20 yıl önce gündem AB idi…

2002 yılında gündem AB idi, gündem uyum yasalarıydı. Bugün hiçbirinin esamisi okunmuyor. 20 yıl sonra nasıl bir Türkiye olacak?” diye sormuştum. 20 yılı bilmem ama bu yıl en azından “cehennemin kapılarını” kapatabilirsek daha umutlu olacağız…

2001 yılı Ekim ayında AB’ye adaylık sürecinin bir gereği olarak Anayasa’da 34 maddede değişiklik yapıldı.

2002 yılında ise söz konusu anayasal değişikliklere uygulanabilirlik kazandırmak için uyum paketleri çerçevesinde yasal değişiklikler gerçekleştirildi.

Şubat, Mart ve Ağustos aylarında kabul edilen üç paketle düşünce özgürlüğü ile ilgili olarak TCK’nın 312, 159 ve TMK’nın 8. maddesi gibi maddelerin yanı sıra Basın Kanunu’nda da değişikliklere gidildi.

***

Birinci Uyum Paketi, 2002’nin 6 Şubat günü TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. TCK’nın 312. ve 159. maddeleri ile TMK’nın 7. ve 8. maddelerinde değişiklikler yapıldı.

Mart ayında TBMM’de yeni bir uyum paketi daha kabul edildi. Bu paketle de düşünce özgürlüğü ile ilgili olarak Basın Kanunu’nda yeni düzenlemeler yapıldı.

***

Üçüncü Uyum Paketi 3 Ağustos günü TBMM’de kabul edildi.

Pakette düşünce özgürlüğü ile ilgili olarak TCK’da, Basın Kanunu’nda, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunu’nda ve Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanunu’nda değişiklikler yer aldı.

TCK’nın 159. maddesine şu fıkra eklendi:

“Birinci fıkrada sayılan organları veya kurumları tahkir ve tezyif kastı bulunmaksızın, sadece eleştirmek maksadıyla yapılan yazılı, sözlü veya görüntülü düşünce açıklamaları cezayı gerektirmez.”

AKP iktidarının ilk yıllarıydı

Uyum yasaları konusundaki gelişmeler 2003 yılına da taştı…

11 Ocak 2003 tarihinde yürürlüğe giren 4778 sayılı yasanın 4. maddesi ile de “basın yayın kuruluşları sahibi, yazı işleri müdürü ve muhabirleri haber kaynaklarını açıklamaya zorlanamaz” hükmü getirildi.

Yine Üçüncü Pakette yer alan Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’un 4. maddesi ve Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanunu’nun 2. maddesinde yapılan değişikliklerle de “anadilde yayın” ve “anadilin öğrenilmesi” diyebileceğimiz haklarla da kültürel haklar konusunda başlangıç niteliğinde adımlar atıldı.

***

AB standartlarında bir ülke, bir devlet ve toplum yaratmak için yapılan tüm değişikliklerin olumlu etki doğurabilmesinin, başta yargı organlarının anlayış ve yorumuna, sonra da devlet etme zihniyetine bağlı olduğunu geçen yirmi yılda çok acı deneyimlerle gördük.

Hatta özgürlüklerin katledilmesinde öyle bir noktaya geldik ki yargı artık ne yasa ne anayasa dinler oldu.

***

Avrupa Birliği, anayasa ve uyum yasalarına rağmen bunun uygulanmasına ait endişelerini 20 yıl önce gündeme getirmişti.

9 Ekim günü açıklanan “Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Katılım Sürecine İlişkin 2002 Yılı İlerleme Raporu”nda Türkiye’de ifade özgürlüğünün mevzuatın yanı sıra, yargı süreçlerinde ortaya çıkan farklı yorumlar nedeniyle de kısıtlandığı belirtilerek “uygulama” sorununa dikkat çekildi.

Raporda, “Günlük uygulamalar, kanunun yorumlanmasındaki farklılıkları göstermektedir. Sonuç olarak, açıklık, şeffaflık ve hukuki kesinlik açısından eksiklikler bulunmaktadır. Kanıtlar, bazı davalarda, aynı kanun hükmünü uygulayan hâkimin beraat kararı verdiğini, başka bir davada ise farklı yönde bir karar çıktığını göstermektedir. Bu durum, kanunun yorumunun öngörülemezliği sorununu ortaya çıkarmaktadır” denildi.

***

Gene Raporda, Avrupa Birliği’ne uyum yasaları çerçevesinde TCK’nın 159. ve 312. maddeleri ile TMK’nın 7. ve 8. maddelerinde yapılan değişikliklere önemli bir yer ayrıldı.

Değişikliklerle “suçun mevcut tanımının korunduğu” ancak cezaların değiştirildiği, dolayısıyla yeni düzenlemelerin etkisinin ancak “zamanla görülebileceği” vurgulandı.

***

Raporda özetle şu görüşlere yer verildi:

“İfade özgürlüğü ile ilgili hükümlerdeki (TCY’nin 159, 312 ve TMY’nin 8. maddesi) değişikliklere rağmen, TCY’nin değiştirilmemiş diğer hükümlerinin, savcılar tarafından, ifade özgürlüğünü sınırlandıracak şekilde kullanılması yönünde belli bir eğilim mevcuttur.

Bu husus, özellikle üniversitede seçimlik dil dersi için dilekçe veren öğrencilere uygulanan 169. madde açısından (yasadışı silahlı örgüte yardım ve yataklık) geçerlidir.

İlk yasal değişikliklerin Şubat ayında yürürlüğe girmesinden itibaren, mevzuattaki değişikliklere dayanarak birçok dava açılmıştır.

Mahkeme kararları, yasal değişikliklerin uygulanmasında fazla tutarlı davranılmadığını göstermektedir.

Bir dizi dava beraatla sonuçlanırken, benzer nitelikteki başka davalarda ağır cezalara hükmedilmiştir.

Bu durum, hukuki kesinlik ilkesini zedelemektedir.

…. Şiddet içermeyen görüşlerini açıklamaktan dolayı cezaevinde bulunan kişiler sorunu çözümlenmemiştir.”

***

Yasa başka, uygulama başka olunca da davaların önü alınamadı…

2002 yılında sözlü ya da yazılı olarak ifade edilen görüşler nedeniyle en az 386 dava görüldü.

2002 yılında TCK’nın 159. maddesi uyarınca en az 25 dava açıldı, yıl içinde sonuçlanan 39 davada 22 mahkûmiyet, 17 beraat kararı verildi.

TCK’nın 312. maddesi uyarınca 47 dava görüldü.

Bunlardan 14’ü mahkûmiyet, 12’si beraat ile sonuçlandı.

58 dava TMK’nın 6. maddesi uyarınca görüldü; bunlardan sonuçlanan 28 davadan 26’sında mahkûmiyet kararı verildi.

55 dava ise TMK’nın 8. maddesi uyarınca görüldü; bunlardan yıl içinde sonuçlanan 17 davanın 13’ünde mahkûmiyet kararı verildi.

TCK’nın 169. maddesi uyarınca görülen 147 davadan 69’u sonuçlandı; 57 mahkûmiyet kararı verildi.

***

Aradan 20 yıl geçti…2002 yılında gündem AB idi…

Gündem uyum yasalarıydı…

Gündem özgürlüklerin genişletilmesiydi…

Bugün hiçbirinin esamisi okunmuyor.

O zamanlar yargının yapılan değişikliklere uyum sorunu tartışılıyordu.

Bugün yargının hukuku boğarak öldürmesi sıradanlaştı.

Yazının başında “Acaba 20 yıl sonra nasıl bir Türkiye olacak?” diye sormuştum…

20 yılı bilmem ama bu yıl en azından “cehennemin kapılarını” kapatabilirsek daha umutlu olacağız…

Tüm okurlara, çok daha mutlu olmayı arzu ettiğimiz yeni bir yıl diliyorum.


Mehmet Altan: İlk imzası 15 yaşında yayınlandı.20 yıl Sabah,6 yılda Star gazetelerinde baş yazarlık ve yazarlık, televizyon programcılığı ve yorumculuk yaptı. 30 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yaptı.1993 yılından beri profesör. Yayınlanmış 40 civarında kitabı var.15 Temmuz sonrası Anayasa'nın 19.,26. ve 28. maddeleri yok sayılarak tutuklandı.21 ay cezaevinde kaldı. AYM,AİHM ve Yargıtay kararları ile hak ihlaline uğradığı saptandı. 29 Ekim 2016 tarihinden beri KHK'lı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Altan Arşivi