Mehveş Evin
Acıların ittifakı
Cumhur ittifakı çatlar mı, Türkiye ittifakı ne anlama geliyor, Demokrasi ittifakı nasıl genişletilir… Siyasi gündemi belirleyen, kaplayan bu başlıklar şüphesiz önemli.
Ancak bu başlıklar kadar ilgi çekmeyen, tartışılmayan o kadar çok acı ve önlenebilir kayıp yaşanıyor ki.
Bağımsız, ahlaklı gazetecilik yapmaya gayret eden bir avuç yayın ve sosyal medyadaki bireysel çabalar olmasa, hiç gündeme gelmeyecek, sahiplenmeyen sesler tamamen yitip gidecek.
Oysa medyasından siyasetine, yargısından akademisine, tüm kurumlarda tarumar edilen güveni tekrar diriltmenin, daha sağlıklı bir toplum, hakça bir düzen inşa etmenin ve "kazanma"nın tek yolu, bu acılara kulak vermek.
Yapılan sorumsuzluklar, hırsızlıklar, haksızlıklar, ayrımcılıklar, hatta lince, cinayete varan şiddet, ancak geniş kitlelerin ilgisini, tepkisini çekince ve uzun süre gündemde tutulunca bir çözüm, bir eylem söz konusu oluyor. O da bir ihtimal...
Çaresizlik o kadar derin ve katmerli ki herkes sosyal medyada "başının çaresi"ne bakmaya çalışıyor.
Çocuğunun hastalığından çocuğunun katilini arayanlara...
Yüzüne asit atılan genç kadının tedavisinden tren faciasında canından olan yakınları için adalet arayanlara...
Farklı kesimlerin birbiriyle kıyaslanmaz acıları, mücadeleleri "taymlayn’da sıralanırken şahsen tarifsiz bir ızdırap duyuyorum. Öte yandan umut var, çünkü ses bazen geniş kitlelere yayılabiliyor, sonuç alınabiliyor, bir hayat kurtulabiliyor. Geniş bir kesime yayılan adaletsizlikler üzerinden ortaklaşılıyor.
Ve bazen, güç birliği yapma eylemi bile insanı sağaltabiliyor.
BAŞKA ÇOCUKLAR İÇİN SESİMİZ BİR OLSA
Rabia Naz cinayeti, başta Metin Cihan olmak üzere, gazetecilerin ısrarlı takibi sayesinde gündemde. Aksi takdirde Rabia Naz, kayıtlara ‘intihar eden bir kız çocuğu’ olarak geçecek, ismini bile kimse hatırlamayacaktı.
En son AKP’li Canikli’nin şikâyetiyle babası Vatan Şaban’ın akıl hastanesine kapatılmak istendiğini öğrendik.
Acıların ittifakı dedik... Çorlu tren faciasında oğlunu kaybeden Mısra Öz Sel, Şaban Vatan’a destek için bir mesaj yayınladı: "Çocuklarımız geri gelmeyecek ama başka çocuklar için seslerimiz bir, ellerimiz bir olacak."
Çorlu faciası demişken, aileler 1 haftadır adalet nöbetinde… Zira yedisi çocuk, 25 insanın öldüğü olaya dair tutuklu tek bir sanık yok, sadece 4 TCDD çalışanı yargılanıyor. Aileler, sosyal medyada #corludatakipsizligeson diye seslerini duyurmaya çalışıyor.
Hatırlarsanız Aladağ’daki kız yurdu yangınında 11’i çocuk, 12 kişinin yanarak ölmesinin üzerinden 2.5 yıl geçti. Süleymancılara ait yurdun yöneticileri ve kamu görevlilerine açılan davada 2 yıldan 15 yıla hapis cezası isteniyor. Ancak son celsede savcı sadece 7 yurt görevlisini cezalandırmalarını talep etti. (Dava süresince yaşanan ağır hukuk ihlalleri ve tarikatçılık ilişkilerini muhabirimiz Rıfat Doğan yazdı.)
SAVAŞ KADAR AĞIR BİLANÇO
Çocukların yanarak ölmesine sebep olacak kadar sorumsuz davrananlar, bu gidişle birkaç yıl yatıp tarikatçılığa yaslanarak serbest kalabilir...
Bu haftanın "acı ve adaletsizlik" mesaisine bir başka örnek: Suruç’taki IŞİD saldırısında evladını yitiren Besra Erol, oğlu için mezarı başında söyledikleri ve basın açıklamaları yüzünden "örgüt üyeliği"yle suçlanıp 7.5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Peki kaç kişinin haberi oldu?
İş cinayetlerinde Avrupa birincisi, dünya üçüncüsü Türkiye’de, adalet arayan aileler yedi yıldır toplanıyor. 28 Nisan’ın, çalışırken ölen işçiler için yas günü ilan edilmesini istiyorlar. Bilin bakalım birkaç gün önce ne oldu? Cumartesi Anneleri gibi, Adalet Arayan İşçi Aileleri’nin yürüyüşü de engellendi!
Soma’nın patronu tahliye ediliyor, ama işçiler için yürüyüş yasak!
Acılar katmerleniyor. Ve birbirine kenetlenmedikçe, başkalarının acısına kulak vermedikçe dipsiz bir kuyuda sesler yitip gidiyor. Oysa "acıların ittifakı" kadar güçlü bir ittifak yok.
Birkaç yıl öncesine kadar daha fazla çocuk ölmesin diye barış isteğini ne kadar güçlü söyleyebiliyorduk.
Ama bu ülkede çocuklar, gençler sadece savaşta, çatışmada, baskında ölmüyor. Denetimsiz ve güvensiz çalışma, hesap vermezlik, cezasızlık, zengin ve nüfuzluyu koruyan kollayan düzen, şiddeti ve ataerkiyi besleyen yapılar ve söylemler sayesinde savaş kadar ağır bir bilanço var önümüzde.