Biz ne koronalar görmüşüz!

Hasılı koronadan dolayı bu kez 70’likler grubu olarak şimdi yeniden 'şüpheli' kategorisine girdik. Ama ne umurumuz. Biz ne koronalar görmüşüz Türkiye’de!

1971 yılında genç bir cürmü olduğum Sebahattin Eyüboğlu ne güzel aktarmış Türkçeye, Paul Eluard’ın Paris’te zor zamanların ruh halini, hayatta kalma dürtüsünü yansıtan "Karartma/Couvre-feu" şiirini. Ve Zülfü de ne güzel seslendirmişti:

"Kapılar tutulmuş neylersin
Neylersin içerde kalmışız
Yollar kesilmiş
Şehir yenilmiş neylersin
Açlıktır başlamış
Elde silah kalmamış neylersin
Neylersin karanlık bastırmış
Sevişmezsin de neylersin."

Okumanın ve müzik dinlemenin zamanı.

Erol Özkoray ile ses/görüntüleşiyoruz. O da ev hapsinde Paris’te, izlenimlerini anlatıyor. Paris bu kez Nazi değil, Korona tehdidi altında! Millet bakkal kuyruğunda 1 metre ara ile duruyor. Orwell’in 1984’ündeki gibi helikopterle anonslar yapılıyor. Eyfel Kulesi çevresi Nazi işgalinde bile bu kadar insansız kalmamıştı.

1971 Balyoz operasyonunda da İstanbul, Nazi işgali altında Paris gibiydi. Ama işgalci kendi ordusuydu. Neymiş, İsrail’in başkonsolosu kaçırılmış. Fahrenheit 451’deki gibi bütün evler basılmakta, yazar ve aydınlar gözaltına alınmakta. Yahu, İsrail yapmadı bunu Filistinlilere karşı!

Neyse ki, dedem, Zeynep Hatun Medresesinden müderrislik titrini almış Meletli Ömer Lütfi efendinin resmi var salonda, benim odamda ise Karl Marx’ın. Onu da bir başka dedem sanıyorlar.

Sakala hürmet! Evi basan zabitan sakala hürmet dokunmuyor kitaplara. "FETÖ’cüler" yeni sızmadı orduya! Ertesi gün bir bakıyorum bizim İktisat Fakültesinden İdris Küçükömer, Sencer Divitçioğlu gözaltında, Maliye Enstitüsünden Sevim Hanım, Fatih’ten komşum şair A. Kadir (sabıkalı ya hiç şansı yok!), Yaşar Kemal, alınmayan yok. Veysi’nin evini basanlar siyasi şubeden, Hikmet Kıvılcımlı’nın Ant’tan çıkan "27 Mayıs" kitabını bulunca, komiser bağırıyor: "Bu gençleri azdıran zaten bu kart zebani!"

Fahri Aral gibi kimi arkadaşlar Belgrad Ormanlarında zulaya yatıp yırtıyor.  Ben de Balyoz vartasını atlattıktan bir süre sonra emmioğlu Hakkı Zarakol’un evinde inzivaya yatıyorum. Ne de olsa o da 50’li yılların TMTF’sinden. Dertten anlar. Bol klasik müzik LP’si, bol MEB klasikleri. Nutuk’un harika ciltli özel bir kâğıda basılmış ilk nüshası bile var kitaplığında. Hakkı abi, bana kapısını 15-16 Haziran olaylarından dolayı arandığımda da açmıştı bir yıl önce. Ne de olsa o da 27-28 Nisan günlerinde yaşamış benzeri durumları. Balkondan Göztepe Parkına bakıyorum, biramı yudumlarken.

Temmuz ortası İngilizce sınavına girecek olan sınıf arkadaşım Yücel Yaman ile Çınaraltı’nda buluşmak üzere sözleşiyorum. Bülent Yardımcı’nın Süleymaniye’deki kadim evinde yapacağız bunu. Vapuru kaçırınca buluşamıyoruz. Hadi eve bir uğrayım demez olaydım. Evde duş alıp, dinlendikten sonra annem odama geliyor, "kapıda iki arkadaşın var, seni soruyor" diyor. İki sivil, "bir ifadeniz var" diyor. Troleybüs, Sirkeci, Sansaryan Han, meşhur çift hilalli kapı.

Sen Devrim İçin Hareket Tiyatrosundan yırt, 15-16 Haziran’dan yırt, Kanlı Pazar’dan yırt, işçi Şerif Aygün cenazesinden yırt! "Artık tanışma vakti geldi" diyorum.

Herhalde çevrede muhbir vatandaşlara not bırakılmış, gelirse bizi bir çaldırın diye. Yakınımızdaki bakkaldan şüpheleniyorum.

51 tevkifatından bakiye, miyop gözlüklü, çiroz komiser de nedense Doktor’a takmış. O da "Gençleri zehirleyen mikrop" diye tanımlıyor onu. Kim bilir Cağaloğlu’ndaki muayenehanesine ya da Göztepe’deki Emine hanımla yaşadıkları eve ziyaretlerimde düşmüşüm belki de takip raporlarına.

Doğrusu bir süre kibar davranıyorlar, benim dalga geçer gibi cevaplarıma. Neymiş, FKF’nin MDD’ci olmayan kanadı olarak 1969 yazında yaptığımız seminerlere takmışlar, örgüt çıkaracaklar.

Meğerse 36 dinleme bandı doldurmuşlar, bu arada Sebahattin Eyüboğlu’nun ünlü Perşembe sofrası da takip altındaymış. 78 yılında Ecevit’in bakan yaptığı Dr. Sükan, "nefes alışlarını bile dinliyoruz" diye hava atıyor 1969 yazında. Biz de dalga geçiyoruz, "Yahu bizden bahsediyor adam. Sorarlarsa çekirdek yemek için toplandık deriz." Al sana Çekirdek Örgütü, 2 yıl sonra!

Aynı 1969 yazı Ankara’da da Yusuf Küpeliler, yani FKF MDD kanadı da dinleme altındaydı. Oktay Etiman hatta gözaltına alınacak, ilk ciddi işkenceye tabi tutulacaktı. Bu moral bozmasın diye açıklanmayacaktı.

Yaşar Kemal, balyozdan yırtıp serbest bırakıldı ama bu kez eşi Tilda cürmümüz oldu, Azra Erhat, Sebahattin Eyüboğlu’nun eşi piyanist Magdelena Rufer ile birlikte.

Hasılı koronadan dolayı bu kez 70’likler grubu olarak şimdi yeniden "şüpheli" kategorisine girdik. Ama ne umurumuz. Biz ne koronalar görmüşüz Türkiye’de!

Şu ara elimde, İlhami Yazgan’ın Ganime Gülmez ile tercüme ettiği Leopold Schefer’in "Börklüce Mustafa" kitabı var. Alt başlık ise "Güneşin Altında Çarmıha Gerilenler."*

Kitap kurdu İlhami arkadaşımız, 19. yüzyılın Kürtlere, Süryanilere ilişkin gizli hazine kitaplarını ortaya çıkarma uzmanıdır. Allah’ın Almanı 1839’da, bizim Börklüce Mustafa, Şeyh Bedrettin üzerine otursun kitap yazsın! Onların da köylü isyanları var ya, Börklüce’den 100 yıl sonra.

Timur virüs salgınından sonra Anadolu coğrafyası, eşitlik, kardeşlik, ortaklık ütopyası ile Rumunu, Türkünü, Yahudisini bir araya getirmişti.

Bizim coğrafya zulmün tarihi yanında direnişin, eşitlik ve kardeşlik kavgasının da tarihine sahip. Bunun içindir ki, biz 68 kuşağı 1020’lerin Anadolu solunu keşfetmekten nasıl hoşlanmışsak, 1918 kuşağı Nazım Hikmetler de Şeyh Bedrettinleri keşfetmekten hoşlanmıştı.

Vardık, varız ve var olacağız hesabı.

Biz ne koronalar görmüşüz! RTE virüsü dahil!

*Leopold Schefer, Börklüce Mustafa, Ceylan Yayınları, İstanbul Eylül 2019

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi