünde kaldı?

Paris İklim Anlaşması sonrası Türkiye’nin yerine getirmesi gereken yükümlülüklerden biriydi bu değişiklik. Şu anda kömürden çıkış konusunda bir taahhüt belirlendi ama 2030’a kadar bu konuda ne yapılacağı, keza plastik atık ithalatı konusunda nasıl bir yol izleneceği belirsiz. 

ŞİRKETLERİN KAZANÇLARI İNSAN SAĞLIĞININ ÖNÜNE GEÇTİ

Plastik atık ithalatı sorunu Türkiye’deki muhalefetin gündeminde mi?

Evet, bu konuda muhalefet çok sayıda soru önergesi verdi ama verimli cevaplar alındığını söyleyemeyiz.. Tabii daha fazla muhalefet yürütmek gerekiyor. Neticede Türkiye’nin bir çöp sömürgesi haline geldiğini, bazı şirketlerin kazançlarının insan sağlığının önüne geçtiğini söylemek durumundayız. 

Biz sıradan insanlar ne yapabiliriz?

Türkiye plastik kullanımının azaltılması konusunda çok geride. Avrupa’da tek kullanımlı plastiklerin satışı yasak mesela. Pipet, kulak çubukları, plastik bardaklar gibi ürünleri AB ülkelerindeki marketlerde bulamazsınız. Türkiye’nin de aynı uygulamaya geçmesi gerekiyor. Tabii başından beri konuştuğumuz konuda da ciddi bir duyarlılık sergilemek gerekiyor. En azından www.bukimincopu.org sitesine girip İngiltere’den çöp ithalatının yasaklanması talebi içeren çağrıya imza atabilir insanlar. Bu tür dayanışmalar bizim gibi bu alanda mücadele yürütenlerin hem Türkiye hem İngiltere hükümetlerine karşı elimizi çok güçlendiriyor. Çünkü onlara halkın bu konudaki tepkisini göstermiş oluyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İrfan Aktan Arşivi