Türkiye’nin Ortadoğu’daki blöfü

Erdoğan’a göre oyunda hiç yer almamak yerine zayıf olanın tarafını tutmak stratejik bakımdan daha iyi.

Eğer sonuçları itibariyle değerlendireceksek, Türkiye’nin Ortadoğu ve Akdeniz politikası bir felakettir. Erdoğan’ın amacı kazananları desteklemek ve dost edinmek değil. Bundan dolayı olsa gerek Ankara ve Moskova’nın arası yine iyi değil. Erdoğan Suriye’den Libya’ya ve Filistin’e kadar hak iddia ediyor ve Türkiye’nin Ortadoğu’da en önemli oyuncu olduğunu iddia ederek kayıplarını bir stratejik başarı imiş gibi sunmaya çalışıyor. Türkiye’nin Suriye’den Libya’ya kadar gerçekleştirdiği askeri müdahalelerin tam bir felaket getirdiğini söyleyebiliriz.

Tüm bu çatışmalarda Türkiye ya kaybedeni desteklemekte ya da durumu çıkmaza sokmakta. Ankara ne Suriye’de ne de başka yerde kazananı destekleme derdinde değil. Tek hedefi bu komşu ve dış ülkelerde varlığını oluşturmak ve başka ülkelere Türkiye’nin çıkarlarını kabul ettirmektir.

Mesela İdlib’de Ankara’nın durumu bir çıkmazdadır. Türkiye’nin desteklediği muhalif çete grupların Esad güçleri karşısında ayakta kalabilmeleri mümkün değil. Esad güçleri Rusya’nın sağladığı hava desteğinin sayesinde tüm ülkede ilerliyor. Türkiye ise ısrarla kaybetmeye mahkûm muhalif çete gruplarını desteklemeye devam ediyor. Türkiye İdlib’deki konumunu savunarak dünya kamuoyuna kendini kabul ettirmeyi ve Suriye’nin geleceği konusunda söz sahibi olmayı hedefliyor. Bir de göçmen akımının önünü almayı başarıyor şimdilik. Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin sürekli irtibat içerisindeler. Tüm bunlar Türkiye için bir fırsat yaratıyor. İdlib’i kullanarak Suriye’nin geleceğine ilişkin tüm görüşmeler ve pazarlıklarda kendi çıkarlarını savunmakta. Özelikle de sınır boyundaki Kürt bölgelerine ilişkin politikasında.

Libya’da da aynı taktiği izlemekte. Oraya asker, silah ve çeteleri göndermekte ki bunların bir kısmı radikal cihatçı gruplardır. Fayiz Serrac’ı desteklemekte. Serrac’ın yönettiği hükümet Trablus’ta ayakta kalmayı başarsa bile bu bir çıkmazdan başka bir şey olamaz. Serrac’a karşı savaşan Halife Hafter’in güçleri şimdiden ülkenin büyük çoğunluğunu denetimlerine almış bulunmaktalar. Hafter Rusya, Fransa, BAE, Mısır ve bölgenin diğer ülkelerinin desteğini almış durumda.

Ama Suriye’de olduğu gibi Libya’da da Türkiye’nin amacı bazı güçleri desteklemek değil kendini yerleştirmek ve bu ülkelerin geleceği konusunda söz sahibi olmaktır. Berlin’de, Cenevre’de ve diğer yerlerde gerçekleşen barış görüşmelerinde yer almaktadır. Türkiye bu çatışmalarda taraf olduğu sürece dünya kamuoyu Türkiye’yi muhatap alma mecburiyetinde olacak. Böylelikle Türkiye kendisini bölgenin önemli gücü olarak konumlandırıyor.

Bir de Akdeniz’de Kıbrıs sahillerinde petrol arama çalışmaları yapıyor ve bundan dolayı Lefkoşa yönetimi ve Avrupa Birliği ile gerginlik yaşıyor. Bunun için Türkiye’ye karşı yaptırımlar uygulanabilir. Uluslararası kamuoyu Libya ile Türkiye arasında imzalanan deniz sınırları anlaşmasını kabul etmiyor. Ki zaten Trablus’taki hükümet böyle bir anlaşma imzalama gücünde değil.

Türkiye’nin Kıbrıs sahillerindeki faaliyetleri İsrail, Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs’ın çıkarlarına ters. Zaten bu ülkeler ile birlikte İtalya, Ürdün ve Filistin ulusal yönetimi, bu bölgede gaz kaynaklarının çıkarılması ve ihracatı için Doğu Akdeniz gaz ittifakını oluşturdular. Bu bağlamda Türkiye’nin Akdeniz’deki politikasını değerlendirirsek, ancak bir felaketten söz edebiliriz. Ankara’nın amacı dost edinmek değil sadece Akdeniz’deki pozisyonunu güçlendirerek Türkiye’nin çıkarlarını dikkate alma sinyali vermektir.

Bazı Arap ülkeleri dışında Türkiye’nin İsrail-Filistin sorununa yaklaşımı da onay almamakta. Hamas ile yakınlaşması, Mısır’a ve Körfez monarşilerine hakaretlerde bulunması Ankara’yı daha fazla izole ediyor. Şu anda Türkiye’nin Ortadoğu bölgesindeki dostları çok az; bunlar Katar, İran ve Hamas.

Erdoğan’a göre ise böyle bir politika Türkiye’nin önemini ortaya koyuyor ve Filistin’in geleceği başta olmak üzere bölgedeki tüm sorunlarda söz sahibi olduğunu gösteriyor. Erdoğan için önemli olan böyle bir durum Arap ülkelerle dostluktan daha çok değerlidir. Eğer Türkiye’nin bölge politikasını sonuçları itibariyle değerlendirirsek o zaman bunun bir felaketten başka bir şey olmadığını görürüz. Ankara bu kayıpları gözden çıkarmış gibi. Erdoğan kaybedenlerin tarafını tutuğunu biliyor, onun için önemli olan bu çatışmalarda yer alarak Türkiye’nin gücünü göstermektir. Erdoğan’a göre oyunda hiç yer almamak yerine zayıf olanın tarafını tutmak stratejik bakımdan daha iyi.

Erdoğan’ın bu blöfünün nereye varacağını zaman gösterecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi