Demokrasinin kilidi Kürtlerde ve solda

RTE'yi çözümlemek için, tam da 'Louis Bonaparte'ın 18 Brumaire'i'ni okumanın zamanı! Seçim sandığından çıkan bir cumhurbaşkanının imparatora (bizde Sultana!) dönüşmesinin öyküsü.

Döndük dolaştık yine aynı noktaya geri geldik. Bakalım demokrasinin kapalı kapısının kilidinin Kürtlerde ve solda olduğu ne zaman kafalara dank edecek.

Hadi çok gerilere girmeyelim. Eğer 2015 yılı Haziranı'nda RTE'nin dizi Kürtlerle solun ittifakı ve bazı diğerlerinin de kısmi desteği ile kırıldığında, daha farklı bir tavır gösterilip Kürtlerle solun ittifakı dıştalanmasaydı, yüz binler Ankara'da YSK'nın ve diğer kurumların önüne yığılsaydı, bugün Türkiye çok daha farklı bir noktada olacaktı.

3 milyon nüfuslu küçük, ama yüreği büyük Ermenistan, bize son derece anlamlı bir demokrasi dersi verdi.

Orada da Başkanlık sistemi, Rusya'da, Azerbeycan'da ve Orta Asya cumhuriyetlerinde olduğu gibi mutlaklaştırılmak istendi. Ama Ermeni halkı bu oyuna "Voç" yani "Hayır" dedi, şiddete başvurmadan, sivil itaatsizlik ile.

1991 yılında, SHP ve DYP, sözde Türkiye demokrasisinin iki tarihi damarı, 12 Eylül rejimine hayır diyerek, "demokratikleşme" programı ile seçimi kazanarak, bir tarihsel uzlaşı koalisyon hükümeti kurdular. Almanya'da Sosyal Demokratlar ile Hristiyan Demokratların kurduğu büyük koalisyon gibi.

Ama demokrasinin kilidi olan Kürtleri dıştalayınca, 12 Eylül rejimi daha beter bir halde geri döndü ve bugünlere geldik.

Aslında 2015 seçimlerini kazanan Kürt sorununun barışçıl çözümü projesi olmuştu.

Bir hamle daha atmaya kıl payı kalmışken masa devrildi ve bugünlere geldik.

Ve tarih bir kez daha bir şans koydu önümüze.

Ve bu kilidi yine Kürtlerle solun ittifakı çözecek. Hayır Bay Altan Tan, haksızsın, Türkiye solunu, "marjinal" diye niteleyerek, sözde aşağıladığını sanarak.

Türkiye solu da, 90 küsür yıldır, Kürtler gibi aynı yoketmeci, tasfiyeci, soykırımcı sistemin zulmünü yaşadı.

Artık, Kızıl Elma ülküsü, yani Pan-Türkizm geleceğin ülküsü olarak ilan edildiği noktada, hayat boyu saltanatlar planlanırken, hala buralarda kalmışken yazıklar doğrusu.

Geçmişte, CIA'nın paralelinde, baş hedef Moskova'yı gösterenler, Moskova'da mekan tuttular.

Bugün Kızıl Elma ülküsü, ancak Moskova'nın güdümünde Avrasya teorilerini benimseyerek mümkün.

Kızılelmacılık artık Moskova merkezli Avrasyacılık ideolojisinin araçlarından biri.

Marx, 200 yaşında! Ve hala dünyaya ilham vermeye devam ediyor. Ekim devriminin tecridinden ve nihai tasfiyesinden sonra, sanki dünya politikası, "nerede kalmıştık, oradan devam!" hikayesine dönüştü.

Marx'ın ekonomik çözümlemelerinin hala güncelliğini korumasının ötesinde, 19. yy dünya politikasına ilişkin çözümlemelerinin de yeniden okunmasında fayda var.

Örneğin Çin üzerine yazıları...Çin manüfaktürünün ilk globalleşme örneğinin yaşanmasından sonra çökmesi ve bugünkü Çin'in yükselişi ve Liverpool'un, Amerikan devasa sanayi kentlerinin çöküşü üzerine ilginç bir karşılaştırma yapılabilir. Belki bütün bunlardan dolayı, Marx Anglosakson dünyasında akademik çevrelerde yapılan çalışmalarda  hala popüler, kıta Avrupa'sında biraz "out" olurken. Tabii, bu arada Japonya ve Çin'de de Marksist araştırmaların yoğun olduğunu hatırlatalım.

Ya da Çarlık despotizminin Avrupa demokratik ve sol hareketleri karşısında nasıl bir tehdit oluşturduğu analizleri, niye şiddetle Rus çarlığına karşı çıktığını yeniden okumakta da yarar var.

Osmanlı halklarının birliktelik projelerini Avusturya İmparatorluğu ile birlikte nasıl çökerttiklerini düşünmek gerek. Fransız devriminden sonra, Rigas'tan başlayıp, 1876 anayasasının nasıl Rus çarlığının yayılmacılığı ile çökertildiğini yeniden okumak gerek.

RTE'yi çözümlemek için, tam da "Louis Bonaparte'ın 18 Brumaire'i"ni okumanın zamanı! Seçim sandığından çıkan bir cumhurbaşkanının imparatora (bizde Sultana!) dönüşmesinin öyküsü.

1978'de Belge kurulurken, ilk kitap olarak Riazanov'un Sosyalist Akademi'de sadece Marx ve Engels'in yaşamını değil, onları yaşadıkları dönemin içinde resmeden derslerini seçmiştik.(*)

Riazanov, Kautsky'lerin yakın arkadaşı idi. Alman Sosyal Demokrat hareketi içinde de bir Marx uzmanı olarak saygınlığı vardı. Üniversitede iken, bir gün sahaflar çarşısında, 3. sayfasında bizim spartakistlerden birinin adı yazılı 1919 basımı, Kautsky önsözlü Kapital'i bulunca dünyalar benim olmuştu. Açıklayıcı dipnotlar Riazanov tarafından yazılmıştı. Bolşevik değil Menşevikti. Buna rağmen Lenin 1920 yılında Marx-Engels Enstitüsü kurulduğunda onun başına, Avrupa'da arşiv için gerekli her şeyi toplamasını sağlayacak bir bütçe ile Riazanov'u geçirecekti. Efsanevi MEGA'yı (Toplu Eserler) yayınlamaya o başladı. Ne yazık ki, 36 sonrası temizliklerde o da nasibini aldı ve 1938'de sürgünde öldü.

(*) David Riazanov, "Karl Marx/Friedrich Engels, Hayat ve Eserlerine Giriş", Türkçesi: Ragıp Zarakolu, Belge Yayınları No 01, Ocak 1978. Kitabın sonunda, seçimlere yönelik olarak, Marx'ın hazırladığı bir İşçi Anketi, o tarihe kadar Türkçeye yapılan Marx/Engels çevirilerinin bibliyografyası yer almaktaydı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi