Afrika’da bir Muşlu

Hasan Söylemez’in “Tenere” belgeselini izlerken insan ayaklarının altındaki toprağın çekildiği hissine kapılıyor.

Bir belgeselci ekranda, perdede belgesel izlerken konudan çıkarak teknik koşulları, çekim alanlarını düşünmeye başlar.

-Bu ortamda ben çalışabilir miydim?

Hasan Söylemez’in "Tenere" belgeselini izlerken insan ayaklarının altındaki toprağın çekildiği hissine kapılıyor.

Ürpertici bir coğrafya, korkunç koşullarda hayatta kalmaya çalışan insanlar, çaresizliğin sıradanlaştığı, güçlüklerin olağan haline geldiği, bu dünyadan kopmuş tarihin karanlık dönemlerine savrulmuş ülkeler, şehirler beyaz perdede akıp gidiyor.

Neresi mi?

Kara Afrika’nın kara talihli ülkelerinden Nijer’de geçen belgeselin adı aynı zamanda bölgenin de soyadı:

-Tenere!

Tenere Sahra Çölünde Nijer’in Agadez şehriyle Libya arasında uzanan 400 bin kilometrekarelik bölgeye verilen ad… Tenere Tuareg dilinde Çöllerin Çölü anlamına geliyor.

Hasan Söylemez -yönetmen, kameraman, kurgu yönetmeni, operatörü- bölgeyi tanımlarken diyor ki:

-Bölge öylesine ıssız ve hiçlik dolu ki, iki kuyu arasında 200 kilometre mesafe var.

En yakın ağaçların arasında 400 kilometre bulunuyor.

Hasan buraya nasıl düştü?

Ya da böylesine zengin bir belgeselin zirvesine nasıl çıktı?

Her şey üç yıl önce başladı. Hasan Söylemez bisikletle Afrika kıtasını dolaşıp insanlara soruyor:

-Bir hayalin var mı?

Bu uluslararası bir çalışma… Hasan kendi olanaklarıyla dolaşıyor, sonra da kendi sosyal medya hesaplarından paylaşıyor.

Tenere’ye gelince kendi kendine şöyle diyor:

-Hasan burada dur!

Duruyor ve Agadezli Beşir ile birlikte kuzeye yani Libya’ya doğru yola çıkıyor. Nuh’un Gemisi benzeri bir kamyonla on beş günlük yolculuk yapıyor. Ama bu korkunç bir güzergâh…

Son üç yılda 20 bin kişi bu yolculuk sırasında ölmek üzereyken kurtarıldı.

Ölenlerin sayısı bilinmiyor.

Hasan Söylemez’in tek başına başardığını dünyanın en ünlü televizyon kanalları kalabalık ekipler ve büyük bütçelerle yapabiliyorlar.

Hasan Söylemez ise Türkiyeli bir Kürt:

-Afrika’da bir Muşlu!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nazım Alpman Arşivi