'İsveç, Türkiye’nin 82. vilayeti değildir!’

Artık milletvekillerine yönelik tehdit sallamanın boyutları başka ülkeleri de kapsadı.

Stockholm. Solidaritetsföreningen/Dayanışma Derneği, "Reis"in deyimiyle 12 Eylül darbesi "kılıç artıklarının" oluşturduğu, ardı arkası kesilmeyen darbe kurbanları ile adı üstünde dayanışma amacıyla kurulmuş, demokratik, insan haklarını savunan kadim bir dernek.

Derneğin bulunduğu binada, başka benzer dernekler de var. Latin Amerikalılar, Filistinliler ve diğerleri... Güzel de bir kütüphanesi var. Geçenlerde Neruda’nın çocuklar için yazılmış bir kitabı ile kapsamlı bir Filistin Edebiyatı Antolojisini ödünç aldım. 

Zaman zaman farklı dünya müzikleri çalınır kulaklarınıza, İspanyolca, Türkçe, Kürtçe...

Siyasi tutsak aileleri ile dayanışma kampanyası yürütülür...

Konferanslar, şiir dinletileri olur. Örneğin, Sebuktay Kaan ile Nazım Hikmet’i iki dilli dinleme olanağınız olur. 68 kuşağından Veysi Sarısözen’i, Attila Keskin’i, Fahri Aral’ı ya da Başak Demirtaş’ı orada dinledik. Bundan 6 yıl önce Almanya’da kurulan ve içerisinde 140 ülkeden siyasi parti ve kurumların yer aldığı "İlerici İttifak" (Progressive Alliance) HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a "2019 Özel Siyasi Cesaret Ödülü"nü verdiğinde, onu almak için Stockholm’e geldiğinde. 

Ya da taziye toplantıları olur. 12 Eylül’ün cesur analarından Cevriye Biber öldüğünde onu orada anmıştık sevgi ile. Bunlar ilk başta hatırladıklarımdan.

Yasak Kitaplar sergisini de orada açtık. Cezaevindeki ve sürgündeki yazarların kitaplarını sergiledik.

İyi ki var. Benimle gösterdikleri dayanışmaya teşekkür borçluyum. 

Yazımın başlığını, Dayanışma’nın yayınladığı son basın açıklamasından aldım. İzninizle, kendimle ilgili olan kısmı çıkarıp paylaşmak istedik Artı-Gerçek okurları ile. Artık milletvekillerine yönelik tehdit sallamanın boyutları başka ülkeleri de kapsadı.

"Neredeyse 10 yıldan bu yana İsveç Sosyal Demokrat İşçi Partisinin bazı milletvekilleri, Kürt halkı üzerinde gerçekleşen baskılara dikkat çekmek ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan halkların kendi kaderini tayin etme hakkının Kürt halkına da uygulanması için İsveç parlamentosuna önerge vermekteler. 

Son önerge 7 ay önce verilmesine rağmen 10 yıldır ses çıkarmayan AKP hükümeti ve yandaş medya, bu defa Türkiye kökenli milletvekilleri Roza Güçlü Hedin, Kadir Kasırga, Sultan Kayhan ve Serkan Köse’yi hedef göstermeye başladı. AKP trolleri, İsveç Parlamentosu milletvekillerine karşı sosyal medyada bir ırkçı histeri ve tehdit kampanyası başlattılar.

Erdoğan iktidarı, baskılarının sınırlarını genişleterek, seçilmiş İsveç Sosyal Demokrat İşçi Partisi 4 milletvekilini açıkça tehdit etmektedir. Sanki İsveç, Türkiye’nin 82. vilayetidir! AKP yandaş sosyal medyası en kirli elleriyle çamur kampanyası başlatmakta gecikmediler! 

Son aylarda korona krizini iyi yönetemediğinden dolayı hem ulusal hem de uluslararası düzeyde eleştirilere maruz kalan Erdoğan iktidarı sıkışmış durumda. Korona krizi nedeniyle artan işsizlik oranı, açlık sınırına varan yoksulluk ve insan hak ve özgürlüklerini hiçe sayan totaliter rejim baskısı Türkiye’de yaşayan milyonları nefes alamaz hale getirdi. Son iki hafta içinde seçilmiş 5 HDP'li belediyeye kayyum atandı... Muhalefet partileri, yazar ve gazeteciler ‘’darbeci’’ olarak hedef gösterilerek bütün toplum susturulmaya devam edilmekte.

İsveç Hükümeti Sessiz Kalmamalı

Son zamanlarda meydana gelen bazı olaylar karşısında İsveç hükümetinin sessizliği, bu ülkede yıllardır onurlu insanlar olarak çalışan, vergi veren ve İsveç’in gelişmesi için çaba sarfeden bizleri kaygılandırmaktadır. İsveç’e iltica etmiş olan Erdoğan rejimine muhalif bir Kürt gencinin geçenlerde İsveç ve Türk istihbarat servislerinin ortak işbirliği ile Türkiye’ye geri gönderilmesi endişe vericidir...

Bu nedenle İsveç hükümeti, İsveç’te seçilmiş 4 milletvekiline karşı Erdoğan iktidarı tarafından başlatılan bu çirkin kampanyaya ve tehditlere sessiz kalmamalıdır. Düşünce özgürlüğü, insan hak ve özgürlükleri konusunda dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer alan İsveç, yurttaşlarının güvenliğine (yönelik tehditlere) karşı gereken cevabı vermelidir. İsveç Dışişleri Bakanlığı, İsveç parlamentosunda görev yapan milletvekillerine karşı yönelen bu tehdit ve iftira kampanyasına karşı, Türkiye’nin Stockholm Büyükelçisini acil toplantıya çağırarak bu durumu protesto eden bir "ültimatom" vermelidir. Erdoğan diktatörlüğüne, İsveç’in kendi yurttaşlarını ve seçilmiş politikacılarını sahiplendiği ve sonuna kadar da korumaya hazır olduğu gösterilmelidir. Çünkü İsveç hükümetinin sessiz kalması Erdoğan’ı cesaretlendiriyor, saldırganlıkta sınır tanımıyor ve baskılarını daha da pervasızlaştırıyor. 

İsveç hükümeti, yurttaşlarının güvenliğinden sorumludur ve bunun gereklerini yerine getirmekle yükümlüdür."

DAYANIŞMA DERNEĞİ

Bu arada iki "Reis" Yassıada’yı halkın ziyaretine açmış. Ertuğrul Günay’ın Adanın sadece bir Hafıza Merkezi olacak bir müze olarak, ağaçlandırılarak açılması önerisine uyulmadı ve Müteahhitrokrasi, küçük adayı binalarla doldurarak rezil etti. Kazara Auschwitz bunların eline verilse, her yanı bina ile doldururlar vallahi. 

Yassıada zulüm adasının, toplama kampının kurbanlarının anısına ne kadar büyük saygısızlıkta bulunduklarının farkında bile değiller.

Mağduriyet sömürüsünün de bir sınırı, bir adabı olmalı. Ne adap ne sınır kaldı ülkemde ne yazık ki.

Yanılmıyorsam, 27 Mayıs darbesini, radyodan Alparslan Türkeş ilan etmişti. Ve onun partisinin başkanı açıyor adayı!

Sembolik de olsa kurulmuş olan DP yok, her darbenin kurbanı olmuş sol partilerden zaten hiç bahsetmeyelim!

Ha, bu arada 27 Mayıs’ın Ülkücü Şehitler Günü olduğunu öğrendim. 

Menderes, Zorlu, Polatkan dolayısıyla "ülkücü şehit" olmuş oldu. Demirel’in "üçe üç"ünden nerelere geldik Ya Rabbim!

MHP merkezinin dağıttığı resimlerde, iki Reis oldukça hüzünlü ve yalnız görünüyordu. Sanki Meçhule Giden Bir Gemideymişler gibi.

Acaba, kaç seçilmiş belediye başkanının, kaç parti liderinin, kaç belediye ve il idare meclisi üyesinin toplama kampına benzemeye başlayan yeni Yassı Adalarda bulunduğu, hafızalarının küçücük bir köşesinden geçti mi? 

Her nedense, "Kuzuların Sessizliği" filmini hatırladım.

Kuzuları kurda teslim etmemeli Vicdan, ülkede eğer bir nebze kaldı ise.

Sadece bir dilek.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi