Doğan Özgüden

Doğan Özgüden

1915 yıldönümünde Garo Paylan'ın örnek militanlığı...

Ayrılmak zorunda kaldığı Meclis'te sekiz yıldır verdiği mücadele için Garo Paylan'a teşekkür borçluyuz... Meclis dışında yürütmeye başladığı mücadelede başarılar diliyoruz.

Geçen yıl, sürgünümüzün 50. yılı üzerine düzenledikleri gecede Belçika Demokrat Ermeniler Derneği'ndeki dostlarımızla söyleşi, doğup büyüdüğüm topraklarda Osmanlı Devleti tarafından katledilen, tehcir edilen, yaşadıkları korkunç trajedi Cumhuriyet yönetimi tarafından da sürekli inkar edilen Ermeni ulusunun diasporadaki mensuplarıyla bir dertleşmeydi.

Türkiye'de çalıştığım gazetelerde, militanlığını yaptığım, hattâ 1964’teki 1. Kongresi’nde Merkez Yürütme Kurulu’na seçildiğim Türkiye İşçi Partisi’nde Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani, Kürt dostlarım, meslektaşlarım, yoldaşlarım olmuştu… Ama 12 Mart 1971 darbesinden sonra Türkiye’den ayrılıncaya kadar 1915 Soykırımı'nın, bırakın ciddi şekilde gündeme alınmasını, söyleşi düzeyinde bile sözünün edildiğini anımsamıyordum.

Bu acı gerçeği tüm çıplaklığıyla öğrenip tavır almak benim için de Türkiye'deyken değil, ancak 12 Mart 1971 darbesinden sonra başlayan sürgün yaşamımızda mümkün olmuştu. 1915 soykırımı ve tehcirinin Türkiye çıkışlı sol sürgünün gündemine girmesi de, ancak 70’li yılların sonlarında başlayan kitlesel Asuri, Ermeni ve Kürt göçünün yerleştiği ülkelerde örgütlenmesi, daha önce bu ülkelerde oluşmuş diasporalarla ilişki kurarak güçbirliği yapması sayesinde gerçekleşebilecekti.

O bağlamdadır ki, 12 Eylül 1980 darbesinin ardından sürgünde Demokrasi İçin Birlik örgütü adına yayınladığımız Tek Cephe Gazetesi'nin Nisan 1981 tarihli sayısında 1915 Soykırım'ının tanınması gerektiğini ilk kez gündeme getirmiştik.

Türkiye'de ise bu tarihsel gerçeği tanımaya ve tanıtmaya yönelik ilk yürekli çıkışı, Belge Yayınları kurucusu sevgili dostlarım Ayşe Nur Zarakolu ve Ragıp Zarakolu 1993 yılında Yves Ternon'un Ermeni Tabusu adlı eserini yayınlayarak gerçekleştirdiler.

Ondan üç yıl sonra da, Hrant Dink ve arkadaşları tarafından Türkçe-Ermenice Agos haftalık gazetesinin 5 Nisan 1996'da yayına başlamasından itibaren 1915 Soykırımı'nın tanınması için mücadele, insan hakları savunucusu Kürt ve Türk dostların katılımıyla kitlesel bir boyut kazanmaya başladı.

Türk soykırımcıların misillemesi de gecikmedi. Gazetenin kurucusu sevgili Hrant Dink 19 Ocak 2007'de Agos Gazetesi'nin önünde alçakça katledildi.

Hem başarılı bir gazeteci, hem de insan hakları savunusunun seçkin bir siması olan Hrant Dink'in mücadelesini yurt dışından hayranlıkla izleyip İnfo-Türk'ün Avrupa dillerindeki yayınlarında yansıtırken, kendisiyle şahsen tanışmamız, katledilmesinden kısa bir süre önce, Avrupa Birliği'nin Türkiye'deki durum üzerine düzenlediği bir panele konuşmacı olarak katıldığımızda mümkün olmuştu.

Hrant Dink'in bayrağını yerde bırakmayan Ermeni dostlarımız içinde, eşi ve onun adına kurulan vakfın başkanı Rakel Dink'in ve de 2015'te HDP milletvekili olarak Meclis'e girerek mücadelesini sekiz yıldır gerek Meclis çatısı altında, gerekse Türkiye'nin ve dünyanın dört bir yanında yılmak bilmeksizin sürdüren Garo Paylan'ın özel yerleri var...

Rakel Dink'le en son 2014'te Brüksel'de Güneş Atöyeleri'ni ziyareti sırasında bir araya gelmiştik, eşinin ve halkının haklı kavgasını ayakta tutma konusunda anlattıkları aynı doğrultuda mücadele veren ekibimiz için çok değerli bir ders olmuştu.

AVRUPA BAŞKENTİNDE GEÇEN YIL GARO PAYLAN'A ALÇAKÇA SALDIRI

Garo Paylan ile şahsen karşılaşmamız ise geçen yıl mümkün olabildi... 2 Nisan 2022'de, Belçika Demokrat Ermeniler Derneği'nde Red belgeselinin gösteriminde yapımcısı ve yönetmeni yazar Kadir Akın ve gazeteci Hayko Bağdat'la birlikte Garo Paylan'ı da bağrımıza basmıştık.

Garo Paylan'ı özgür ansiklopedi Vikipedi şöyle tanıtıyor:

"Garo Paylan, Malatya'lı Ermeni bir ailenin üç çocuğundan ortancası olarak 3 Ekim 1972'de İstanbul'da doğdu. Kuşaklardır ayakkabıcı olan ailesi, 1969'da Malatya'dan İstanbul'a göç etmiş ve kendisine dedesi Yemenici Garabet adının kısa hâli olan Garo adını vermişti.

"Eğitimini İstanbul'da sürdüren Paylan, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi'nden mezun olduktan sonra Yeşilköy Ermeni Okulunda yöneticilik yaptı ve Ermeni okullarının bağlı olduğu cemaat vakıfları tarafından kurulan eğitim komisyonunda koordinatör olarak görev aldı. Ana dil temelli çok dilli eğitimin gelişimi için projeler yönetti.

"Haziran 2015 Türkiye genel seçimlerinde Halkların Demokratik Partisi'nin İstanbul'da üçüncü bölge ikinci sıradan milletvekili seçilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girdi ve böylece TBMM tarihinde 54 yıl sonra ilk kez meclise giren Ermeni milletvekillerinden biri oldu. 13 Ocak 2017'de Türkiye parlamentosunda 'yaptığı konuşmada '1913-23 döneminde dört halkı kaybettik. Ermenileri, Rumları, Süryanileri, Yahudileri kaybettik. Büyük katliamlarla, soykırımlarla bu topraklardan ya sürüldüler ya mübadelelere uğradılar. Bir zamanlar yüzde kırk'tık, bugün binde bir'iz. Herhalde başımıza bir iş geldi ki -ben adına soykırım diyorum, siz ne derseniz deyin- bugün binde bir'iz' dediği için AKP, CHP ve MHP milletvekillerinin saldırısına uğradı.

"Konuşmaya cevaben söz alan bu üç partinin grup başkanvekilleri Ermeni Soykırımı'nın olmadığını söyleyerek Paylan'ın parlamento iç tüzüğünün 161. maddesi gereğince cezalandırılmasını talep etti. Bunun üzerine Paylan'a 'Türkiye Cumhuriyeti'ne veya onun anayasa düzenine sövmek, meclis yapıları yahut eklentileri içinde yasak bir eylemde bulunmak' gerekçesiyle üç birleşimden uzaklaştırılma cezası verildi ve sözlerinin Meclis tutanaklarından da silinmesi kararlaştırıldı. 161. maddeye göre cezalandırılmasına anlam veremediğini söyleyen Paylan, 'Hakaret içermeyen, tarihi bir tez ortaya koyan bu konuşmama gösterilen tahammülsüzlük, yeni milliyetçi cephenin özgürlükleri ne kadar daralttığını, daraltacağını gösteriyor... Bu linççi, aşırı milliyetçi ve faşizan iklimden endişe duyuyorum' yorumunu yaptı."

Sevgili Garo Paylan, TBMM'deki saldırıdan beş yıl sonra, hem de Avrupa Birliği'nin ve NATO'nun başkenti Brüksel'de de, cismen olmasa da ismen, Türk faşistlerinin saldırısına uğradı.

Her yıl olduğu gibi, 24 Nisan 2022'de Brüksel'de de 1915 Ermeni Soykırımı'nı anma etkinlikleri yapılmıştı. Ne ki, anmanın yapıldığı Ixelles Belediyesi'nin Henri Michaux meydanındaki Soykırım Anıtı iki gün sonra Türk faşistlerinin iğrenç saldırısına uğradı.

Anıtın üzerine kırmızı boyayla ırkçı faşist MHP'nin bayrağındaki üç hilali çizen saldırganlar, ayrıca "Fuck Paylan" şeklinde bir küfür yazmışlardı. İngilizce küfür kelimesiyle birleştirilen isim, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 24 Nisan vesilesiyle Ermeni Soykırımı'nın tanınması için bir önerge vermiş olan Ermeni milletvekili Garo Paylan'a aitti.

Önceki yıllarda da benzer önergeler veren ve bu nedenle nefret söylemlerine hedef olan Paylan'a bu kez doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan, kamuoyuna hitaben yaptığı konuşmada "alçak, müptezel, hain" gibi küfürler eşliğinde bir linç kampanyası başlatmıştı. MHP lideri Devlet Bahçeli ve onun çizgisinde ayrı partiler kuran Meral Akşener ve Ümit Özdağ, Paylan'a karşı kin ve nefret söyleminde birbirleriyle yarışmışlardı.

Bu saldırı üzerine bir araya gelen Avrupa Süryaniler Birliği, Belçika Asuri Enstitüsü, Belçika Demokrat Ermeniler Derneği, Belçika Ezidi Evi, Brüksel Halkevi, Brüksel Kürt Enstitüsü, Güneş Atölyeleri ve İnfo-Türk, 29 Nisan 2022'de yayınladıkları ortak bildiride şöyle diyorlardı:

"Türkiye Ermenilerinin TBMM'deki biricik ve onurlu temsilcisi Garo Paylan, bundan 15 yıl önce ırkçı faşist bir cinayete kurban edilen Ermeni gazeteci Hrant Dink gibi hedefleniyor. Mensup olduğu HDP de önümüzdeki seçimlere katılmasını engellemek için kapatılmak isteniyor ve tüm etkili isimleri tutuklanma riskiyle karşı karşıya bulunuyor.

"Merkezi bir politikanın yansımaları olan diğer olgular gibi Brüksel'deki Ermeni soykırım kurbanlarına adanmış anıtın kirletilmesinden de Türkiye yönetimi sorumludur. Bu suçu işleyenlerin bir an önce ortaya çıkartılması ve bağlantılarının deşifre edilmesi gerekir. Bizler Türk devletinin çeşitli biçimlerde mağdur ettiği topluluklar olarak, aramızda tam bir dayanışmayla, bu tip saldırılar karşısında yek vücut olduğumuzu ilan ediyor, halkları birbirine karşı getirmeye çalışan Türk egemenlerini lanetliyor, onların hedefindeki Garo Paylan'ı ve HDP'lileri savunmak için tüm demokratik güçleri dayanışmaya davet ediyoruz."

GELECEK PARLAMENTODA GARO PAYLAN VE BAŞKA ERMENİ MİLLETVEKİLİ EKSİKLİĞİ

Ne üzücüdür ki, bu saldırının üzerinden bir yıl geçtikten sonra, sevgili dostumuz Garo Paylan, 14 Mayıs 2023 genel seçimlerinde HDP tarafından yeniden aday gösterilmediği için, sekiz yıldır büyük özveriyle ve yiğitçe mücadele verdiği TBMM'den dışlanmış olacak.

Agos gazetesi yayın yönetmeni Yetvart Danzikyan 14 Nisan 2023 tarihli "Ermeni adaylar meselesi" başlıklı yazısında konuya şu açıklığı getiriyor:

"2015 seçimlerinden sonra HDP, AKP ve CHP’den üç Ermeni vekil seçilmişti. Çok partili hayatta ilk kez üç Ermeni vekil üç ayrı partiden TBMM’ye girmişti: HDP’den Garo Paylan, CHP’den Selina Doğan, AKP’den Markar Esayan. Bu, yakın tarihte bir ilk olması sebebiyle büyük önem taşıyordu.

"Elbette o dönemin atmosferini de hatırlamak gerekir. Her şeyden önce, Kürt sorununda çözüm süreci masadaydı. Umut vardı. Ayrıca Hrant Dink Cinayeti ve cinayet sonrasında yüz binlerin katıldığı cenaze töreni, Ermeni toplumunun sorunlarına ve tarihine bir ilgi doğurmuştu. Bu hava içinde partiler seçilecek bir yerden Ermeni aday göstermeyi uygun görmüşlerdi.

"Çözüm sürecinin hükümet tarafından sona erdirilmesi ve milliyetçi/baskıcı politikaların tercih edilmesiyle, bu hava ilerleyen yıllarda büyük ölçüde dağıldı. 2018’e geldiğimizde CHP Selina Doğan’la ikinci dönem devam etmezken, başka bir Ermeni aday gösterme yoluna da gitmedi. Markar Esayan’ın beklenmedik kaybıyla, Garo Paylan TBMM’de tek Ermeni vekil olarak kaldı.

"Paylan, hem ilk hem de ikinci dönemde çok önemli işler yaptı. Sadece Ermeni toplumunun tarihsel ve güncel sorunlarıyla ilgilenmedi, ülkenin gidişatıyla ilgili, özellikle demokratikleşme konusunda kritik çıkışlar yaptı. Bu performansıyla sadece Ermeni toplumundan değil, Türkiye’nin diğer halklarından da övgüler aldı.

"Ancak HDP’de iki dönem kuralı olduğu biliniyordu... HDP, Garo Paylan için bir istisna yoluna gitmedi. Oysa böyle bir beklenti vardı. Bilhassa Ermeni toplumunda...

"HDP bundan önce, seçimler yaklaşırken, azınlık toplumlarından isimlerle bir araya geldiği geniş toplantılar düzenlerdi; o toplantılardan eğilimler, isimler çıkardı. Bu daha sağlıklı bir yoldu. HDP bu kez bu yola gitmedi. TİP de öyle. İyi niyetlerini anlıyorum, ancak parti ile aday adayları ve toplum arasında bir mekanizma ve diyalog kurmadıkça sağlıklı bir yol bulmak zorlaşıyor.

"Bu dönem böyle. Zaten muhalefet cephesindeki partiler bütün enerjilerini ‘Tek Adam’ sisteminden kurtulmaya harcıyorlar. Dolayısıyla bu dönem de azınlık temsiliyeti tatmin edici olmadı. Ancak bu topraklardaki azınlık haline gelmiş/getirilmiş toplumların TBMM’de temsil edilmesi konusunu önemli bulan tüm partilerin, yeni ve katılımcı mekanizmalar üzerine kafa yorması şart."

Brüksel'den ermeni dostumuz Aris Nalcı da, Artı Gerçek'teki 17 Nisan 2023 tarihli yazısında, aday gösterilmeyen Paylan'ın yerine HDP'nin bir başka Ermeni aday göstermemiş olmasını eleştirerek şöyle diyor: "Garo Paylan'ın ikinci dönem milletvekili seçilmesi ile bu durum biraz değişmişti. Öyle ki onun meclis içinde ve dışındaki aktif siyaseti, kendisini artık kimlikler üstü bir yere taşımıştı. Bu yüzden aslında bizler yeni dönemde Paylan'ı HDP içinde siyasetine devam ederken 'Ermeni' kotasından bir başka vekilin aday gösterilmesini bekliyorduk. Eldekinden de olduk. İkinci yüzyılın meclisinin tek Ermeni milletvekili büyük ihtimalle AKP'den olacak. Ne ironiktir ki büyük bir ihtimalle yine muhalefette kalacak" diyor.

Nalcı yazısında bir de önemli uyarıda bulunmuş: "Garo'nun mecliste dediği şu cümleler ikinci yüzyıl meclisinin kulağına küpe olsa keşke: Zannettik ki Abdülhamit gittiğinde bu ülkeye demokrasi gelecek. Öyle olmadı. Beteri geldi. Şimdi de zannediyoruz ki Erdoğan gidince demokrasi gelecek. Bu bizim mücadelemize bağlı..."

Değerli Ermeni meslektaşımız Murad Mıhçı da Ar tı Gerçek'teki 14 Nisan 2023 tarihi yazısında şöyle diyor:

"Hiç inkâr edemeyeceğim, bu süreçte Yeşil Sol Parti listelerinde Ermeni adayın olmaması beni ve tüm toplumu üzdü. Eminim ileride telafisi yapılacaktır. Bu nedenle seçilecek vekillerin tarihsel açıdan görevleri çok fazla. Önceki yazılarımda da ifade ettiğim gibi özellikle bu süreçte Ermeni vekil adayları çok önemliydi. Ne yazık ki Meclis’te bugünkü vekil dağılımında muhalif yapılarda siyaset yapan vekiller arasında bizim temsiliyetimiz olmayacak. AK Parti’nin Ermeni adayının, siyaset hattını nasıl bir çizgiyle belirleyeceği ise bilinmez. Umuyorum ve ümit ediyorum ki özellikle Emek ve Özgürlük İttifakı vekilleri, bizlerin iradelerini Meclis’te en iyi şekilde yansıtacak."

Evet, HDP'nin Türkiye genelinde hiçbir Ermeni aday göstermemesine karşılık Emek ve Özgürlük İttifakı üyesi TİP İstanbul 2. bölgeden Masis Kürkçügil'i aday göstermiş bulunuyor.

Sevgili Masis, ta 60'lı yıllarda hem Türkiye İşçi Partisi militanı, hem de sol yazar ve araştırmacı olarak bizim mücadele arkadaşımız ve yakın dostumuzdu. Dostluğumuz 1980 darbesinden sonra onun da bizim gibi siyasal sürgün olarak Avrupa'da bulunduğu yıllarda pekişerek devam etti. 14 Mayıs'ta seçilebilirse, hem mücadeleci yapısıyla, hem de entelektüel birikimiyle yasama planındaki çalışmalara büyük katkı sağlayacağında hiç kuşkum yok, ama altta izah edeceğim nedenlerle bu pek de gerçekleşebilir görünmüyor.

GARO PAYLAN'IN SAYGI DUYULACAK ÖRNEK MİLİTANLIĞI

Önümüzdeki seçimde sol partilerin ortak liste çıkarmak yerine sol seçmenleri altı ayrı listeyle karşı karşıya bırakmalarının sol milletvekili kaybına yol açacağını şimdiye dek geçmişten örnekler vererek sürekli vurguladım.

1965 seçiminde Meclis'e 15 milletvekiliyle giren 1. TİP iç çekişmeler nedeniyle 1969 seçiminde hem oy kaybına uğramış, hem de milli bakiye sisteminin kaldırılmış olmasının da etkisiyle milletvekili sayısı 2'ye düşmüştü. Bu düşüşte, hiç kuşku yok ki, kapanan yasama döneminin Meclis çalışmalarında hem entellektüel birikimleriyle, hem de hitabet yetenekleriyle iz bırakan Sadun Aren ve Behice Boran gibi milletvekilleri dahi aday listelerinden dışlanırken örneğin Adıyaman'da sırf oy hesabıyla bir toprak ağasının liste başı yapılması da büyük rol oynamıştır.

14 Mayıs seçimlerinde de, sol oyların tam altı parti arasında bölüneceği İstanbul 2. Bölge'de, Emek ve Özgürlük İttifakı'nın üyesi YSP seçime Hasan Cemal'in, diğer üyesi TİP ise Ahmet Şık'ın başını çektiği listelerle seçime girerken, bu ikinci listede 13. sıradan aday gösterilen Masis Kürkçügil'in milletvekili seçilmesi mümkün olabilecek midir?

Yazıma son noktayı koymak üzereydim ki, Avusturya'dan gelen bir haber, Garo'ya olan sevgimi ve saygımı bir kez daha perçinledi:

Yeşil Sol Parti’nin Avusturya’daki seçim kampanyasının önemli etkinliklerinden biri Viyana'da yapılmış. Kitlesel katılımın olduğu toplantı salonu Yeşil Sol Parti’nin bayraklarıyla donatılmış. Toplantı açılışında 1915 Ermeni Soykırımı’nın yıldönümü dolayısıyla soykırım lanetlenmiş. Ardından HDP’li vekil Garo Paylan, YSP adayı olarak değil, HDP militanı olarak konuşmuş:

"Cezaevi duvarlarını şimdi yıkma zamanıdır. Eğer faşizme karşı durmazsanız faşizmin zindanlarında buluşursunuz. Bunun için vereceğiniz her bir oy özgürlük kapısını açacaktır. Özgürlük kapısını aralamak için her birimiz seferber olmalıyız. Selahattin Demirtaş için, Sabahat Tuncel için, Figen Yüksekdağ için, Gültan Kışanak için ve bütün dostlarımız için, Türkiye’yi özgürleştirmek için seferber olalım!”

Sevgili Garo Paylan, şimdiye kadar Meclis'te ve Meclis dışında verdiğin örnek mücadele için teşekkürler... Bundan böyle Meclis dışında vereceğin mücadelede de yolun açık olsun!


Doğan Özgüden: 1952’den itibaren İzmir’de Ege Güneşi, Sabah Postası, Milliyet, Öncü gazetelerinde çalıştı, 60’larda İstanbul’da Gece Postası ve Akşam Gazetesi genel yayın yönetmenliği yaptı. 1967’den itibaren eşi İnci Tuğsavul, Yaşar Kemal ve Fethi Naci ile birlikte sosyalist Ant Dergisi’ni yayınladı. Gazeteciler Sendikası, Gazeteciler Cemiyeti, Basın Şeref Divanı ve Türkiye İşçi Partisi yönetimlerinde bulundu. 12 Mart 1971 darbesinden sonra Türkiye’den ayrılarak yurt dışında Demokratik Direniş Örgütü, İnfo-Türk Haber Ajansı ve Güneş Atölyeleri, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Demokrasi İçin Birlik örgütü kurucuları arasında yer aldı. Evren Cuntası tarafından 1982’de eşiyle birlikte Türk vatandaşlığından çıkartıldı. 12 Mart rejimine karşı Türkiye Dosyası, 12 Eylül rejimine karşı Kara Kitap adlı İngilizce, Türkiye’deki ve sürgündeki yaşamını ve mücadelelerini anlatan iki ciltlik “Vatansız” Gazeteci ve beş ciltlik Sürgün Yazıları adlı Türkçe ve Fransızca kitapları bulunuyor. Kurulduğu tarihten beri Artı Gerçek'e yazıyor. (https://www.info-turk.be/ozguden-tugsavul-T.htm)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doğan Özgüden Arşivi