Corç abi mahallemizin sevip saydığı bir şahsiyettir

Ölümünden 70 yıl sonra İngiliz gazeteci-yazar, bugün hala revaçta. Çünkü hayatını kalemiyle kazanmış bu mümtaz arkadaş hep yoksulların yanındaydı ve öngörülerinin çoğu doğru çıktı.

Esas adı Eric Arthur Blair. Babası devlet memuru olduğu için o zamanlar Büyük Britanya İmparatorluğunun toprağı sayılan Hindistan’da doğmuş (1903). İngiltere’de, üstelik en iyi okullardan biri olan Eton’da okumuş. Buradaki hocalarından biri ‘’Cesur Dünya’’nın yazarı Aldous Huxley. Bu kitaptaki bakış açısı ile 1984’ün perspektifi ve hoca-öğrenci arasındaki yazışmalar otoritarizmin iki farklı versiyonu/niteliği konusunda bugün için önemli. Müstebitin baskısı ile mağdurun biatı ya da gönüllü kulluğun yaratılması.

Eric, daha sonra yine İngiliz toprağı olan Burma’da yani sömürge yönetiminde memurluk yapmış. Kapitalizm, sömürgecilik, baskı, ırkçılık teorik olarak kitaplarda yazılıdır. Okuyup öğrenebiliriz. Ama bizzat yaşayarak edinilen bilgi, yani pratikten sağlanan bilgi ve tecrübe hem daha zengin ve kalıcıdır hem de teorik bilginin 2-3 kat üstündedir.

George Orwell’den bahsediyorum. Yazar öldükten 70 yıl sonra yayın hakları sona erdiği için, bu aralar habire Orwell kitapları çıkıyor, yeni çeviriler yayınlanıyor, üstad hakkında yeni kitaplar yazılıyor. Yayın haklarının sona ermesi, yayıncılar açısından yazara ya da mirasçılarına herhangi bir ödeme yapmaması anlamına geliyor. Yazar ve okurlar açısından ise, söz konusu eserlerin artık kamuya mal olması anlamında. Orwell artık hepimizin!

20. yüzyılın başında Büyük Britanya’nın (Aslında küçücük bir ada ama dünyanın dört bir köşesine yayıldığı ve güçlü kuvvetli gösterilmesi gerektiği için olsa gerek Büyük adını koymuşlar kendi kendilerine…Yes Great indeed!) dünya egemeni olması dolayısıyla Orwell de, Hindistan’dan Paris’e, İspanya’dan İngiltere’nin kuzey bölgelerine kadar bir çok yöreyi gazeteci olarak görmüş, gezmiş yazmış.

Gazetecilik, Orwell’in gözlemci ve tahlilci niteliklerini geliştirmiş. Edebiyat refleksi kuvvetli, şiir ve öyküler de yazıyor. Tam bir kalem emekçisi.

Londra’da 2. Dünya Savaşı döneminde, 1941-43 yılları arasında BBC’de ‘talk writer’ tabir edilen yorum yazarlığı yaptı. 1945 yılında yayınladığı ‘’Hayvan Çiftliği’’ kitabında, otoriter baskı ve disiplinden söz ederken, BBC’nin yapısından esinlendiği söylenir.

BBC World Service’in adı o zamanlar ‘’Denizaşırı Emperyal Topraklar Departmanı’’ idi. Dış ülkelere hem İngilizce hem de o ülkelerin dilinde yayın yapan BBC, sonraları Bush House’a taşındı. 1949 yılında yayınlanan ‘’1984’’ kitabında 101 numaralı odadan söz eder yazar. O oda BBC’de ‘’Controller’’ tabir edilen Genel Yayın Yönetmeninin odasıdır. Yani iktidarın en önemli mekanı. Ben,1983-87 yıllarında Bush House’da çalışırken Corç abimin ruhunun koridorlarda dolaştığını hissederdim.

Orwell 1950 yılında henüz 46 yaşında iken veremden öldü. Ama bugün, neo-liberal ideolojinin yarattığı kapalı, denetleyici-gözetici, polisiye toplumlardaki istibdat rejimi, çok öncelerde ‘’Hayvan Çiftliği’’ ve ‘’1984’’de ayrıntılı bir şekilde betimlenmişti. Özellikle 1984’de geçen ‘’Novlangue/Newspeak’’(Yenidil/Yenisöylem), ‘’Doublethink’’(Çiftedüşünce belki de İkiyüzlü düşünce), ‘’Big Brother’’(Büyük Birader) ya da ‘’ Thinkpol /Thought Police’’(Düşünce Polisi) gibi kavram, kurum ve ibareler bugün Trump’ın Amerika’sında, Xi Jinping’in Çin’inde ve Uzun Adam’ın Türkiye’sinde de pis pis sırıtıyor.

‘’Hayvan Çiftliği’’ ve ‘’1984’’ romanlarının, ilk yayınlanmasından 1990’lara kadar ilginçtir hem SSCB’de hem de ABD’de farklı gerekçelerle yasaklandığını biliyoruz. Dönemin Moskova yönetimi Orwell’i anti-komünist bulurken, Washington’daki sansürcüler Corç abimin komünist olduğunu belirtmiş.

Öte yandan, tıpkı Kafka’nın adı sıfat olup bir çok dilde karanlık, sıkıntılı, muamma bir baskı anlamında Kafkaesk sözcüğü kullanılıyorsa, Orwellian sıfatı da ‘’Özgürlüklere, açık topluma kast eden otoriter/totaliter bir dünya’’ anlamında kullanılıyor.

Kiralık bir münevver, 2014 yılında Erdoğan tarafından bir ödülle taltif edildiğinde, onun da hazır bulunduğu törende kürsüye çıkıp, "Bugün George Orwell olsa sizi ayakta alkışlardı" demişti. Yine işkembeden sallamış. Orwell hiçbir müstebiti ne otururken ne de ayakta alkışladı. Bu cümlede minimum düzeyde eleştirel bir ima varsa, o eleştiriyi yapma hakkı da 3 kuruş için müstebite yaltaklanana ait olamaz.

Orwell, İspanya İç Savaşı'nın sonuna kadar kendisini daha çok anarşist olarak niteliyor. Sosyalizme de yakın tabi. Barcelona’da Sovyet yanlısı komünistlerin iç savaştaki tutumu ve Stalin’in SSCB’deki politikaları bağımsız solcu aydın Orwell’in, solcu diye bilinen rejimlere karşı da muhalefetini geliştiriyor. Sağcılar, Hayvan Çiftliği ile 1984’ün sadece SSCB’yi betimlediğini öne sürer hep. Oysa ki Orwell’in derdi sistemle, ideolojiyle.

Öngörüleri, dürüstlüğü, zengin edebi-siyasi üretimi ve hümanizmasıyla 20. yüzyıla damgasını vuran Orwell’in bir heykeli bugün Londra’da BBC merkezinde. Heykelin hemen arkasındaki duvarda da şu cümle yazılı:

‘’Özgürlüğün bir anlamı varsa, o da, insanlara duymak istemedikleri şeyleri söyleme hakkıdır’’.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi