16 Nisan'a giderken, anayasa değişikliği hakkında sorular
Genel seçim yapmıyoruz. Bir parti seçmiyoruz. Yarın hepimize gerekli olacak olan hukuk devleti ve demokrasi konusunda temel bir tercih yapıyoruz.
Anayasa değişikliklerinin oylanmasına iki gün kaldı. İki ayı aşkın süredir yoğun bir kampanya taarruzuna maruz kaldık. Bu anayasa değişikliklerinin mutlaka kabulünü isteyen iktidar çevreleri, ellerindeki bütün imkanlarla topluma karşı tam bir beyin yıkama faaliyeti sürdürdü.
Buna karşılık, değişikliklere karşı çıkan çevreler, işin doğası gereği oldukça dağınık ve çok daha kıt imkan(sızlık)larla kampanya yapmaya çalıştılar.
Başta TRT olmak üzere bütün tv'lerin ve yazılı basının iktidar sözcülüğüne soyunduğu bu ortamda, olabildiğince somut konuşmaya, değişiklik maddelerini anlatmaya çalıştılar.
Kendi payıma, -hukuk eğitimi almış, bağımsız ve sade bir yurttaş olarak- ben de, topluma ses duyurabilecek bir mecra bulduğumda aynı şeyi yapmaya, değişiklik maddeleri hakkında bilgilerimi paylaşmaya, insanları düşünmeye, araştırmaya, sorular sordurmaya teşvik ve gayret ettim.
Bir siyasi parti değil, bir yönetim biçimi tercih etmenin eşiğinde olduğumuza göre, doğru yöntemin de bu olduğuna inanıyorum.
O nedenle, oylama öncesi bu son yazımda da, aynı yöntemle devam etmek, bu anayasa değişikliği üzerinde bazı sorular sormak istiyorum. Herkesin bu sorulara verdiği cevaplar, umuyorum ki, 16 Nisan'da sandığa atacağı oyun rengini belirlemeye yardımcı olacaktır. Başlayalım:
1- Değişikliğin 16.maddesi anayasadan Bakanlar Kurulunu çıkarıyor.
Artık sadece Başbakan değil, Bakanlar Kurulu da yok.
TBMM'nin yayınladığı Meclis Bülteni'nin 42. sayfasında da aynen
"Sistemde Bakanlar Kurulu olmayacak" diye yazıyor.
Oysa ilan panolarında "Güçlü Hükümet"ten söz ediliyor.
Sistemde Bakanlar Kurulu olmadığına göre, sizce bir hükumetten, hele güçlü bir hükümetten söz edilebilir mi?
2- ABD sisteminde Başkan seçime girerken Yardımcısı olacak kişiyi ilan ediyor. Bakan olarak atamak istediği kişileri de Senato'nun onayına sunuyor.
Bizde bu kuralların hiçbiri yok.
Cumhurbaşkanının dilediği kişileri, dilediği sayıda, Meclis'e ve -seçime girmediklerine göre- millete sormadan, böyle en üst makamlara atayabilmesi devlet yönetiminin ciddiyeti ile bağdaşır mı, kabul edilebilir mi?
3- Bugünkü anayasada Cumhurbaşkanına Meclis Başkanı vekalet ediyor. Değişikliğe göre, atadığı kişilerden biri ona vekalet edecek ve yokluğunda yetkilerini kullanacak.
Halkın seçmediği, seçimden önce kim olacağı dahi bilinmeyen birinin Cumhurbaşkanlığı gibi devletin en yüce makamına vekalet edip, onun yetkilerini kullanması doğru mudur?
4- Değişikliğe göre Bakanlar ve Cumhurbaşkanı Yardımcıları, Meclise ve millete değil, sadece Cumhurbaşkanına karşı sorumlu olacaklar.
Bakanlar Kurulu olmayacağı için, Meclis, 'güvenoyu',
Bakan adı verilen kişiler Meclis'e karşı sorumlu olmadıkları için 'gensoru' ve Meclisle muhatap olmadıkları için 'sözlü soru' veremeyecek.
Oysa ilan panolarında "güçlenen Meclis"ten söz ediliyor.
Bu kadar yetkileri kısıtlanmış bir Meclis'in güçlendiğinden söz edilebilir mi?
5- TBMM'nin üye sayısı 550'den 600'e çıkıyor. Bu sayı 1995'e kadar 450 idi.
Yetki ve işlevleri azalan, içinden hükümet bile çıkmayacak olan Meclis'in üye sayısının 600'e çıkarılmasına gerek var mı?
6- Cumhurbaşkanının parti üyesi ve parti başkanı olmasının yolu açılıyor.
Devletin başı ve milletin bütünlüğünün temsilcisi olması beklenen Cumhurbaşkanı, bir partinin başkanı olarak, 'cumhurun' yani tüm milletin başkanı olmak yerine, bir parçanın/ bir partinin başkanı konumuna indiriliyor.
Ülkenin ve milletin birliğinin, bütünlüğünün korunması açısından Cumhurbaşkanının bu kadar günlük siyasetin içinde taraf olmasını doğru buluyor musunuz?
7- Anayasaya yargının 'bağımsız' olması yanında 'tarafsız' da olmasını öngören bir sözcük ekleniyor. Bu güzel bir 'temenni'.
Buna karşılık, parti başkanı olarak günlük siyasetin tarafı olan Cumhurbaşkanının, yüksek kademe yöneticilerini ve en yüksek yargı organının üyelerini atadığı bir ortamda, yargının 'bağımsız ve tarafsız' olacağı tezi inandırıcı, güven verici olabilir mi?
8- Bugünkü anayasada olağanüstü hal ilanı için Bakanlar Kurulu Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanıyor ve Milli Güvenlik Kurulu'nun da görüşü alınıyor.
Getirilmek istenen değişikliğe göre Cumhurbaşkanı, tek başına 'Olağanüstü Hal' ilan edebiliyor ve bu durumda hiçbir anayasal sınırlama olmadan kanun gücünde kararnameler çıkarabiliyor.
Bu kadar önemli bir konuda bir kişinin, herhangibir organın, kurulun görüşünü almadan karar alması ve hukuki sınırlamaları olmadan tek başına kanun gücünde düzenleme yapabilmesi kabul edilebilir mi?
9- Bugünkü anayasada Cumhurbaşkanı, sadece 45 gün içinde Hükümet kurulamaması şartı altında seçimlerin yenilenmesine karar verebiliyor.
Değişiklikse, herhangibir şarta bağlı olmadan Cumhurbaşkanına dilediği zaman seçimleri yenileme imkanı veriyor. Bu durumda iki seçim birlikte yapılıyor. Oysa Meclis bu kararı salt çoğunlukla değil, ancak 3/5 üyenin (360) oyuyla alabiliyor.
Cumhurbaşkanına hiçbir şarta bağlı olmadan, tek başına ve sınırsızca Meclis'i feshetme ve seçimleri yenileme yetkisi verilmesi doğru mudur?
10- Bu değişiklik paketine göre: Cumhurbaşkanı parti başkanı olarak milletvekillerini belirliyor.
İstediği zaman seçimleri yenileme yetkisi de olduğu için 'Yasama' üzerinde önemli güç ve etki sahibi oluyor.
Bakanlar Kurulu olmadığı, istediği kişileri dışarıdan Bakan yapma ve azletme yetkisi olduğu için tek başına 'Yürütme' güç ve yetkisini elinde bulunduruyor.
Yargının üst düzeyinde çok sayıda atama yetkisine sahip olduğu için
'Yargı' üzerinde de önemli güç ve yetki sahibi oluyor.
Yasama, Yürütme ve Yargı erklerinin bu kadar tekelleştiği, kuvvetler ayrılığının olmadığı bir rejime demokrasi denilebilir mi?
Bu sorulara herkes iyi düşünerek cevap vermelidir. Genel seçim yapmıyoruz. Bir parti seçmiyoruz. Yarın hepimize gerekli olacak olan hukuk devleti ve demokrasi konusunda temel bir tercih yapıyoruz. Bu tercih Türkiye'nin barışına, birliğine, ekonomik ve toplumsal gelişmesine katkı yapmalı. Bizi medeni dünyadan koparmamalı, ikinci, üçüncü kümelere düşen ülke görünümüne indirmemeli.
En önemlisi demokrasi uğruna yüzyıldır verilen bunca emeğe saygısızlık, çocuklarımızın geleceğine yazık etmemeli.
1950'den bu yana, her kritik eşikte doğru ve sağduyulu kararlar vermiş olanak insanlarımızın, bu eşikte de doğru ve sağduyulu karar vereceğine, ülkeyi bilinmez bir maceraya sürüklenmekten koruyacağına inanıyorum, inanmak istiyorum. 16 Nisan anayasa değişikliği oylamasının uğurlu, umutlu, hayırlı olmasını diliyorum.